Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Kasım '07

 
Kategori
Kent Yaşamı
 

Sarı kız ile kınalı kuzu

Sarı kız ile kınalı kuzu
 

SANKİ SARI KIZ İLE KINALI KUZU

Bende özledim.

Orda bir köy vardır uzakta diye başlayan bir şarkı vardı, bütün okula giden çocukların neşeyle söylediği. Hala o şarkıyı mırıldanırken büyük bir keyif ve haz duyduğum, benim olmasa bizim olmasa derken yinede varlığını bildiğim.

Elektriği, suyu olmayan ve şehir hayatının nasıl olduğunu hiç görmeden yaşlanan insanların bir arada yaşadığı köyler.

Erkekler en azından askere gitmek için bile olsa uzaklaştıkları köylerine olan özlemlerini satırlara dökerlermiş. Önüne set çekilmiş dere yatağının yolunu kaybetmesi gibiymiş ayrılık onlar için. Ama hep bildikleri bir yolları varmış, belki buğday tarlasından çaldıkları, altın başakların ğüneşte parlamadığı daracık patikalarmış üstüne basmaktan korkarakta olsa, yere boynu bükük yatırdıkları.Bir tahta köprüymüş her adımda sallandıkça içlerini biraz da olsa korkuyla titreten karşıya geçmek için ama onlarındır, kuyudan bakraçla çekip çıkardıkları buz gibi suları varmış, sanki hayat için damarlarına işleyen sonsuz taze kan gibiymiş, içtikçe icilesi olan.

Neyse hala köyler var küçüklü büyüklü, insanları azalmış yalnız kalmışlardır, kahve önlerinde oturup bir kaç ihtiyarın geçmişten söz ederken en çok ta askerlik anılarını anlatırken her şeyden çok heyecanlandıklarını hep izlemişimdir. Sonrasında ahırda kaç baş hayvanı var, hangisi daha çok süt verir, yada sarı kızı satarsam acaba iyi para edermi yoksa kurbana kadar beklesem mi gibi buna benzer konuşmalar geçerdi aralarında fikir alışverişi yaparken.

Annem ile babamın da birer köyleri vardı. Vardı diyorum hala olmasına rağmen bu bizim köyümüz var demeye yetmiyor ya hadi neyse. En azından birileri yaşıyor, bacası tütüyor ya baba toprağının o da yeter. Bu da benim babamın meşhur sözlerinden biridir, nedenini bildiğim ama hep karşı çıktığım. Kardeşlerinin paylaştığı baba toprağında senin hakkın yokmu, misafir edasıyla gidip dalından kopardığın bir salkım üzümü bile yerken yüzündeki hırsızlık yapan komşu çekingenliğini görmemezlikten mi gelmek lazım; aman ! aman! seni düşünmeyi bırak, aramaktan bile aciz olan kardeşlerin rahat etsinler diye mi? En kaçamak cevabıdır işte bu yüzden.

Ne diye ta buralara kadar geldim bilmiyorum ama , sanki kent yaşamının dolu dolu olan boşluğunda savrulan yaprak gibi gördüğüm göçmen kuşları köylerin, tek farkları ise eşyalarını yanlarında taşıyan gurbet kuşları onlar. Geride bıraktıkları; kapısına kilit vurulmuş, çatısında artık yaban kuşlarının yuva yaptığı EVLERİNDEN UZAKTA. Çiçek böcek olmasada özlemleri var ürkek bakışlarında tanımaya ve alışmaya çalıştıkları bu koca İstanbul’da. Özledikleri özendikleri bu yeni yaşamlarından çok daha ağır gelmeye başlamış olsa gerek.

Neden bunları düşündüğümü şimdi daha iyi anlıyorum.

Karşımda şu cansız inek maketlerini gördükçe ben bile köyümü düşünür oldum, hemde hiç olmayan köyümü. Kaybolacak diye tasalandığım, adresi bile olmayan. Bilirim kendiliğinden yokolmayan tek yer, tek adrestir, köyler. Bulmak istersen o köyü adres ise; Evin önündeki ulu ağaçtır, bazen yol kenarına yakın çelik gibi suyu olan kuyusudur tarife değer , yada önünde kavak ağacına sarılmış beyaz üzüm vardır hani, asmanın kolları anasına sarılan bebeğe benzer ayrılmaktan korkarcasına.

Köylerinde geçen çocukluk ve gençlik günlerine özlemini görebiliyorum şimdi. Fakat insanların ineklere olan merakı ve sevgisi beni duygulandırıyor diyebilmek isterdim ama değil, ağlanması gereken halimize güler olduk demekten başka bir şey söylemek mi ? Zor bana göre.

Yaşlı, genç, çoluk çoçuk herkes resim çektirmek yada metalden yapılmış, atıyorum plastik kaplama veya faklı bir malzeme adı her neyse bu soğuk ve cansız ineklere dokunmak için can atarken;

Neden köylerini kasabalarını bırakıp, Sarı Kız'ı kasap’a satıp evini barkını bir an önce elden çıkartıp kentlere akın ederler acaba. Bunun da klasik bir cevabı var tabiki geçim derdi vb sebepler. Bunun yanısıra demoralize olmuş dahada olacak olan kent yaşamı. Milyonların çığlık gibi yaşadığı, bencilleştiği ve sanki rotası belli olmayan bir yürüyüş gibi yaşamak.

Gurbette sabah ve akşam yaşamak ta işte böyle cansız ve soğuk inek maketlerine dokunmakla, köylerine olan özlemlerini de bu mavi, yeşil, kırmızı hatta gelinlik giydirilmiş Sarı Kız ile damat olmuş Kınalı Kuzu gibi hayal ettikleri soğuk bedenlerinde dindirmeye çalışırlar.

Hiç abartısız şu anda karşımda daha doğrusu iki kat altta (Burası bir alışveriş merkezi bunu da belirtsem iyi olur) adamın biri yirmi dakikadır kafası olmayan memeleri sanki sütten ağırlaşmış gibi duran fakat her iki taraftan bakıldığinda çift kuyruklu tek memeli bir inek maketine elini dayayıp sanki canlıymış gibi dokunmaktan da haz alarak, üç dört yaşlarında gözüken küçük kızına bunu izah etmeye çalışıyor. İşte bak bak bu benim köydeki sarı kızın aynısı der gibi bir ifadeyle anlatıyor geçmişinde onunda böyle bir ineği olduğunu kimbilir...

Ya küçük kızın düşündükleri, başı olmayan bir beden, klonlanmış gibi görünen bu başsız inek hakkında, kafasından neler geçiriyor acaba.

Gerçeği kafası, dört ayağı ve bir kuyruğu olan mı yoksa iki kuyruklu dört ayaklı olan mı ?

İKİ KUYRUKLU OLANDIR BELKİDE, NE BİLSİN Kİ GERÇEĞİNİ HİÇ GÖRMEDİYSE.

Yarım saat sonra aynı maketin başında bir başka adam (Bu arada diğerleri bir başka inek figürü önünde resim çektirmekle meşgul ve diğerleri)o da elinde br şeyler karalıyor benim gibi.Onada garipmi geldi nedir bu inek furyası kimbilir...

Her ne zaman buraya gelsem yenilerini ve dahada enteresan modellerini görmeye alıştığımız bu ineklerden sanıyorum ki bir gün hepimiz, artık benimde bir ineğim var diyecek duruma geleceğiz; vaziyet bunu işaret ediyor.

Kısacası birileri paralarına para katmaya devam ederken, onlar bize bu inekleri daha çok..izletir ne kadar çok enteresan olan maket yaparsak daha çok kazanırız düşüncesinden hareketle insanları aptal yerine koyarken, bundanda zevk alarak, gülerek bile değil kahkahalar atarak eylemlerine devam edecekler. Gerçekleri zaten var diyerek, belkide bizleri onların yerine koymaktan da geri kalmayacaklar.

Garip ama gerçek olan nedir gelin gerisini biz düşünelim.HANİ HEP BİR DİKİLİ AĞACIM OLSAYDI AMA YOK DEMEK YERİNE, BU GÜNE KADAR YERE ÇAKILI BİR İNEĞİM BİLE OLMADI DEMEK ZORUNDA KALMAYIZ UMARIM.

Bu inek sevgisi ya da adı her neyse............ devam ederken, yaşanan onca problemin bu ineklerin gölgesinde kalmasına da seyirci olmaya devam ederiz.

EVERY BODY LİKES ...........

Komik değil mi?

Neredeyse çiklet ambalajlarındaki o manileri bile ingilizce olarak yazacaklar diye düşündüğüm, bilmeyenlerinse, aynen bu fiber inek maketlerine baktıkları gibi, çiklet ambalajları da olacak, manilerini okuyup beklentilerine karşılık olan kelimelere anlam bile veremeden okumaya çalışacakları.

Herkes ingilizce bilecek diye bir kural olmadığı gibi belkide bilmediğimiz bu İ... akımınıda çok iyi anlamamıza gerek yok öyleyse.

Bizler severek yaşamayı, saygı duymayı unutmayalım yeter.

NERİSSA
22/10/2007

 
Toplam blog
: 10
: 770
Kayıt tarihi
: 02.10.07
 
 

1966 doğumluyum. Lise mezunuyum, hayatımın bir bölümünü daha doğrusu altı yılını +yurt dışında geçir..