Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

21 Haziran '11

 
Kategori
Deneme
 

Savaş barış ve işkence üzerine bir deneme

Savaş barış ve işkence üzerine bir deneme
 

Savaş düşmana diz çöktürmek için mi yapılır?
Düşmana yerleri öptürmek için mi, kendi halkına ve düşman halka çektirilen bunca eziyetin nedeni?
Yoksa kendi büyüklüğünü göstermek isteyen uluslar mı çıkardı hep savaşları?
‘’Uluslar, ulusların toprağına sırasıyla işgal edermiş’’ misali mi oldu her şey?
Savaş savunmak, direnmek için mi yapılır yoksa?
Yoksa yaşamak hatta daha iyi yaşamak için halklar mı karar veriyor savaşlara?
Sahi halkların kendisi karar verdi mi acaba savaşa şimdiye kadar hiç; Haydi savaşalım diye?
Kutsal şeyleri korumak için mi kan döküldü?
Savaşla, kutsal şeyleri mi götürmek istedi savaşı başlatan taraf, düşman insanlara ve topraklara?
Yoksa çok basit nedenleri mi var savaşların?
Kabadayılık yapıp, haraç almak gibi...
Cinayet işleyip, toprağına, birikimlerine ve kadınlarına el koymak gibi...
‘’Karı kız’’ meselesi olamaz mı mesela?
Ya da çocuk kavgası, dedikodu?
Bu kanlar hep döküldü insanlık tarihi boyunca ve adına hep savaş dendi… 

Oysa kan dökmek savaşın gerçek adı değil!
Başın kopması yerinden...
Kolun bacağın çatır çatır ayrılması gövdeden...
Gözün çıkması yuvasından ve yerde durması fal taşı gibi açılmış halde...
Üst üste yığılmış cesetlerin kokması,
Sinmesi kan kokusunun toprağa...
Belki de tek koklanabilir olan barut kokusudur savaş alanında...
Gök gürültüsünü andıran silah sesleri, ‘’yaptığın işi yapmadan bir düşün ey insanoğlu’’ uyarısıdır...
Ya görünmeyen düşmanla savaşa ne demeli?
Asla öğrenemeyeceğin, nasıl vuruldum, yandım, koptum ve parçalandım duygusuna ne demeli peki? Ya mayındır, ya kanlı bir pusu ya da yüzlerce kilometreden atılmış bir roket mermisi…
Gaz bulutu, ışın topu...
Hiç anlamadan ve aniden dökülen derilerin...
Açlık çekmesi çocukların…
Sefalet ve hastalık aynı zamanda, yani toplu tükeniş…
Savaş bence bunların toplam bileşkesi... 


Daha da ağdalandırılarak anlatılabilir savaş anında yapılanlar...
Daha çeşitlendirilebilir...
Fakat nerden baksanız bu kadar kolay değil savaşı anlatmak...
Hem ulusların hem de bireylerin savaşları bu kadar basit değil.
Savaş, savaşan tarafa göre değişecek kadar basit bir şey değil.
Kurtuluş savaşları oldu kutsandı…
Haklı savaşlar oldu kutsandı…
Din taşıma savaşları oldu kutsandı…
Ekonomik savaşlar oldu kutsandı…
Savaşın gerekliliğine hep inandırıldı insan!
Hatta kutsal olduğu, görev olduğu kabul ediliyor baştan...
Bence yalandır bu... 

Ya savaşabilmek!
Bu işleri sonuçta bir ulus karşı ulusa karşı yapıyor, hem de epey bir istekle.
Temelinde yatan bunları karşı tarafa yapmanın hak olduğuna inanmak…
Bunları yaptığında bireyi insanlıktan çıkarmadığına inanmak yatıyor...
Oysa insan bilir hayvanlaştığını...
Fakat hayvanca zevkler de insana özgü bir şey...
İnsan zorlanmamalı, yoksa içinde insan kalmaz...
Ve bunu çok iyi bilir insan yetiştiricileri...
İnsan her şey olabilir; Onun içindeki çiçek yiyen çakalları ete alıştırmak yeter bunun için. 

İşkence çok farklı değildir savaştan...
Birisi toplumun/devletin bireyle savaşı, ötekisi ulusla savaşıdır…
Her iki olay da topluca yapılan bir işlemin son safhasıdır diyelim...
İşkencede kan ter içinde görev yapar insan, vazife aşkı şevkiyle ve hünerli elleriyle…
Akşam da çocuğunun başını şefkatle okşayabilir…
Görevini hakkıyla yapmanın tüm içtenliğiyle ve yine aynı ellerle...
Birde o kafası okşanan çocuk bilse o ellerin ne yaptığını eve gelmeden önce?
İşte koca bir yalan da budur; Çocuk o insanı kahraman olarak görür ve o eli öper…
Aksi takdirde savaşan ulus/birey olmak çok zor iş...
O işi yapanlar saygı duymalı toplum içinde ki işlerini yapabilsinler...
Kahraman olmalı…
Cellada kimse saygı duymaz toplumlar da oysa.
Kurşun sıkmak, kılıç sallamak için gaipten sesler gelmesi lazım kulağa...
Daha başka şeyler üflenmesi lazım kafalara, yoksa zor iş bunlar... 



Ya barış?
Hiç açıklamaya gerek var mı barışı?
Öyle sanın sizler!
En büyük aldatmaca bu gün barış adına söylenen sözlerdir...
Barış savaşamayacak hale gelen düşmanların barışıysa o barış değil bence...
Barışı korumak için tüm dünya ülkeleri var gücüyle savaşa hazırlanıyorlar.
Daha büyük savaşların habercisidir bu barış...
Vah zavallı barış demek lazım, böyle barış düşman başına ola.
Oysa savaşa gerek yoktur barış için...
Barışın ne kadar kutsal olduğunu savaş üzerinden anlatılıyor, bilin ki savaş devam etmektedir...
Bu savaştan daha kötü bir düşmanlıktır...
Güçlenmek, en güçlü olmak ve düşmanı en zayıf anında toptan yok etmek dürtüsü besler bu düşmanlık... 

Çiçek toplar insan sevdiklerine...
Çiçekleri de sever...
Çiçekleri dalındaki kadar yaşatmak içinde sular içinde tutar…
Çiçek koyar evlerine, sokaklarına, bahçelerine...
Çiçek koyar kurusa bile kitaplarının arasına...
Kişi bilir ki, mutlaka verilecektir bir gün bu çiçekler, sevdiği birilerine...
Çiçek açar en azından insanın içi...
İnsanın paylaşımı güzellikse barış budur işte…
Düştüğüm acze bakın, barışı başka bir dille anlatabilmenin aczi bu.
Barışın kendi söylemi olmak zorunda…
Ama içinde hiç savaş sözü geçmeden… 

 
Toplam blog
: 615
: 948
Kayıt tarihi
: 25.06.10
 
 

1959 Denizli doğumluyum.. İ.Ü. İktisat Mezunuyum.. Emekliyim ve hala çalışıyorum.. Yaşam bizden önce..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara