Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Mart '22

 
Kategori
Dünya
 

Savaş Hikâyeleri

Savaş zaruri ve hayati olmalıdır. Milleti savaşa götürünce vicdanımda azap duymamalıyım; öldüreceğiz diyenlere karşı, ölmeyeceğiz diye savaşa girebiliriz. Lakin millet hayatı tehlikeye maruz kalmadıkça savaş bir cinayettir. “ – Mustafa Kemal Atatürk

Küçük çocuklara, çoğu savaş görmüş aile büyükleri, dedeleri tarafından canlı şahidi oldukları savaşlar, kurtuluş mücadelelerinden anılar; bir gurur destanı misali anlatılır genellikle. Çoğumuz, bizlere aktarılan bu tarihi anekdotların hemen hemen kulak misafiri olmuşuzdur. Henüz birer tohum olan küçük kuşakların, ülkelerinin tarihinden haberdar bireyler olarak filizlenip, derin tarih bilinci ve ülke sevgisiyle boy vermelerine ailenin en eski kuşağının elinden geldiğince katkısıdır bu.

Hemen yanı başımızdaki bir ülkenin, komşusu olan başka bir ülke tarafından önce bölgesel olarak ilhak edilişiyle başlayıp, sonra adım adım işgaline dönüşen dramını izliyorum günlerden beri. Daha doğrusu, izliyoruz. Yaşadıkları şehirlerden, evlerinden can havliyle kaçan insanların yaşadığı dram; “Allah kimseyi hürriyetiyle, ülkesinin bağımsızlığıyla imtihan etmesin.”, dedirtiyor insana ister istemez. Kendi hürriyetinin ve vatandaşı olduğun ülkenin bağımsızlığının değerini; dünyada başka ülkelerin, başka halkların dramlarını haber kanallarından izledikçe ve iri punto başlıklarla gazete sayfalarından okudukça belki çok daha iyi anlayabiliyorsun.

Nerelerde savaşlar çıktıysa, belki de en ağır tahribatı; hayatlarının henüz ilk demlerindeki çocuklarda bıraktı hiç şüphesiz. Patlayan bir bombanın, isabet ettiği bir evi dahi yerle bir eden bir füzenin, ağır bir silahtan sıkılan kurşunun bile; küçük bir çocuğun iç dünyasındaki etkilerinin ne denli derin olabileceğini düşündünüz mü hiç? Hem fiziksel hem de ruhsal olarak. 1986 yılında henüz Sovyetler Birliği’ne bağlı bir ülke olan Ukrayna’nın Pripyat şehri yakınlarındaki Çernobil Nükleer Santrali’nde 26 Nisan 1986 tarihinde meydana gelen nükleer kaza; özellikle de ülkemizde, Karadeniz Bölgesi’nde kanser vakalarının artmasına ve bundan sonra da ağır hastalıklı, engelli çocukların, nesillerin doğmasına zemin hazırladı. Karadeniz Bölgesi’nde birçok kimse belki de en çok o nükleer kazanın etkisiyle, ya daha genç yaşlarında kanserden hayata veda ediyor ya da tedavisi mümkün olmayan kalıcı bir rahatsızlıkla bir ağır engelli olarak ömrünün kalan bölümünü sürdürmek zorunda kalıyor.

Göç yollarındaki çocukların bakışlarının derinliklerindeki acıyı, dehşeti izliyorum günlerden beri. Adı bile konmamış bu savaşta hiç yoktan yere henüz hayatlarının ilk demlerinde ölüp, giden yaşıtlarına nazaran belki şanslı gibi görünebilirler. En azından alıp, verebilecekleri bir nefesleri var. Ama doğdukları toprakları bir gün canları pahasına sebeplerden terk edip, gitmek zorunda bırakıldıklarını ileriki yaşlarında nasıl anlatabileceksiniz onlara?

Belki pek çoğu, onları doğdukları topraklardan koparıp, uzak diyarlara doğru sürükleyen savaş görünümlü bu kirli işgali, yıllar sonra daha ileri yaşlarında hiç hatırlamayacak bile. Kim bilir? Ama savaş kadar sürgün hâli de, çocukları daha çok ruhsal yönden etkileyen, derin ve etkileri belki bir ömür boyu sürüp, gidecek travmalardan olsa gerek.

Onun için çocuklara bahsetmeyin; ne savaşlardan, ne fetihlerden, ne göçlerden, ne de işgal ve sürgün yıllarından. En azından onlar belli bir yaşa gelene kadar. Bilemezler ki; her şanlı direnişin ve kazanılan kutlu zaferin derinliklerinde, ne denli travmaların ve acıların yer aldığını.

 
Toplam blog
: 266
: 1321
Kayıt tarihi
: 22.06.06
 
 

1982 yılında İstanbul'da doğdum. Açık Öğretim Fakültesi İşletme Lisans eğitimimi 2005 yılında tam..