Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Eylül '11

 
Kategori
Sosyoloji
 

Savaş kimin tekelinde?

Savaş kimin tekelinde?
 

Sarıkamış Harekatı 22.12.1914 - 15.01.1915 (Sanal ortamdan alınmıştır)


Tanımı en zor kavramlardan biri de ‘savaş’ kavramı olsa gerek. Nedenleri, kullanılan araçları, yayılma alanları, kişileri, toplumları, kültürleri, siyasetleri, ulaşım yollarını, üertim biçimlerini, kişilikleri ve geleceği nasıl etkilediği başlı başına bin bir içerik taşır. Gerçekten nedir savaş? Kişilerin bakış açılarına ve yanlılık durumlarına göre değişiyor savaş tanımları. Savaşı başlatanlar da savaş saldırılarına uğrayanlar da kendi açılarından haklılık taşırlar. 

Dinlediklerimize ya da okuduklarımza göre, orta yerde kalarak her iki kesime de ‘sen de haklısın’ demek gelir içimizden. Oysa bir olayda hiç bir kişi ya da savaş yanlısı tek başına haklı olmalı ki adalet terazisi şaşmasın. Tanımı da biçimi de geçtiği yerin özellikleri de ne olur ise olsun, ne yazık ki insanoğlu ‘savaşmak’ adlı kıyım sürecine girmekten kurtaramıyor kendisini. Kişilerde ve toplumlarda dün olduğu gibi bugün de ne tür yıkımlar ve sonuçlar doğurdunu az çok biliyoruz. Bütün bunlara rağmen 'savaş sanatı' en uygar demokrasiler ile en ileri liberal siyaset ve kılı kırk yaran insan hakları savunucuları için başa gelen çekilir, içerikli bir olay. Hangi yönden bakılır ise bakılsın çok özet bir biçimde de olsa 'savaş' tek kelime ile 'korkunç'. 

Ben beni bildim bileli ‘savaş tamtamları’ çalar durur çevremizde. Çocukluğumdan beri çok Kore gazisi gördüm: Bu savaş gereksizdi. Elin gavuru için çok askerimiz öldürüldü. Amerikalılar bizi kullandı. Çünkü biz onlardan iyi savaşıyorduk. Verilen resmi rakamlar yanlış, diyordu çoğu. Gazi Mustafa Kemal Paşa 1923’te: Savaş zaruri ve hayati olmalıdır. Lakin milletin hayatı tehlikeye düşmedikce savaş cinayettir, diyor. 30 Ağustos 1922 akşamı Büyük Taarruz'dan sonra cepheyi gezerken vurularak toprağa düşen Yunan erlerini görünce: Bu manzara insanlık için utanç vericidir. Ama biz burada vatanımızı savunuyoruz. Sorumluluk bize ait değildir, diye değerlendirir olan biteni. Biliyoruz ki Gazi Paşa da Osmanlı Ordusu da o zamanki adı Trablusgarb Vilâyeti olan Libya'da Yemen'de Filistin'de ve Çanakkale'de de egemenlik alanlarında bulunan öz vatanlarını savunmuşlardı. 

Maddi ve manevi yönlerden insanlığın en büyük yıkımlarından olan 2. Dünya Savaşı’ndan sonra: Savaşma seviş, diyerek politika yapanların Kore, Cezayir, Küba, Vietnam, Kıbrıs, Macaristan, Çekoslovakya, Afganistan, Keşmir, Sina, Basra, Filistin, Karabağ, Falkland, Sudan, Bosna-Hersek ve Irak’ta ne tür silahlar ile savaştıklarını 

Son günlerde 'savaş' kavramı ile birlikte at başı gittiğinden kuşku duyulmayan ‘petrole ulaşabilmek’ için kimi ayaklanmalar ile kimi silahlı saldırılar yoğunluk kazanmaya başladı çevremizde. Orta Doğu yeni bir biçime kavuşturulmak isteniyor bu açık. Bu amaçla aba altından sopa göstermek, terörü tırmandırmak, para kazanmak için her şeyi mübah görmek, demokrasi havarisi kesilmek gibi yansımalar sardı dört bir yanımızı. Nerde o eski Ramazanlar, özlemimizden sonra şimdi bir de: Nerde o yağ- bal olduğumuz anlar, diye dövünmeye başlamamız yakın sanki. 

Birileri birilerine diyor ki özetle: Başkaldıranların söylediklerini yapıver, onların arkalarında biz varız, kan dökme, sana yıllarca dost görünsek de bunları geç sen, onların isteklerini yerine getirmezsen sana savaş mavaş açarım, birleşik güçlerimle sana dört bir yandan saldırırım, ayağını denk al, tarihimizden ders al, silahlarımızın ne kadar kan dökücü olduğunu unutma, işler bir kaç düğmeye basılarak da bitirilebilir bunu sen de biliyorsun, başkaldıranlara tez elden bize boyun eğmelisin, diyenler çıkmaya başladı küresel bilgi çağında. Amaç petrol mü adalet mi egemenlik alanlarının genişletilmesi mi yoksa inasanlığın geleceğinin tek odaklı kılınması mı ben anlayabilmiş değilim. 

Ülkemizi de kapsayan savaş durumları ile kargaşa ortamındaki gelişmelere bakarak diyorum ki ALLAH sonumuzu hayr'eylesin. Çünkü kimilerine göre Türkiye de sonu ‘meşkuk’ bir ‘savaş süreci’ içinde bulunuyor. Bu süreçte kavramların nasıl zorlandığını, kimin dost ve müttefik, kimin ortak tarihlerini paylaşanlar, kimin kimi kullanmaya kalkıştığı, bir savaş çıkması durumunda hangi dengelerin alt üst olacağını ancak ‘müneccimler’ bilir. İçimizde: Bir taş ile iki kuş vurmak isteyenler yanında olası bir savaş sonunda aslan payını tereyağdan kıl çeker gibi maddi kazançları arasına yazmak isteyenler de var ise ne yapabiliriz, siz söyleyin. 

Siz hiç Savaş Sanatı yanında bir de Savaş Sosyolojisi okudunuz mu? 

 

 
Toplam blog
: 570
: 1034
Kayıt tarihi
: 14.09.08
 
 

1974'te H.Ü. Sosyoloji ve İdare Bölümü'nü yüksek lisans tezi ile bitirdim. 1976 yılında yapımcı y..