- Kategori
- Sosyoloji
Savaşlarda kazanan ya da kaybeden olmak!!!

dalyan kral mezarları, en son gidilecek yer
Dünya kuruldu kurulalı insanoğlu biribiriyle savaşmaktan asla vazgeçmemiştir. Savaşın dozu bazen çok şiddetli bazen hafiftir. Fiziksel savaşlar olmasa da psikolojik ya da sözel savaşlar hiç bitmez. İnsanoğlu savaşta kazandım zanneder diğerini yendim diye düşünür oysa yenmek ya da yenilmek geçici bir durumdur. Zira yenilen geçici bir süre pusuya yatmıştır. Mutlaka bir gün atağa kalkacaktır ve intikamını almadan ruhsal olarak rahat edemeyecektir, bir de haklı olduğu halde yenildiyse artık onu kimse tutamaz, eninde sonunda zafer onundur.
Yenmek ya da yenilmek kişiler arası ilişkiler de olduğu gibi devletler arası ilişkilerde de böyledir. Ezen taraf bir gün mutlaka fazlasıyla ezilecektir. Fazlasıyla ezilmesinin nedeni ise ezilmenin içinde kin ve intikam duygusu vardır. Hırslar insanoğlunun gözünü öyle bürür ki kazanmaktan başka hiç bir şey düşünemez ve kazandığı zaman aynı şeyi bir gün kendisinin yaşayabileceğini hiç düşünemez.
Aksi olsaydı dünyamız bugünkü durumda olur mu idi? Yapılacak her savaş için yeni bir sebep yaratmak ve bunun için uğraşılar vermek!! İnsanların canına kast etmek, dünyanın huzurunu bozmak, kendi rahatı için ama birilerinin canını yaktıktan sonra asla erişilemeyecek bir huzur peşinde olmak.
İç savaş zaten var ama bir de kapımızın eşiğinde olan dış savaşları ne yapacağız, nasıl korunacağız? Diyelim ki savaşlar çıktı, nükleer bombaların kullanılması kaçınılmaz, hangi ülke etrafa havaya yayılan radyasyondan kurtulacak, uzaydan bakıldığında tesbih tanesi gibi görülen dünyamızı nasıl kurtaracağız bu vahşilikle. Gözü dönmüş insanların diğer insanlar üzerindeki etkisi misliyle gözüdönmüşlük. İnsanları çığrından çıkarmadan hal çaresi üretmek yerine yapılacak olan mezalimler eninde sonunda sahibine geri dönecektir.
Hiç bir devlet insanlara sağlığı, eğitimi, zorunlu enerji kaynaklarını, barınmayı ve yiyeceği bedava vermeden ben sosyal devletim, adaletli bir devletim diyemez. Şimdi çalışanların suçu ne diyeceksiniz? Savaşlara, entrikalara bu kadar para ayrılmasaydı yeryüzündeki tüm açlar doyardı. Çalışanlar da zaten bir müddet sonra elindekiler fazla geldiği için kendiliğinden sağa sola dağıtmaya başlardı. Bugün insanlar yaşamını sürdürebilmek için milyonlarca kuralların, sayısız vergi adı altında alınan paraların ve kanunların içinde boğulmuşlardır. Yaşam lüzumsuz kurallarla insanlara eziyet haline getirilmiştir. İnsanoğlunun bu kadar kuralı, kanunu zaten bilmesi mümkün değil, hukukçular bile artık işin içinden çıkamıyorlar ama bilmediğiniz kurallardan dolayı da sorumlu tutuluyorsunuz.
En sonunda dünya insanlığı çıldırma durumuna gelmiştir. Bir inceleme yapılsa ruh sağlığı yönünden herhalde en sağlıklı insanlar en ilkel yerlerde yaşayan insanlar veya alıp başını kimsenin olmadığı yerde yaşayan insanlar çıkar. İnsanoğlu dağlarda da yer bırakmadı büyük şehirlerde sadece dağların en sivri tepeleri boş oralarda da radyolink tesisleri gibi tesisler oluyor yine mutlaka bir kulübe ve bir insan oluyor.
En nefret ettiğim sözler " Barış adına, insanlığı kurtarma adına savaşlar yapıyoruz ya da müdahale de bulunuyoruz.'' denilmesi. Keşke öyle olsaydı ama yapılan eylemler bunun savaşı çıkaran devletlerin menfaatine olduğunu göstermiştir. Kargalar bile güler bu tür klasik laflara. Ben karga kadar da olamadım çünkü gülemiyorum bile bu tür sözlere, içim acıyor, insanlığımızdan utanıyorum.
Ne diyelim, haydi hayırlısı...
Yazımı insanlığa hayıflandığım zaman yazdığım bir şiirle tamamlamak istiyorum.
Işıltılı Sirius’a
Uyurken ipten merdiven attım
Samanyolu’ndaki ışıltılı Sirius’a
Son vuruşları, insan neslini seyretmeye
Göründüler birer birer
Kaç kılıktaki aynı insanlar
Canları çıkmadıkça, huyları çıkmayanlar
Son demlerini yaşayanlar
Bir de ruhlarındaki ışıltılarla
Mavi göğü aşıp istediği yere uzananlar.
Herkese sağlıklı ve mutlu günler dilerim.
Sibel Koçarslan