- Kategori
- Deneme
Sayfiyeden mektuplar - I

Sandallar
Bir sahil kasabasının en güzel yanı, hiç kimsenin bir şey yapması için acelesi olmaması. Sokaklarda bir yerlere yetişmek için telaşla koşuşturan kimse göremezsiniz. Korna sesleri yerini seyyar satıcıların sakin seslerine bırakıverir. Hiç tanımadığınız insanlar, evinizin önünden geçerken gülümser ve “ Günaydın” der. Birileri birilerinin hep farkındadır. Kimse asık suratla dolaşmaz.
Yanlış ya da eksik bir şeyler yaptığını düşünenler birbirlerinden özür diler. Hoşgörü, tatlı bir sıcaklık yayar havaya. Arabasını sizin arabanızın önüne parkedene sorarsınız “ Burada uzun süre park edecek misiniz? “ diye. Cevap hiç alışık olmadığınız kadar saf ve doğal gelir “ Hayrola?”
Balıkçı kasabasının o tanıdık sokaklarında yürürken, birileri seslenir “ Hoşgeldin.” Bahçıvan sen evde olmasan da taptaze ve lezzetli domateslerini bahçene bırakır gider. Ne alan olur onları ne de parasını hemen isteyen. Bütün eşyaların balkonda kalır akşamları kimse bir şey yapmaz. Hatta arabanın penceresini ardına kadar açık unutursun da gören olmaz.
Pazar yeri kurulunca her satıcı kendi ürününü tattırmak için adeta yarışır. “Bir tat abla” der “beğenmezsen canın sağolsun”. Kendi ellerinle seçersin tazecik meyveleri, yeşilin her çeşidini. Komşular bahçelerindeki ürünleri birbiriyle paylaşır, gelen tabağı sende olanla doldurur geri yollarsın. Biri üzüm getirir kendi bahçesinden diğeri kayısı. Hiç bir şey yapamayan kurabiye, turşu taşır paylaşmanın güzelliğini içine katarak.
Güzeldir sahil kasabaları, insanları, yaşam tarzıyla. O sürekli koşuşturmalı, telaşlı, defansta yaşadığın büyük şehrin ne kadar yorucu olduğunu böylece fark edersin. Bir de yaz kış buraya taşınanlardan kış sezonunun daha da bir sakin geçtiğini dinlediğinde, mucizelerin pek de uzakta olmadığını iyice anlarsın.
Çimen Erengezgin