- Kategori
- Haftasonu
Seferihisar- Sığacık

Ben bu pazar, bir tatlı huzur alıp gelmişim Seferihisar Sığacık'tan daha ne isterim ki!
İzmir sıcak. İzmir boşalmış gibi.
Tatile gitmiyor musunuz diye soranlara boş boş bakıyorum. Her daim tatildeyim o ayrı konu da, tatile gitmenin bilinen anlamda ( deniz, kum, güneş) benim için artık birşey ifade etmediğini nasıl anlatayım ki? Haftasonları yetip de artıyor bile. Güneş tepemizde. Kum ve deniz en fazla bir saatlik yol. Urla, Gümüldür, Çeşme, Alaçatı yanıbaşımızda. Bu sıcakta sadece bu amaç için evden uzun süreli ayrılmaya, uzaklara gitmeye ne gerek var diye düşünüyorum.
Evim evim güzel evim...kum da deniz de iyi ama sonuçta tatil köyleri olsun, 5 yıldızlı oteller olsun, pansiyonlar olsun bana evimin rahatlığını veremez ki ! Yine dönüp dolaşıp evime gelmeliyim, evimde yatmalıyım ben.
E tabi İzmir'de oturunca böyle konuşurum... :)
***
Geçen yıl tam Güzelbahçe'den Seferihisar yoluna dönünce solda bir yer keşfetmiştik. Büyük bir villa, kocaman yemyeşil bir bahçe ve havuz. Yeni işletmeye açılmıştı. Ağaç gölgelerinin altında çimlerin üstünde minderlere yayılıp aman ne keyifli zamanlar geçirmiştik. Özellikle hafta içi, sessiz sakin kitabımızı okuyup muhabbet ederek kendi evimizde gibi rahattık.
Bu pazar yine aynı keyfi alacağımızı düşünerek çıktık yola. İsmi değişmiş. Bangır bangır bağıran Serdar Ortaç karşıladı bizi içeri girince. Tanrım, hani nerde o geçen yılki sakinlik, yer minderleri, doğallık.
Ah bu para hırsı. Berbat etmişler güzelim yeri. Sosyetik olacağız diye localar yapmışlar güzelim çimenlerin üzerine. Masalar, şemsiyeler ve gürültü. Magandalık değilde ne bu şimdi.
Tabi hemen kaçtık ordan.
***
Sığacığa zaman zaman gideriz ama kale içinde pazar günleri kurulan pazar yerini gezmemiştim hiç. En güzel plan plansızlık deyip ufak çaplı bir turistik gezi yapalım diye kırdık direksiyonu Seferihisar yönüne. Arkamızdan Serdar Ortaç bağırıyordu yine.
Sığacık; İzmir'e 50 kilometre uzaklıkta sevimli mi sevimli, cana yakın eski bir balıkçı köyü. Sahilde limanı çevreleyen bir kalenin içine kurulmuş. Kıvrılarak giden daracık sokaklarda dolaşırken, özgün mimarisini koruyabilmiş pek çok eve rastlamak olası.
İşte pazar günleri kaleninin içindeki bu dar sokaklarda, sadece yörede köylülerin yetiştirdiği sebze ve meyvelerin, elişi ürünlerin, ev baklavası, börek ve reçellerin, şarapların satıldığı bir pazar kuruluyor.
Kısmet bugüneymiş deyip , bizi bekleyen sürprizin merakıyla kale burcunun kapısından içeriye giriyoruz.
Aklımızda Haşmet Babaoğlu'nun "Sığacıkta bir pazar günü" yazısı. Gülüşüyoruz kale içinde ki pazar yerinde, ev baklavaları ev böreklerinin başında. Gerçekten çok lezzetli görünüyorlar.Tam da rejime yeni girmişken (!)
O'nun, yaşarken belki de farkına varamadığımız , ertelediğimiz güzellikleri bizlere hatırlatan yazıları üzerine sohbet ede ede dolaşıyoruz pazar yerini.
Pazar tezgahlarının başında, barbunya, fasulye ayıklamanın ruhumuzda yarattığı dinginliğin, rahatlığın güzelliği üzerinde felsefi yorumlar yapa yapa...(!)
( Burada yine Haşmet Babaoğlu 'na gönderme var. Bir yazısında barbunya ayıklamayı öyle güzel bir ritüel şeklinde anlatmıştı ki, okuduktan sonra barbunya alıp ayıklayasım gelmişti, aynı duyguları hissetmek için .)
Kendi kendimize günün havasına uygun geyik muhabbetiyle şenlendirirken pazar yerini, aslında hayatın ayrıntılarını ve bu ayrıntıların toplamının yaşamı ne kadar keyiflendirdiğini konuşuyoruz.
Çeşit çeşit ev yapımı reçellerini satıldığı tezgaha iliştirilen "Home made reçel" yazısına atılan kahkalarımız bunun kanıtı gibi.
Evlerinin önündeki küçük bahçeleri sevimli birer cafeye çevirip kendi yaptıkları gözleme , ayran ve çayla para kazanmaya çalışan köylü kadınları çok hoş, çok samimi.
***
Kalenin çıkış kapısı sahil tarafında. Sahilde balık restaurantları var.
Bir de geniş çimenlik alana yayılmış , ağaçlı, gölgeli, o sıcakta püfür püfür serin bir kır kahvesi. Sakin, mayışık sohbet ediyor insanlar. Ayaklarımızın altında parlak tüylü güzel kediler, keyifle gerine gerine uyuyorlar. Yemişler balıklarını tabi.
Çay, balık ekmek, gevezelik, sakızlı dondurma. Aman ne güzel ne güzel...Vakit nasıl geçti anlamadık tabi. Bıraksalar, ayaklarım serin çimenlerin üzerinde, gece yatısına da kalacaktım.
Ne güzel bir pazar günü... diyordum kiiiii birden Serdar Ortaç çalmaya başlamasın mı? Hey tanrım...
Tijen Taşlı- İzmir