- Kategori
- Şiir
Şefkatli Allah’ın dilemesiyle mümkündür her şey

Dilediğimiz şehre ulaşmamız ancak
Şefkatli Allah’ın dilemesiyle mümkündür.
İsteklerimizin gerçekleşmesi
İçin sadece bizim dilememiz kâfi değildir.
Parıltılar, çakmalar hayatta, yaşamda
Yani Allah külli iradesiyle bir şeyi dilemişse
Kulun iradesi bunu engelleyemez.
Şaşkın, şaşkın bakma, bil bunları
Ümidin yıkılmasın, yeise düşme
Keskin kılıç gibidir, keser, iman etmek gerek
Kula gereken Allah'a sığınmadır.
Dünyamızın ve bizim başımıza gelen
Bu anlamı anlamak bilmek gerek
Tüm nice olaylar bunu açıkça gösterir.
Zamansız misafir gibi bekleme
Dâhil ol hayata ve yaşama
Ya şimdi bil, yâ da şimdi bil
Başka yolu yok bunları bilmelisin
Yolda yürümesini biliyorsan bunu da bileceksin
Zevk ile neşe ile
Yıksa bile, bile yanarsın
Cefa ile çekersin, ızdırap ile kıvranırsın çaresizce
Anlamsızca kalırsın şeytanın esiri olursun
Ancak burada unutulmaması gereken nokta şudur:
Hayır ve şer olan, yani insanın
Cennet yahut cehenneme girmesine sebep olacak olaylarda
Cenab-ı Hak, seçme hakkını kula bırakmıştır.
O, hayrı tercih ederse, Allah hayrı yaratır
Şerri dilerse şerri yaratır. Örnek:
Yürümeyi yaratan Allah’tır.
Kul dilerse camiye gider,
Dilerse meyhaneye gider.
Bu noktada serbest bırakılmıştır.
Zorlama yoktur dinde İyi bil yanlış anlayanlar gibi
Apışıp kalma, şaşma kör kuyuya düşme kör olma
İnsan, akıl vasıtasıyla dinen mükellef olur.
Aklı olmayandan teklif de kalkar.
“Aklı olmayanın dini de yoktur” sözü,
Bu noktadan hareketle söylenmiştir.
Karıştırma manaları ve anlamı
Vicdan ile anla ve gör
Bazen bırakmak istersin vicdanını
Cami avlusuna ne fayda
Sorumlusun ne çare
Çok olmadı mı deme
Olmadı nefis peşine düşersen
Acıları ton, ton yaşarsan
Sonunda da aptal, aptal bakarsın, şaşarsın
Aklın bir diğer tarifi
Akıl, kendisi özel maddeden, tek yalnız biricik
Fiiliyle maddeyle alâkadar bir cevherdir.
Çalışan bir buzdolabına yahut çamaşır
Makinesine elimizi rahatlıkla dokundurabiliriz
Ve bizi elektrik çarpmaz.
Demek ki, elektrik, kendine özgü olarak
Dışında o cihazda yoktur,
Ama iş görmesiyle onunla alâkadardır
İçinde vardır, kalbinde özünde
Akıl ile beyin arasında da, aynen olmasa bile,
Benzer bir ilgi vardır.
Akıl, gerçeğin tek ve yanılmaz ölçüsü değildir.
Akıl, bilgi sebeplerinden olan duyuların
Üstünde yer almakla beraber,
Yine bilgi sebeplerinden olan vahyin altında
Akıl, maddeden mücerret bir cevher,
Hak ile batılı ayıran bir nurdur.
Bıçağın kesme aleti olması gibi,
Akıl da ruhun anlama aletidir.
Kişi bu akılla eşyanın hakikatlerine muttali olur.
Hem duyulardan gelen bilgileri değerlendirir,
Hem de gaybî şeylere açılır.
Bazen gölgene basar gibi olur düşer sendelersin
Düşlerinde avare, avare gezersin
Görme olayının gerçekleşmesi
İçin gören göze, görülecek eşyaya ve bir de
Gösterecek ışığa ihtiyaç vardır.
Onun gibi, aklın İlâhî hakikatleri
Olduğu gibi görmesi için de
Vahiy nuru gerekmektedir.
Akıl anlama âletidir.
Akıl âlet olunca,
Bir de onu kullanan olacaktır.
Bu ise ruhtan başkası değildir.
Her âletin bir kapasitesi,
Her terazinin tartabileceği
asgarî ve azamî yükler vardır.
Bir tonluk kantarla, ne on tonluk demir tartılabilir,
Ne de on gramlık altın.
Her iki halde de, âlet bize bir fikir vermez,
Sadece hareketsiz kalmakla yetinir.
İnsan, her mahlûkun hikmetli ve gayeli yaratıldığını,
Kendisinin de başıboş olamayacağını aklıyla kavrayabilir.
Ama yaratıcısına, Rabbine karşı neler yapması
Gerektiğine kendisi karar veremez.
Her nimetin şükür gerektirdiğini anlayabilir,
Ancak bunun nasıl yapılacağı
Konusunda tahminler yürütemez.
Bütün bu ve benzeri konularda
Aklın gereği, İlâhî fermana aynen uymaktır.
Ne kadar uzağa gidersen git ey insan
Dünyadasın ve yaşamak ve bilmek zorundasın
Bazen ne ileri gidebilir, ne de geri dönebilirsin
Muamma çözemezsin
Keşkeler, bitmeden yola devam edemezsin
Bırak keş keleri
Aklını kullan
Bununla birlikte akıl, bu kâinattaki incelikleri,
Varlıkların görevlerini,
Onlardan en iyi şekilde faydalanma
Yollarını araştırır.
İnsan, akıl anahtarıyla kâinatın hazinelerini açar,
İlmî keşiflere ulaşır
Konunun bir başka yönü de şudur:
Allah Kerim’dir, ikram sahibidir.
İnsan da başkalarına ikram etmekle
Bu isimden feyz alır.
Allah Settar’dır, günahları örter.
İnsan da mümin kardeşinin hatalarını
Başkalarına bildirmekten sakınırsa
Bu isimden ayrı bir feyz almış olur.
Allah’ın Âlim olduğunu düşünüp ilme yönelmek,
Hakîm olduğunu düşünüp her yaptığı işi hikmetli yapmaya
Çalışmak da aynı şekilde değerlendirilir.
Bütün bunlar insanı ahlak-ı İlahiye ile tahalluk
Ahlaklaşmak şerefine erdirir.
İnsanın bedeni parçalanabilir,
Ama ruhu bölünmez ve parçalanmaz.
Nurdan yaratılmış olan melekler âlemi
İçin de bölünme ve parçalanma
Söz konusu değildir.
İman da nur sınıfına girer;
O da tecezzi kabul etmez, yani parçalara ayrılmaz.
Okuduğumuz surelerin sevapları da öyledir.
Binlerce insana bağışladığımız bir Fatiha,
Her birinin ruhuna, bölünmeden intikal eder
Bazı kişiler düşünmeden yaşamayı,
Kendilerini ve kâinatı unutmayı,
Günlerini gün edip başka her şeyi gereksiz bulmayı
Hayatlarının değişmez prensibi kabul etmişlerdir.
Bu nefsanî hayat düzeni, onların
İman hakikatleri üzerinde düşünmelerine,
Kafa yormalarına engel olur ve
Hidayetlerine perde çeker.
İşte böyle kişilerin inançsızlığı
Âdem-i kabul olarak isimlendiriliyor.
Bir başka grup da var ki,
Onlar, iman hakikatlerini kabul etmemekle kalmaz,
İnkâr eder, onlara karşı çıkarlar;
Aksini ispat etmeye zorlanır ve insanları kendi
Batıl çizgilerine çekmek için gayret gösterirler.
İşte İslâm’ın azılı düşmanları bu gruptaki insanlardır.
Bunların inançsızlığı ise kabul-ü âdem ile ifade edilir;
Yani, yanlış bir yolu kabul etme, bâtılı dava etme,
İnançsızlığa inanma.
Bu yolda gidenlerde düşünmemek değil, hatalı düşünmek
Ve kalbe sapık bir inancı yerleştirmek söz konusudur
Sakınmak gerekir, uzaklaşmak gerekir
Bazen her şeyi bilme haddini bil
Bazen de her şeyi tam bil.