Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Şubat '12

 
Kategori
İlişkiler
 

Şekil yapmak! Alma (Tüketim) çılgınlığının çöplüğe çevirdiği kişiliklerden nasıl kurtuluruz?

Şekil yapmak! Alma (Tüketim) çılgınlığının çöplüğe çevirdiği kişiliklerden nasıl kurtuluruz?
 

Bedenlerimizden utandırmakla başlıyorlar işe… Doğal hali çıplak ve iğrenç olarak gösteriliyor… Bacaklarımıza ve ellerimize ağdalar, ojeler ve pudralar öneriliyor... Sonrası ise yüzlerce çeşit ayakkabı, terlik, çorap ve jartiyer... İmaj olarak yaratılan, ayıplı organları örtmek ve paket içinde sunmak için şartmış gibi gösteriliyor… Gelsin sonrasında gereksinim olmaktan çıkmış elbiseler, elbiseler, elbiseler... Tek işlevi erotizm olan iç çamaşırları, temizlik ürünleri, parfümler...

Bu alma çılgınlığı insanlarda daha kalıcı etkiler yapıyor aslında… İnsanların kendi içlerinde ve toplumda ‘’statüsü’’ şekilleniyor… Statü dediğime bakmayın, kişilikler şekilleniyor… Yani şekil yapılmaya başlanıyor… Kişilikler şekillerini kendi oluşturmaya başlıyor…

Araba! Bulunduğun çevre ilgili bir şey markası… Hacı murat ile Ferrari fark etmez… Marka bulunduğun ortamla ilgili bir şey… Aynı hazzı veriyor insana…Hatta masaya atılan fiyakalı bir cep telefonu da aynı işlevi görüyor. Almak sosyal bir statü göstergesi... Her şey alınarak yapılıyor... Araba yapılıyor, ev yapılıyor...

Zamanı gelince sevgili yapılıyor... Dost, arkadaş, metres yapılıyor... Yapılıyor kelimesine takılmayın lütfen... Piyasadaki adı bu işin... Araba, ev, çevre, eş- dost ve manita yapılıyor...

Yani alıyorsun... Sosyal statün of yaa özür, fiyakan aldığınla orantılı.

Bu arada bedenine ve ruhuna lazım olmayan her şeyi de almış oluyorsun... Bedenini ve ruhunu çöp bidonları gibi dolduruyorsun... Yani piyasa yapan her şeyi, hele diğer insanların ulaşamadığı şeyleri kutsayıp dolduruyorsun içine... Damarlarında, kanında, ruhunda dolaşan şeylerin çoğunu bilmiyorsun bile... Sadece alıyorsun ve emiyorsun içine, hücrelerine...

Bu öyle bir boşluk ki, aldıkça açlık artıyor bedenin de ve ruhunda... Gayya kuyusu gibi... Ne alsan, ne emsen, içine ne doldursan açlık doymuyor... Aldığının iki katı katlanıyor içindeki boşluk...

Ağzında biberonla ile dolaşan bebeklere döndürdüler insanlığı... Biberon dediğime bakmayın hepsi birer mikser… Ne koysan öğütüyor ve insanlar emiyor... Gözleri sürekli vitrinlerde, miksere ne koysak da emsek telaşı içindeler...

Oysa doyum, kabul görmektir... Vermek dediklerine filan bakmayın… İnsanın vermesi içinde beynin, ruhun dolması gerekir... Ruhu ise doyuran sanattır, düşüncedir, felsefedir, müziktir ve emek verilen şeydir…

Doyumun almaktan geçtiği kodlaması, en büyük alçaklıktır çağımız insanına karşı yapılmış... Bilinç kendine lazım olanı almaya çalışsa, bedenini ve ruhunu lağım çukurlarına çevirmezdi...

Ruh kendi gıdasını bulsa, kendini geliştirse, kendini değiştirmeye kodlasa, kendi hapishanelerini yaratmazdı... Kendi düşmanlarını kendi yaratmazdı... Dolan ruh boşaltır kendini… Bereketin fazlasını dağıtılır. Fazla olan verilir, paylaşılır… Bu anlattıklarım uzun vadeli işler… Dediğim gibi olmayan ne verecek karşısındakine?

Şu an acilde insanoğlu. Tek kurtuluşu insanlığını, karşısındaki insanı olduğu gibi kabul etmekten geçiyor… Tüm insanların tek isteği olduğu kabul görmek… Hepsi bu…

Ruhundan ve bedeninden utandırılan insan (eğitim, reklam, inanç vs) bu yaralarını kendi tek başına iyileştiremez… Her gün bu yaralarına ilaç niyetine aldıkları bu yaraları azdırıyor… Bu insanlara denilecek tek şey; uğraşma boşuna! Tuzak kurulmuş bizlere… Sen böyle güzelsin… Kulağına fısıldanan her şeye küfret!

 

 
Toplam blog
: 615
: 948
Kayıt tarihi
: 25.06.10
 
 

1959 Denizli doğumluyum.. İ.Ü. İktisat Mezunuyum.. Emekliyim ve hala çalışıyorum.. Yaşam bizden önce..