Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

08 Aralık '07

 
Kategori
Psikoloji
 

Sen Balıkesirli olamazsın!

Sen Balıkesirli olamazsın!
 

VANLISIN SEN

Sen Balıkesirli olamazsın.

Sen Vanlısın. Bırak şu yalanı!

Van fena mı? Beğenmiyor musun?

Benim hayalimdeki Van Gölü’nü bir bilsen…

Karlı dağlarla çevrilmiştir.

Sularına geceler indiği zaman ıssız kıyılarda,

Kanatlı atlarıyla vahşi süvariler belirir.

Sularında çamaşırlar yıkayan,

duru beyaz, ak akça, kara gözlü kızları vardır.

İçilemeyen suları gibidir her şeyi .

Tadına ancak seyirle varılır.

İsmini bilmediğim bir rüzgar,

Geceleri bile kıyıları pırıl pırıl eden dalgacıklar yaratır.

Van Gölü’nün martıları bağırdığı zaman kadınlar hep erkek doğurur, kısraklar yavrular, inekler buzağılar.

İnsanlar ancak Van Gölü durulduğu zaman ölebilir.

Yalan söylüyorsun ihtiyar sen Vanlısın.

Tespihinden belli ; kehribar tespihinin şakırtısından anlıyorum.

Neden Balıkesirliyim diyorsun? Vanlısın yahu Vanlısın sen!

(Sait Faik Abasıyanık, “Mahalle Kahvesi” YKY s.45)

Sait Faik’in “Bilmem Neden Böyle Yapıyorum?” hikayesinden Van Gölü ile ilgili okuduğum ve nesir yazısını bozup şiir haline getirdiğim alıntıdan yıllar önce Van Gölü kıyısında okurken yolun ortasına diktiğim bir çivinin hikayesidir. Neden böyle tehlikeli bir iş yaptığımı yıllar sonra okuduğum bu hikaye ile bende anladım ve yazdım.

Van Gölü’nün kıyısındaki öğretmen lisesinde yatılı talebe iken biz de öğretmenlerden korkmaz, “deniz” dediğimiz Van Gölünün hışımla kıyıya çarpan dalgalarından korkar öyle ders çalışırdık.

Bir hafta sonu eve gidemedim. Cebimde metelik kalmamıştı. Param olmadığında eve gitmek için baş vurduğum yegane yollardan biriydi asfalt yola çıkıp bir tanıdık arabanın geçmesini, yada merhamet edip duran bir sürücünün geçmesini beklemek. Ben de öyle yaptım. Ellerimi cebime soktum yol boyunca öylece yürüdüm.

Yaklaşan bir araç gördüğümde sanki öylesine gezintiye çıkmış gibi ellerimi ceplerime sokuyor , omuzlarımın üzerinden geriye dönüp bakmayı da ihmal etmiyordum. Eve gitmek için değil meraktan bakıyordum. Öylesine. Onurum tutuyordu. Şoförle göz göze gelip “beni de al” demek ağırıma gidiyordu işte Kaldırıma düşen sanki ben değildim.

Ne bir tanıyan çıktı ne de merhamet edip frene basıp geri geri yaklaşan. Köyüm Van Gölünün tam karşısındaydı. Annemin yaktığı tandırın dumanları yükseliyordu. Biliyorum, yağlı ekmek pişirmek için yakmıştı tandırı. Biraz otlu peynir ve ardından kıtlama içeceğim kaçak İran çayını da tandırda pişirip beni bekleyecekti. Kendimi denize atıp yüzerek karşıya geçme cesareti bulamadım, ıslanan ayaklarımla tekrar asfalta koştum belki bir tanıdık çıkar diye.

Sebze kamyonetlerinden biri yaklaştı ve sanki benim için duracakmış gibi hızını kesti, yanıma gelince de gazı birden kökledi namuzsuz!. Adam belli ki benimle eğlenmek istemişti. Arkasındaki kasalardan asfalta savrulan domateslerden biri yolun ortasına pattt… diye yapıştı ve ezildi tıpkı ruhum gibi.

Biliyorum bu adam domatesleri pazara götürecek. Babam bir kasa domatesi omuzlayıp eve götürecek, annem içlerini oyup dolma yapacak. Bahçemizdeki asma ağacından kopardığı yaprakları da sarıp yanına koyacak. Ben gidince beni de alıp saracak, bağrına basacak. Kızgındım hem de çok kızgındım

Tüm şoförlere değil, sadece evime, anneme doğru giden beni almadan giden şoförlere kızgındım.

Ümitsizce yol boyunca biraz daha yürüdüm. Yolun ortasındaki parlak metalden yüzüme yansıyan ışık, kalbime inanılmaz bir heyecan verdi. Kalbim göğsümü yumrukluyordu adeta. Bir atlet gibi parlayan metale doğru koştum. Metale doğru eğilip bir soluk aldım. Belki beni eve götürecek bir paradır diye heyecanla koşup parlak metali elime aldım. Tekrar tekrar baktığım metal ; uzun, sivri bir çividen başka bir şey değildi. Sanki alıp kalbime saplayayım diye bilinçli bir şekilde yolun ortasına atılmıştı. Çiviyi elime aldım, evirdim çevirdim.B eni anneme götürmeyen tüm şoförlere küfürler savurdum.

Çiviyi alıp asfalt yola 45 derece açı ile ters bir şekilde , asfalttan fışkıran ziftlere sağlamca gömdüm ve pusuya yattım.

Şanslı arabalardan bazıları çivimi pas geçti. Ama karşıdan gelen Ford Traktör herkes kadar şanslı değildi. Traktör egzozundan havaya savrulan dumanları rüzgar öpüp kokluyordu. Tıpkı annemin beni öpüp kokladığı gibi.

Traktörün römorku birden yalpalandı, üzerideki un torbaları asfalt yolun ortasına savruldu.

Allahtan üzerindeki köylülere bir şey olmadı. Traktör şoförü, lastikten çekip çıkardığı çiviyi eline alıp evirip çevirdi, traktörü tekmeledi ve sağa sola küfürler savurdu.

Tamir işi bittikten sonra un çuvallarının üzerindeki köylülerle beraber sohbet ede ede köyümün yolunu tuttum.

Yıllar sonra anladım neden tehlikeli bir iş yaptığımı.

 
Toplam blog
: 49
: 1026
Kayıt tarihi
: 04.11.07
 
 

On beş yıllık eğitimciyim. Halen bir devlet kurumunda öğretmenlik yapıyorum. Dünyanın en zor ama en ..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara