- Kategori
- Edebiyat
Sert kalemi ile pis moruk: Bukowski
Charles Bukowski 1920'de Almanya'da doğdu. İki yaşındayken Amerika'ya, Los Angles'e göç ettiler. Aile hayatı hiç bir çocuğun isteyeceği gibi değildi. ABD'nin yaşadığı "Büyük Depresyon" yıllarında eve para getirmekte zorlanan, fakirlik sınırında yaşayan ailenin babası, oğlunu kemerle dövmeye başlamıştı. Şiddet genç yaşta Bukowski'yi takibe aldı. Sessiz olmasına karşın öngörlmez tepkilerle başını belaya sokuyor, eve kanlar içinde, üzerindekiler parçalanmış olarak geldiğinde bir zılgıtta yeni kıyafet almanın zorluklarından bahseden ailesinden geliyordu.
Geceleri erken saatte evin ışıkları söndürüldüğü halde Bukowski yorganının altına aldığı lambayla okumaya devam ediyordu. Dostoyevski, Çehov gibi rus yazarlara hayrandı. Ancak yazılarındaki karakterler, bu iki Rus yazarınkilerden biraz farklıydı. 24 yaşında ilk öyküsü yayımlandı. Daha sonra 10 sene boyunca kendini adi işlere ve içmeye verdi. Alkol onu hastanelik etmişti bu 10 sene içersinde. Taburcu olduğu gün bir daktilo alıp tekrar yazmaya başladı. Günümüzde kitapları ABD'de okullarda okutuluyor.
Bukowski "normal" bir öykücü değildir. Anlatım tarzı Hemingway'i çağrıştırır. Ancak "Chinaski"(kendisini bazı kitaplarda böyle tanıtır) Daha sert yazar. Kısa, sade ve keskin cümleleri öyküyü canlı tutar ve okuyucuyu sarar. Genelde düşük erkek ve kadınlar hikayelerinin baş kahramanlarıdır. "Güneş, İşte Burdayım" adlı söyleşilerinin olduğu kitapta "ben olayların fotografını çekerim daha sonra bunları yazıya dökerim" demiştir. Aynı kitapta "yazdıklarımın %90 ını gerçek, kalanı hayal ürünüdür" demiştir. Gerçi kendisini çirkin kabul eden bu adamın nasıl olupta bu kadar çok kadınla beraber olduğu bir soru işareti.
Yazış tarzı ilginç olmakla beraber bir çok klasikçi tarafından topa tutulabilecek yanları vardır. Kitaplarında ahlak sınırlarını zorladığı kadar, cesur ve özgür yazılarıyla edebiyat çevresinde iyi bir yer edindiği görüşündeyim. Dostoyevski gibi uzun betimlemelerle, cümleyi evirip çevirmekle uğraşmaz. Yazılarının hedefi okuyucuyu sıcak tutarak doğrudan olayların içine itmektir. Bu yüzden yazıları biraz ham sayılabilir.
İlk okuduğumda beni bu yanıyla etkilemişti. İlk defa gördüğüm bu ifade tarzı ile sayfaları adeta yutuyordum. Okuduğum ilk kitabı "Kadınlar" dı. Daha sonra "Factotum", "Ekmek Arası", "Güneş, İşte Burdayım" ve en beğendiğim öykülerin bulunduğu "Sevimli Bir Aşk Hikayesi"- ki bu kitabın içindeki ilk öykü "Kasabanın En Güzel Kızı" beni hayatımda en etkileyen öykü olmuştur- ile devam ettim.
Şimdilerde, benimde yazı tarzımı en etkileyen yazar olarak görüyorum onu. Yazılarındaki farklı dramatik sonlar, günlük dilden oluşan dialoglar, ilginç düşük insan karakterleri ve alternatif konuları bir araya getirebilmesi, bir öykücü için adeta hazine sayılabilir.
Bukowski'ye başlamak için önereceğim ilk eseri "Kasabanın En Güzel Kızı" olacaktır. Basit anlatım tarzının öne çıktığı, insanın kendi kararlarını sorgulatabilen, içinde birazda romantizim bulunan bir eserdir. Tabii Bukowski'yi Türkçemize katan Avi Pardo'nun da etkisi yadsınamaz.
Kısacası, klasiklerden bıkmış, sürükleyici öyküler arıyan ve birazda tabuları zorlayan okurlar için iyi bir yazar diyebilirim.
Unutmadan kitabından önce başka görsellerde tanımak isterseniz Bukowski'yi, "Factotum" adlı kitabının 5 gününü içeren "Barfly- Bar Sineği" adlı 87 yapımı filmi izleyebilirsiniz. Güçlü kadrosuna rağmen, okumadan önce izlemeyi tavsiye etmeyeceğim bir filmdir.