Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Temmuz '09

 
Kategori
Deneme
 

Hayat boyu süren bir yalana dair

Hayat boyu süren bir yalana dair
 

Bir insanın kendini kandırması o kadar kolaydır ve göze batmayan bir şeydir ki, sanki insanın kendi ter kokusu gibidir. Bazen yanında eğer gerçekten açık sözlü birini bulursa kendini kurtarabilir bu kandırmacadan. Çünkü o tiksinç kokusunu alıp ikiyüzlülüğün ve hilekarlığın, gerçeği söyleyecek kişi sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Ve böylece bu kandırmaca devam eder gider. Bazen, kişi çok şanslıdır ya da güçlüdür ve kendini bu çemberden atmayı becerebilir gözlerini son defa kapatmadan. Ancak o zaman da pişmanlık başlar. Bu, aynı karanlıktan bir anda gün ışığına çıkmak gibidir; acısı çok gerçektir.

Bir gün uyanıp bütün bunların farkında olmuş olmakta zordur... Geriye bakıp geçmişi kırık cam parçalarını toplar gibi toplarken kendi yansımasının ne kadar değiştiği gerçeği ile başlar bu işkence. Son beş-altı (bazen daha fazla) senenin bir büyük yalan içinde döndüğünü keşfetmek de son aşamasıdır.”Peki ya şöyle yapsaydım”, ”neden ben?” gibi sorular sorulur bu dönemde. Yeni huylar edinilir, çevreden tepkiler ve destekler gelebilir. Çok normal bir değişim ve tepki meselesi... Hatta kişinin kendisini evrende yalnız hissettiği anlar da vardır. Sirklerdeki filler gibi küçüklüğümüzde ayağımıza bağlanmış bir duygu zinciridir işte bu. Daha sonra bunu fark ettiğimizde, o zincirin aslında görünmeyen incecik bir sicim olduğunu anlarız.

Ancak bütün bunların olmasından önce kişinin kendini uyuşturma tarzı ilginçtir. Öyle bir direnç içersinde savunulur ki bu aldatmaca, doğal bir uyuşturucu gibi... Şartlanırsın, söylediğine kendini inandırırsın. Bazen öyledir ki ; fark edersin bir parçasını bu oyunun, ama o anda çalan bir şarkı bile senin acılarını dindirebilir ve seni dönmek üzere olduğun o hayat kavşağından, o büyük yüzleşmeden çevirir.”Hayat dava”ndan oluverirsin. İşte böyle zehirler kendi duyguların ve bunları kontrol edemezsin. O duygular ki seni hayat ringinde defalarca yere çalacaktır – doğanın bir kuralı gibi.

Bazen de bu bir partidir... Gider ve acını hafifletirsin. Bir sonraki gün kalktığında -bazen baş ağrısıyla- gerçekten unutmaya başladığını hissedersin. Partiler de hayat gibidir zaten; bazen birkaç bardak kırılır, şişeler patlar, ama parti devam eder ve hep eğlenen birileri olur.

Bir başka yalan da “bir daha sevmeyeceğim” duygusudur mesela. Bir süreliğine rahatlatıcı bir duygudur. Aslında en büyük düzmecelerden biridir kendimize. Çin televizyonu gibidir işte; ses var görüntü yok. O duyguyla hareket etmeye çalışırken karşına bir aşk çıkıverir nasılsa. Bazen “ilk görüşte aşk” , bazen de “arkadaştan sevgiliye” dönüştür bu. Ama duygularımız suçsuzdur yine. Ne de olsa “aşk için” her şey...

Yazan insanlar da vardır. Kendini şiire, yazılara veren. Âşık olduğunda üreticilik artar. Ayrıldığında da artar... Ama bu da unutulur gider en sonunda.

İşte yıllarca işkence ettiğimiz ruhumuz, karakterimiz böyle gelişir gider. Bu sadece gençlikte değil, yaşımız ilerlese de devam edecek bir kendini arama görevidir. Tabii ki farklı evreleri de vardır bazılarımız için. Kendimizi bildiğimizi sandığımız zamandan başlar gider bu arayış. Olmadığımız bir insan olmaya çalışmanın çetrefilli dönemlerinde bazen bir gülücük, bazen yeni tanıdığımız bir insan, bazen okuduğumuz bir kitap bu ağır yükü hafifletebilir. Hatta tamamıyla yok edebilir bile. Hatta belki bu satırlar bir şeyleri değiştirip insanı kendisine yöneltebilir. Kim bilir?

 
Toplam blog
: 6
: 418
Kayıt tarihi
: 20.03.09
 
 

Zühtüpaşa İlkokulun'da, ardından Beşiktaş Lisesi'nde okudum. 2011 yılında Kiev Ulusal Dil Ünivers..