Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Aralık '09

 
Kategori
İlişkiler
 

Sevdaya dair içli ve ıssız değinmeler

Sevdaya dair içli ve ıssız değinmeler
 

Görsel:www.kaliteliresimler.com


Aşk ve sevda, insanlık tarihi boyunca yoksunluğu en çok duyulan, temel ve insani bir duygudur.

Bu yoksunluğu giderelim derken, bilinir ki, tek başına yapıl(a)mayan, iki kişilik bir "giderme" girişimidir bu. Başarılırsa eğer, her iki taraf için de eş anlı, kalıcı bir zenginleş(tir)me halidir. Karşı cinsler arasında olanı... İki benlik tek bir benlik halinde, sevgi adıyla doğsun istenir.

Sevgisizlik; haklı ya da haksız yalnızlık (tek başınalık) ile akraba kılınır ve ondan çıldırmanın 'yalın hali' diye korkulur.

Yalnız insan, yaşam tavlasında bir o tarafa, bir bu tarafa geçip zar ata, ata oynamaktan sıkılır.

Sevgisizliğin 'yalın hal'den 'den hali'ne kadar tüm hallerini geçmişinde sabırla çeke, çeke yorulur. Issızlaşır, sevdaya sarılır.

Bu kez de başka bir 'hal'e, sevdanın dilbilgisi çekim kuralları arasında gizli olan 'karmaşa hali'ne takılıp kalabilir.

Bu 'karmaşa hali'; koruma-kollanma, dokunma-hissetme, konuşma-dinleme, arkadaş olabilme, paylaşma, dayanışma-savaşma, saygı, sorumluluk ve b-ilgi başta olmak üzere birçok merhalenin birlikte varlığını ve gizil uyumunu içerir de ondan!

Nasıl mı?

İnsan, "Koruyayım, kollanayım, sevdanın sıcaklığında, çifterden dört kanatlı upuzun bir uçuşun ılık maviliğinde" der... Duygu gardrobundan acelece seçilmiş giysilerle -yazın kışlıklarla, kışın yazlıklarla- gidebilir doludizgin aşka, sevdaya... İşte o zaman yanabilir ya da donabilir de...

Sevdanın en güzel hallerinden birisi de hiç şüphesiz ki dokunma halidir. Dokunmak, dokunulmak ister insan. Uzun metrajlı geçmişlerin tül perdeleri ve kemikleşmiş alışkanlıkların -insana yapıştımı çıkmayan- jelleri tenleri kaplayabilir ve gerçekte hissedemeden öylece kalınabilir...'Issız adam' bulaştırabilir 'ıslı' kadına ıssızlığını, ya da 'ıssız kadın' adama... Metraj daha da uzar, film olur!

'Sevginin sesi' ise dinlemektir.

Öncesini, bugünü ve ortak geleceği dinlemek... Yeri, göğü ve okyanusları dinler gibi, pür dikkat dinlemek.

Elmanın sesini dinlemek kadar zorlaşır birbirini dinlemek bazen. İçinizde biriktirdikleriniz çoksa ve kir yapmışsa kulaklarda eğer, birinden giren işleme uğramadan diğerinden çıkabilir.

Ama her nedense 'bir son dakika haberi' olumsuzsa eğer, her yerden duyulabilir...

Bilinir: Bu zorlu ve zevkli eylemde öncelikle birbirine 'arka' çıkmak, böylece karşılıklı dayanışma ve paylaşmanın erdemiyle 'arka'daş olmak çok önemlidir. Karşılıklı 'ego'lardan oluşan 'arka'plan, 'daş' takısını almakta zorlanır çoğu kez. Bu takı alınamazsa eğer, diğer takıları almak hepten zorlaşabilir... Tüm 'sır' ları tutsan da 'daş', 'ev' alsan, döşesen de 'li' ekini alamazsın kolay kolay... O ev, 'yuva' olamaz ve 'yuva'rlar aşağılara o talihsiz çifti, gizli saklı bazı köşeli taşlarına rağmen.

'Pay' vererek -ve alarak- 'pay'laşmak da esasdır. Yaşamın doğa(l) (k)iliminin eşitsizlik ve dengesizlikler tezgahında dokulu olduğunu bilerek, hiç olmazsa iki kişilik yuvanda eş ilmikler atma adına...Zorlu ama zevkli duygusal patikalar geçilir, kuruluş aşamasına gelince alış-veriş ve piyasa patikasına mecburen sapılır. Bu patika, o pay senin bu pay benim derken Ticaret ve Sermaye Piyasası Kanunları'nın sermaye ve kontrol maddelerine gelip de orada takılabilir. Geçmişin uzak, eş dostun yakın ülkesinden paylar getirip koymaya kalkılsa da bunu yaptıkça kişisel paylar artacağına azalabilir. Kritik soru(n): Yüzde 49 kimin, yüzde 51 kimin?

Herşeye karşın,

Sevdalının gücünün ve kavgasının cephesi, zayıf anlarının da sığınağı olmak istersin, yaşamın zorlu anlarında, o sert, hoyrat iklimlerinde...(*) Biraz zaman gerektiren. Oysa eş, dost, arkadaş kitlesi sabırsızdır...Korsan mitingler düzenlerler sizden izinsiz ellerinde pankartlarla; " Evlilik, evlilik. Haydi, haydi tam zamanı, tam zamanı", "Aşk savaş değil, sürekli bir barış halidir, barış!"

"Hazır malzemeler tek tip ve çoğu da moda ve dayanıksız" der, aşkın marangozluğuna özenirsin. Önce zemin oldukça pürüzsüz ve sağlam, vidalar da sıkı olmalı dersin. Sonrası da sevdamız; iki kutu parlak cila gibi sızsın üstüne istersin... Cila fazla kaçar ve kuruması beklenmezse eğer, ilk vals de birlikte kayar, düşebilirsin...(**)

Hiç istenmez ama,

Öyle derken, böyle derken... Girişte bahsettiğim "iki ayrı kişiden tek bir benlik doğumu" istenirdi ya! Bazen düşük hali, bazen de -fazla yaşayamayan- erken doğumlar olur. Daha baştan yenik düşülür zamana. Gerekli süreyi tamamlayıp da gerçekleşen doğumların çoğu da aslında pek istenmeyen doğumlar olarak sevda kütüklerine düşülür. Sosyal ve biyolojik mecburiyetlerden...

Şöyle ya da böyle. Uzayan zaman da bir şeyleri sönümletebilir! Bir de bakılır ki;

" Gün gelir azalır sevgi, - Değişir herşeyin rengi, - Bugün değil yarın belki - Unutursun Mihribanım..." (***)

Yine de,

Her şeyi düzeltip güzelleştirecek olan ellerimiz, bilincimiz ve yüreklerimizdir.

Her üçüne de kuvvet!

İ.Ersin KABAOĞLU,

1 Aralık 2009, Ankara

Blognotlar:

(*) Şiir:"Özlemim!" (İ.Ersin K.) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=105131

(**) Şiir: "Aşkın Atölyesinde" (İ.Ersin K.) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=94274

(***) Abdurrahim Karakoç ve Musa Eroğlu'nun -kaynak kişi olarak- ortaya koydukları anlamlı ve güzel bir türküdür. Musa Eroğlu bu türküde de etkiliyecidir. Ayrıca Selda Bağcan ve son dönemde 'Zara' yorumları da kanımca parçaya ayrı bir kalite getirmekteler.

 
Toplam blog
: 366
: 2333
Kayıt tarihi
: 05.10.07
 
 

Samsun/Ladik doğumluyum. Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım babamın görevi gereği ülkemizin Orta ..