- Kategori
- Öykü
Sevgili Rehni Sana Borçluyum

Vehbim
Pesüsü kırdığım günden beri yüreğimde minicik bir gedik açılıp, gizemli bir duygu süzülüverdi içine... Kimsenin keşfedemediği, uzun mistik sadece bana ait yolda, yolculuğa başlamıştım. Yaşadığım ortam, benim için menfa bölgesiydi. Minicik, sırça kalbime dolan gizem, yüreğimde içinde çavlanlar bulunan uçsuz bucaksız bir vaha oluşturmuştu.
O yaz kendi dünyamda planlar yapmaya başlamıştım....Zeytin ağaçlarının altına kilim açardık.. Benden üç yaş büyük ablam bana, Poul ile Virginia adlı kitabı okumuş, günlerce etkisinden kurtulamamıştım... sonra Edgar Allan Poe’nun Annabel Lee şiirini okumuştu... “Senelerce önceydi, bir deniz ülkesinde yaşayan bir kız vardı adı .......” aklımda kalan kızın öldüğü, el üstünde taşındığı... Dünyamda onu canlandırmıştım... Tropikal bir ormanın bitiminde, kızıl renkli bir kumsal...
Büyüklerimizden kalan romanlar, edebiyat kitapları, şiirler en büyük eğlencemiz olmuştu... O ara kısa bir cümle beni etkilemişti... “Tebriye le Rehni” yüreğimde varettiğim vahada artık bu cümle yavaş yavaş yer etmiş, gün geçtikçe yüreğimi kaplamaya başlamıştı... Büyük bir çınarın yüreğimde yeşermeye başladığını fark etmiştim... Dallarıyla, kökleriyle, cansuyuyla özdeşleşmiştim.. Her attığım adıma karşılık, zamanın hızlı akışı beni ürkütüyordu. Bugün yarın derken zaman geçivermiş... İçimde geliştirip büyüttüğüm vaha ile bir vaha, oradaki çavlan ile binlerce çavlan oluvermiştim... Yüreğimdeki vahadan kulaklarıma yankılanan şiirleri dinleyerek uzaklara dalıyor, en neş’eli anlarımda dahi gözlerimin içten içe nemlenmesini engelleyemiyordum.. Vahamda varettiğim hüzünle bütünleşmiş, çocuksu mutluluğumu bu temellere kurmuştum. Rehni’nin yaşamının gri rengini tüm netliğiyle kendi yüreğimde hissediyor, yaşıyordum.
Mutluluğum, gökyüzünde yükselip parlayan, birkaç saniye içinde sönen havai fişek gibi yok oluyor, yerini tekrar hüzünlü tenime bırakıp, koza içindeki krizalite dönüşüveriyordum.