- Kategori
- Aşk - Evlilik
Sevmek bencillik mi?

AŞK
Sevmek ve sevilmek... Hayat zıtlıkların dansından ibaret bir mucize. Zıtlıklar sevmekten bahsettiğimizde de sevmek ve sevilmek olarak ortaya çıkıyor. Sevmek için bir sevilen olması gerekli; bu sevme eylemindeki ilk dualite (zıtlık). Bir de seven kişi aslında sevilmek istiyor, bu da ikinci dualite.
Sokrates’in öğrencisi olan ve onun dialoglarını birçok eserde yazarak Sokrates’i günümüze dek geriten Platon, 2300 yıl önce “Şölen” adlı eserinde sevgiyi tartışır. Sevmeyi beşeri ve ilahi aşkın içinde 2 ayrı aşamada inceler.
Buna katılmamak elde değil, zira beşeri sevgi sevenin bir karşılık bekleyerek sevme işlemi. Daha yoğun yaşandığında işe Aşk diyoruz. Aşkı daha yoğun ama kalıcı olmayan bir yoğun sevgi olarak tanımıyoruz halk dilinde.
Kişi sever, çünkü kendindeki eksik olan sevgiyi yaşamak ister. Cemalnur Sargut’un dediği gibi “her cüz kendi küllüne çekilmek ister”. Kendini tamamlamak ister. Her cins zıddına çeklir bu yüzden. Tevhid’i bu şekilde doğası gereği insan yaşamak ister. Sevilmek için sever yani. Bu da bir nevi pozitif bencilliktir. Saf değildir. Saf sanırız ama değildir.
Aristo’nun dediği gibi “her insan kendisini mutlu edecek şeyleri yapar” ve sevmek de mutlu olmak için yapılan bir eylemdir; tabii beşeri sevgiden bahsedersek. Bu bir nevi Hinduizm’de Karma Yoga ile anlatılan “eylemleri meyveleri için yapmak”tır; yani bir karşılık bekleyerek bir şey yapmak ya da sevmek. Bu bir nevi Mecnun’un Leyla’ya olan aşkıdır. Çok büyük, emsal bir aşktır bu ama yine de beşeridir.
İnsanın bir hobisini sevmesi, çalışmayı sevmesi de yine kendisini gerçekleştirmek ve mutlu olmak isteğinden gelir. Ancak bu yazımda sadece insanın bir başka insanı sevmesini işleyeceğim.
Bir de İlahi Aşk vardır ki kişiyi Leyla’dan Mevla’ya geçirir. Hikayede Leyla Mecnun’a geldiğinde “Ben Leyla’yım” dediğinde, Mecnun şu cevabı verir; “Sen Leyla değilsin, ben baştan aşağı Leyla’yım. Başka Leyla yok”. İşte artık Mecnun Leyla’dan Mevla’ya geçmiştir. Bu noktada artık beşeri aşk geride kalmıştır, sadece İlahi aşk vardır. Kişi her insanda, her varlıkta Allah’ı seyreder. Kendisini unutur, teslim eder. Koşulsuz kabul makamıdır o. Sefayı da belayı da kabul makamıdır. Bu noktada çokluktaki tekliği her hücresinde ve her an hisseder. Sever yaratılmışı Yaratandan ötürü. Bu tecrübeyle dolup taşar ve bir hayret içinde bekabillah makamına seyreder. Bu noktada artık sevmek için sevilmek yoktur. Zaten “sen bensem, ben sensem” o zaman beklenti yoktur, koşul yoktur, kabuıl vardır. Zira gelen her şey Allah’tandır. Bunu yaşayan kişide artık bencillik yoktur.
İlahi aşk şarabını içmek dilerim hepimize nasip olur, ancak yolculuk uzun. İlahi aşkın bir tecrübesidir beşeri aşk. Tevhid’in, Tekliğin, zıtlıklardaki bilikteliğin bir beşeri pratiğidir aşk. Ancak beşeri aşk dediğin nedir ki; bir kıvılcım gibi yanıp söner ve geride sevgi kalır. Bu sevgi kabul ile harmanlandığında ve becillikten arındırılarak süslendiğinde İlahi Aşk’ın yeryüzündeki izdüşümü olur.
Her insan İlahi aşk ile sarmanlanmak istemeyebilir. Herkesin Roma’ya çıkan yolları farklı. Hür iradesi ile kendi tekamül yolunu seçebilir ve seçer de. Bu yüzden hayata kalp gözüyle bakan, hayatı ve insanı, her yaratılmışı sevgiyle kucaklayan kişi mistik bir tecrübe yaşamasa da bencillikten sıyrılır ve tekamülünde ilerler. Zira her eylemini sevgiyle yapar; fikriyle değil zikriyle konuşur. Bu da bilgeliktir, velilik makamıdır.
Sevgiler,
Kenan
https://www.facebook.com/public/Kenan-Kolday