Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

06 Mart '09

 
Kategori
Dünya Kadınlar Günü
 

Sık dişini haydi, bir gün sonra dünya kadınlar günü!!!

Sık dişini haydi, bir gün sonra dünya kadınlar günü!!!
 

ÖZGÜN BİR YAŞINDA


6 Mart 1989 tarihinde hastaneye yatırılımıştım.

Bir hafta önce, aynı hastanede yapılan batın ultrasonografi sonucuna göre, doğumumun, beklenen süreyi geçmekle kalmayıp, ortalama 40 hafta olan gebelik süresinin çoktan aşıldığını ve acilen sonlandırılması gerektiğini öğrenmiştim.

Toplam kırk hafta ve üstüne eklenen bir o kadar hafta boyunca, bebeğimin cinsiyetini hiç merak etmemiştim.

Çünkü, gebelik sürecim, üçüncü aydan başlayarak bir dizi oburluk kazaları diyebileceğim, çok tuzlu ve ekşi yememle, aniden başlayıveren albümin ateşine bağlı penisilin tedavisi yüzünden bir kabusa dönüşmüştü.

Ayrıca sistit denilen sinir bozucu, tuvalet trafiğiyle de aynı süreçte boğuşmuştum.

Doktorların, '' ya anne ya bebek'' tercihi yapılacak demesiyle eşime söylendiğimi hatırlıyorum:

''- Beni, o devlet hastanesi, bu sigorta dolaştırmaya çalışacağına babamın bulduğu özel doktora emanet eder misin lütfen. Parası da senden çıkmayacak merak etme.....''

Gebe kaldığımı öğrendiğim an verdiğim karara tepkisi çok ilginçti eski kocanın:

''- Sen ne dersen de, ben bir çocuğumuz olmasını deli gibi istiyorum.
Aldırmak istiyorsan, bulduğun doktora seninle gelmem. Bir arkadaşımız gelecek o gün seninle haberin olsun. Ben onaylamıyorum...''

Gerçekten de, doktor randevusuna bir yakınımızla gittim.

Doktora:
''- Henüz erken olduğunu biliyorum. Şu anda bir bebek doğurmak benim için lüks doktor bey. Gebeliği planlamamıştık. O yüzden, çalıştığım iş yerinden çıktığımız her akşam, mutlaka bir yerlere içki içmeye gittik. Günde en az bir paket sigara tüketiyorum. Ayrıca, kendimi anneliğe hazır da hissetmiyorum. Bebeğime yazık olur. Lütfen.... dediğimi bugün gibi hatırlıyorum.

Cevap olarak:

- Özlem hanım, bebek doğurmak bir lüks değildir. İlk gebeliğinizi sonlandırmakla ben oldukça yüklü bir para kazanırım. Ama ben para değil dost kazanmak istiyorum. Ayrıca sigarayı şimdi bırakırsanız bebeğiniz zarar görmeyecektir. İçtim dediğiniz alkolün oranı da yok denecek kadar az.

Şimdi sizin reçetenize yazacağım vitaminleri ve demir haplarını derhal gidip almanızı istirham ediyorum.'' diyen ve gebeliğimin kritik ilk üç ayını takip eden doktoruma, bugün teşekkür borçluyum.

Hastaneye yatırlışımla ve o hastanede yaşadığım korkunç acı veren penisilin iğnelerinin sonucunu panik içinde takip etmekten, bebeğimin cinsiyetini sormak aklıma gelmemişti.

Bebeğimin cinsiyetini sormak, sadece doğumdan önceki son kontrolde, bir hafta sonrası için, suni sancıyla doğum randevusu verildiği gün aklıma geldi:

''- Özlem hanım, sağlık sebebiyle alınan ultrasonografilerde cinsiyet tespiti yapmıyoruz.

- Haklısınız, afedersiniz..''

Bir hafta sonra, 20 yıl önce bugün, suni sancıya hazırlık iğnesi yapılmak üzere doğum maratonum başladı.

Aynı günün gecesi, iğnenin etkisini ve bir gün sonra gerçekleşecek doğumun gidişatını kontrol amacıyla iki kez muayene edildim.

Ağrı eşiğim çok düşüktür. Elime kıymık batsa, saatlerce '' uf oldum, çok acıyoooo'' diye zırlayan bir çocuktum.

Uçan her canlının arı olduğunu sanıp, korkup kaçmaktan ortalığı devirip yıktığım çok olmuştur.

Bu sebeple, doğum sancıları sebebiyle masada öleceğimi sanıyordum o zamanlar.

Okumadığım kitap, kendi kendime yapmadığım terapi, nefes egzersizi kalmamıştı.

Korku anlarında girdiğim panik atak durumunu etrafa belli etmemek için,
garip yöntemler geliştirmişliğim de vardır.

Doğumumdan bir gece önce, kendimi esefle kınadığım ve hala utanç içinde hatırladığım yöntemlerimden biri gibi mesela:

''_ Özlem hanım, çok bilinçli bir bayansınız. Cesaretinize ve gereksiz yere bizi oyalamamanıza hayranlık duyuyorum.

Ama bir de şu ağzınızda çiğneyip durduğunuz sakızı tükürseniz çöp kutusuna da, işimize konsantre olsak izninizle.......

- Çok özür dilerim, hiç farkında değilim sakız çiğnediğimin. Korkumu bastırmak için attım heralde ağzıma. Hay allah, ne deseniz doğru... Manzara çok garip. Hi, hi, hi :(((

- Sorun değil, ben de farketmediğinizin farkındayım zaten. Lütfen rahat olun, kasmayın kendinizi, muayeneyi zorlaştırmayın.

-Olur, tamam.''

Ertesi gün, saat 11:00 da sancı odası denilen yere alındım.

Suni sancı için serum bağlandı.

Serum iğnesinin kelebek bağlantısı, kanamaya sebep olmasın diye yatmak zorundaydım.

Yanımdaki yatakta yatan diğer arkadaş, kasılmalar sıklaştıkça hareket ediyordu, ben edemezmişim...

Bir ara, tuvalete gitmem gerekti.

Tuvaletten çıktığımda, odaya kadar yürüdüğüm yol boyunca ortalığın kan gölüne döndüğünü gördüm.

''-Aaaaa, birisi yolda mı doğurmuş??!!Ne olmuş burda böyle??!! diye feveran ederken, tatlı stajyer ebe kızın bana doğru koşturduğunu gördüm:

- Kolunuzdaki dreni çok oynatmışsınız, bu kan sizden akmış, yatağınıza yatar mısınız ...

-Öyle mi, hay allah, tamam hemen gidiyorum... Kusura bakmayın sizi sıkıntıya soktum.

-Sorun yok. Sizin kitabınız nerede, hani feminizt feminizt bişeyler okuyordunuz.
Lütfen alın elinize o kitabı yine. Ben arada, kasılmalar sıklaşmış mı size bakmaya geleyim olur mu Özlem hanım?

-Olur.''

Saçımı sevgiyle okşayarak ve sıcacık gülümseyerek beni rahatlatan o tatlı, güzel sevgi dolu stajyer ebe kız, eminim bugün çok üstün vasıflı bir kariyer edinmiştir.

Hakettiğini biliyorum.

Her kasılmam sırasında yanıma gelip:

Özlem hanım, isterseniz sıkın dişinizi de, bu bebek yarın doğsun.

Yarın 8 Mart Kadınlar günü.

Bebeğinize ve size ne yakışır doğum gününü ve günümüzü beraber kutlamanız'' diyordu.

Dişimi sıkamadım.

Saat 12:15 civarı son bir tuvalete gitme girişimim oldu.

Dönüşte de, odanın yolu yerine, doğru doktorumun odasının kapısının yolunu tuttum.

Doktorum da odasından bana doğru geliyordu.

''- Ben gitmek istiyorum. Doğuramıyacağım galiba. Hem sancılar sıklaştı hem de bebek gelmiyor. Dayanamıyorum ağrıya.''

Hatırımda kalan görüntü ve sesler, yere doğru bakınca ayağımda varlıklarını farkettiğim galoşlar ve onların hışırtılarıydı.

Onları ne zaman giymiştim, ne ara kapıya doğru atak yapmıştım hatırlamıyorum bile.

''- Buyurun çıkın Özlem hanım, ama doğumdan vazgeçmek gibi bir şansımız yok ki...

İsterseniz bakalım, açılma olmuş mu??

- Bakalım doktor bey.

- Henüz gereken açılma gerçekleşmemiş, ancak bebeğin kalp atışları risk düzeyine ulaşmış.''

Bu arada, bir dizi telefon trafiği sebebiyle, doktorum doğumhaneden ayrıldı, nisaiye servisindeki asıl odasına gitti.

Beni, bir gece önce ve ertesi gün takip eden geç stajyeri, doktor beye emanet etti.

Muayene tekrarlandı.

Aynı durum sürüyordu.

''Bebeği kaybedebiliriz.'' diyorlardı...

Alt kata inen doktorum telefonla arandı ve sezeryana karar verildi...

Yeşil önlük arkadan çapraz bağlandı, oksijen tüpü hazırlandı....

Doktor bey bana, '' son bir deneme daha yapmak istiyorum, haydi gel sen cesur kızsın'' dedi..

Kabul ettim.

Aniden, narkozlu ameliyat daha riskli göründü.

Evet ben cesur kızdım, hem de feci feministtim.

Alt tarafı biraz daha ağrı, ıkın sıkın, geçecekti belkide...

Son defa yattım o masaya.

Evet bebek çok yaklaşmıştı. Öyle diyorlardı.

''- Özlem hanım, ıkınmanızı rica edeceğim, sorun yok sakın sıkılmayın..

- Ama ben kusacağım, bir de bayılacak gibi oldum...

- Kovamızı koyduk yana, kusabilirsiniz.

Ama lütfen bayılmayın, yüzdük yüzdük kuyruğundayız.

Normal doğum yapalım, size güveniyoruz.''

Başucumda yine melek yüzlü güzel kız duruyordu, elimi bırakmıyor, saçlarımı okşuyordu.

Ikınmanın kendiliğinden olacağını okumuştum kitapta, ama ben kendimi zorluyordum sanki....

''- Bebeğimiz koca kafalı, çıkmamakta ısrarlı.

Kalp atışları çok sıklaştı. Vakumex uygulanacak.

-Doktor bey ben vakumu biliyorum, zorlanacağız değil mi??

- Hayır, merak etmeyin. Bebeğin kafasını görüyoruz. Sadece kesmek gerekecek bir miktar.

Yırtılmayı önlemek için.

Şimdi anestezi uygulayacağız.

Hiç bir şey hiseetmeyeceğiz.

Cesur ve feminiztiz nasılsa değilmi ama.

O kadar okumuşsunuz, siz zaten işi biliyorsunuz.

- Tabi ya, bilmek ve yapmak aynı şey mi sanki!!!!! Buyurun siz doğurun bakalım:((

-Espriler de tam yerinde, maşşallah, doğururken komik olmak her yiğidin harcı değil Özlem hanım.

Anestezi tamam.

-Acımayacak yani...

-Hayır.

- Vakumu giriyoruz. Eski model metal duşları düşünün. İçeride bu duşun ucu açılacak.

Bebeğimizin başını kavrayacak. Bebeği dışarıya alacağız, bitecek..

- Tamam..........

- Aaaaaa, koca kafalı bir oğlan geiyor. Pipisini gördüm.

- Doktor bey bitti mi??

- Evet, bitti.

Al bakalım oğlunu.''

!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!

Çıplak, morarmış, gözleri faltaşı gibi açık -ağlamış mı ne, sanki gözlerinden yaşlar akmış, tırnakları var upuzun..........

''- Merhaba annneciğim.....Hoşgeldin.

- Bebeği giydirelim diyerek götürdüler.

- Ağlıyor mu? diye sormuştum.

Mor görüntüsü ürkütmüştü çünkü.

- Tabii ağlayacak, sağlıklı bebek üşüyünce ağlar.''

Doğum masasında beklerken, iki üç kere yanıma gelip adımı soran ufak tefek bir hasta bakıcı vardı.

''- Seni kayınvaliden sordu kapıda, bir de annnenle kocan sordular. Haberini vereyim, kızınız kurtuldu diyeyim.

- Teşekkür ederim.''

Doğumdan sonra, yan masada altıncı bebeğini doğurmakta zorlanan arkadaşın başındaki meslektaşına, yardım için koşturan ve benim kesilen bölgenin dikişi için de yetecek süredeki anestezinin son demlerine yetişen, genç doktoruma çok teşekkür ederim.

Benim gibi bir korkak hastayla, iki gün boyunca sabır ve saygıyla uğraşan,
saçmalamalarıma şakayla karışık göğüs geren herkese çok teşekkür ederim.

Yarın öğlen saatlerinde,

''20 yıl önce bugün, bu saatte doğmuştun minik pimpirim benim'' demelerime,
artık sadece gülen ve komik cevaplarıyla beni neşelendiren, mutlu eden,
genç sohbet ve akıl arkadaşım oğlumu doğurmaya beni ikna eden ilk doktoruma, en özel teşekkürlerimi iletebilmek isterim.

Yirmi yıl önce Dünya Kadınlar Gününde, kucağımda dünyanın en güzel hediyesi vardı.

O hediye büyüyor ve beni çok mutlu ediyor.

Özlem Erkaplan

 
Toplam blog
: 66
: 576
Kayıt tarihi
: 26.01.09
 
 

1963 doğumluyum. İngilizce öğretmeliği yapıyorum. 20 yaşında bir oğlum var. İzmir' de yaşayan şan..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara