Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Ağustos '13

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Şikayetim var, sayın yetkili…!(1)

Şikayetim var, sayın yetkili…!(1)
 

şikayet


Evet, günde kim bilir kaç kişi “şikayetim var,” diyerek telefonlara sarılıyor?
Ben birkaç diyalogu yazdıktan sonra sizin de bir anınızı anımsayacağınızı ve not düşeceğinize eminim:
-“Alo, orası elektrik idaresi mi?..”
-“Evet, buyurun…
- Şikayetim var, beni bir yetkiliye bağlar mısınız?
- Tabi ki, Sorun neydi?
-“Sorun ne mi? Faturamı ödediğim halde elektriğim kesilmiş. Bu ne iştir?
-“Ödenmemiş faturanız vardır. Ama biz yine de bir bakalım. Tesisat ve abone no’yu söyler misiniz?”
 …
-“Alo, …Belediyesi mi?”
- Evet buyurun.
- Ya, benim bir şikayetim var.
- Şikayetiniz neydi?
– Benim şikayetim yan komşunun görüntü kirliliğidir…
- Nasıl yani?
- Nasıl olacak!…Adam bir güzel koca apartmanın bahçesini işgal etmiş durumda. Üstelik de çöpten topladığı maden, plastik, vs ne varsa yığmış…Lütfen bir çözüm bulur musunuz?”
 -Efendim, adres neydi? Bir de şikayetçinin adı lütfen… Ve varsa başka bir telefonunuzu rica edeyim…
 …
-“Alo,…Kaymakamlık Makamı mı?”
- Evet, kiminle görüşmek istemiştiniz?
- Ben Kaymakam Bey ile görüşmek istiyorum. Veya en erken bir tarih için K.Bey’den bir randevu talep edecektim…
- Kaymakam Bey, şu an toplantıda. Konu neydi?
- Konu mu? Konumuz mahallemizdeki köpeklerin sürekli havlaması.
- Ama efendim onlar köpek…Tabi ki, havlayacaklar…
- Bende onların köpek olduklarını biliyorum. Konuşacak halleri yok tabi…
- Bu konuda bizden ne talep ediyorsunuz?
- O köpeklerin bizi ısıracaklarından korkuyoruz,üstelik geceleri de uyutmuyorlar. Ayrıca çöp konteynerlarını devirip, çevre kirliliğine neden oluyorlar.
 -Efendim, Kaymakam Bey bu sorunlarla uğraşmıyor. Siz belediye ile sorununuzu çözmelisiniz.
 ….
 -“Alo,….Hastanesi mi?”
 - Evet, buyurun. Konu neydi?
 - Falanca doktora muayene olmak istiyorum. Bana randevu vermenizi isteyecektim.
 - O doktor izine çıktı. Bir ay sonra gelecek. Başka bir doktor ister miydiniz?
 - O halde bana dahiliye doktorundan randevu verin.
 - Efendim tüm dahiliye doktorları dolu. Başka?
 - Yahu, tansiyonum 25’e çıkmış. Burnum da kanıyor. Beni kim muayene edecek bugün…? Hastayım işte…
 - Acile gelmeniz gerek. Sizi muayene ederler.
 Çat, telefon kapanır….
 …
 -“Alo, Tüketici Hakları mı?”
 - Evet, buyurun. Konu neydi?
 - Efendim, bir şikayetim var.
 - Şikayet bölümüne bağlayayım, az bekleteceğim sizi…
Batı müziği çalar. Arada, “tüm müşteri hizmet temsilcilerimiz meşguldür, beklettiğimiz için özür dileriz,” gibi bantta kayıtlı bir hanımefendinin sesi, yinelenen aynı batı müziği…Aradan tam 15 dakika geçer, yine aynı ses kirliliği devam eder. Ya sıkılır telefonu kapatırsınız, ya da küfür ederek “ya sabır” der beklemeye devam edersiniz. Sanki, sizin sinir katsayınızı denemek istiyorlar, değil mi?
 …
Eğer ki, evinize veya işyerinize yeni bir telefon ve ona bağlı internet bağlanmasını istemişseniz, vay canım vay halinize..! Yukarıdaki müşteri hizmetleriyle yapmış olduğunuz, –çözüzmsüz diyalog- benzeri görüşmelerle 444’lü ücretli telefon trafiğine takılırsınız. Sonuçta müşteri hizmetleri ile sözlü dövüşe girip, sorunu çözdüğünüzü sanırsınız. Lakin, kısa vadelidir bu çözümlenme…Müşteri hizmetlisi geç de olsa sanki intikamınızı almış gibi, “alo buyurun, nedir sorununuz*” sorularının yinelenmesiyle, siz yeniden –dön,gel- sürecine girer, yeni isimlerde buluşur sesleriniz.

İşte bu anlarınızda sizin “sinir” katsayınız yükselmiş, “sabır” katsayınız düşüşlerdedir.
Negatif enerji yüklenmeniz her an mümkündür. Bu tür görüşmeler sonunda adeta –mutluluk enerji bataryanız- tükenmiştir. Bir de ödemeniz gereken aylık kabarık telefon faturalarınız da cabasıdır…
Peki, sorunu nasıl çözeceğiz? Yüklendiğimiz olumsuz enerjiyi nasıl bedenimizden geri atacağız?
Öncelikle, birkaç basit işlemle belki… Örneğin; toprağa çıplak ayakla basıp 10 dakika yürüyebilir, sahile yakınsanız kumsalda da çıplak ayakla yürüyüp, denizin tuzlu suyuna ayaklarınızı sokabilirsiniz.

Veya Dr. Feng Şui mi ne Uzakdoğulu uzmanların bu konuda bazı pratik önergelerini takip edebilirsiniz…
Veya “aman sende, nasıl olsa yakında düzelir,” der kulağınızın üstüne yatarsınız…
Veya gamsızlık duygularını kuşanıp kulağınızın arkasına atarsınız…..
Ya da üşenmeyip, vaktiniz da varsa yetkili makamlara gider, dilekçeler verirsiniz.
Yaşadığımız toplumda sorunsuz yaşamak mümkün değildir. Dünya ve toplumların nüfusu arttıkça, paylaşılan her maddede sizin de hakkınız olabileceği gibi diğerlerinin de hakkına düşeceğini alacağını bilmemiz gerekir. Yetkililerin sosyal düzenlemelerinde eğer ki, adaletsizlik ve uygulamalarında usul eksiklikleri varsa, kanunlar karşısında hakkımızı aramak zorundayız.
Ben genelde ne “aman sende” der, ne de “kısa vadeli” çözümleri denerim.
Ya hep ya hiç’in peşinden gitmeyi seçerim.
Nasıl mı?

Son yaşadığım olaylardan yola çıkarak birkaç anımı sizinle paylaştığımda anlatmak istediğimi kanıtlamış olacağım.

Ben şehir dışındayken 82 yaşındaki annem kapıdan satış ile fahiş bir rakam ödeyerek “ayak masajı aleti” almış. Üstelik anneme oldukça zarar verecek bu aletin yan etkilerini okuduktan sonra,
 -“Anneciğim, bu aleti sakın kullanma, yüksek elektromanyetik enerjiyle senin kalp hastalığın nüksedebilir, hatta kalbin bile durabilir…” dediğimde
 -“Bana sorun olmaz ben doktorum, dedi.” Demez mi!
Bende şafak attı tabi..! Öyle ya, bir doktor nasıl kapıya kadar gelir de yaşlı ve üstelik de açık kalp ameliyatı olmuş kalp hastası bir kadına bu zararlı aleti satabilir?
Hemen garanti belgesindeki telefonları tek tek çevirdim. Telefonu açan müşteri hizmet temsilcileri ile günlerce görüşmelerim sonucunda yüreğimde koca bir ÖFKE BALONCUĞU ile kalakaldım.

Nihayetinde annemi bir taksiye bindirip, soluğu Edremit Cumhuriyet Savcılığında aldık. Savcıya konuyu arzedince, “bu konuda benzer 22 şikayet daha var, sakın ödeme yapmayın, dilekçenizi işleme koyduk, siz rahat olun, bir daha da kapıdan satışlara aldanmayın.” Diye de nasihatle evimize geldik… Geldik ama sorun bitmemiş ki…

Bir hafta sonra kapımıza POSTA ÇEKLERİ bırakılmaz mı? Bir de “7 iş günü içinde ödeme yapmadığınız taktirde icra takibi başlayacaktır, avukat ve mahkeme ücretlerini de cezalı olarak ödeyeceksiniz,” gibi uyarı yazısı da zarfa eklenmişti.
Susmadım…
Pusmadım…
Korkmadım da…
Derhal zarftaki avukatın telefonunu çevirip, nokta virgül demeden konuştum. Avukat, sabır ve sükunetle dinledikten sonra tek bir cümle söyledi:
-“Hanımefendi, annenizin kalp hastası olduğuna dair raporları bize gönderin, hukuksal işlemi durduralım.”
 …
Eğer ki, haklıysak, geleceğe karşı da sorumluyuz. Bizden sonraki kuşakların da benzer sorunları yaşamaması adına ipin ucunu sıkı sıkıya tutarsak, direnirsek, hakkımızı savunma şansımızı elde ederiz. Bıraktığımız an ipin ucu kaçıyor. İkinci anımı sizleri sıkmamak adına diğer bölümde yazmak istedim.
Sorunsuz ve çözümlü bir yaşam dileklerimle…
Mutlu ve aydınlık dolu günler dilerim.

Emine PİŞİREN-Edremit

 
Toplam blog
: 141
: 1282
Kayıt tarihi
: 02.11.08
 
 

Kayseri- Develi doğumluyum. İlk- orta- lise ve üniversiteyi istanbul'da bitirdim. Kültür Bakanlığ..