Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Mart '11

 
Kategori
Deneme
 

Şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler...

Şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler...
 

Hani tam evden çıkmak üzereyken ve hatta gideceğin yere geç kalmışken, aniden anahtarı unuttuğunu fark edersin ve dönüp anahtarı aramaya başlarsın. Saatler sürmüş gibi gelen aramanın sonunda, anahtar ya defalarca baktığın yerden ya da daha önce hiç oraya koymadığın için bakmaya gerek bile duymadığın bir yerden çıkar. Veya odadan odaya dolaşırken eline aldığın bir şeyi hangi odada bıraktığını hatırlamadığın için defalarca aynı odaları dolaşıp didik didik ararken “daha şimdi elimdeydi” cümlesini şuursuzca “kere”lerce söylerken sinir katsayın çığ gibi rakam yükseltir. 

Bir de yıllar önce, kaybettiğini zannettiğin eşyaların vardır… Sen, onun yokluğuna çoktan alışmışsındır aslında ama aniden, hiç ummadığın bir köşeden çıkar. Hâlbuki o süre zarfında kim bilir kaç kere ev taşımış, kaç kere bahar temizliği yapmış, kaç kere evin şeklini değiştirmişsindir. Ama onu görmemişsindir bile… 

Eskiden hayatımızda olan ama şimdi nerede olduklarından bir haber yaşadığımız insanlar gibi… Yıllarca yoklardır. Neredelerdir bilemezsin. Tek bildiğin şey; yok olduklarıdır. Ve hatta öyle alışırsın ki yokluklarına, fark etmezsin bile olmadıklarını. Bir zamanlar hayatının başrolünde oynayan bir adam mesela… Onun hücrelerini, kendi bedeninde büyüttüğün bir adam… O sıkılmasın diye sevdiğini bile söyleyemediğin adam… Sesini ruhuna ninni yaptığın adam... Yanındayken, kalbinin zatürre olduğu adam… Bir gün sana pencerenin arkasından bir masal anlatmak için geri döner. Hava yağmurludur ve pencerenin altından sana bir şey anlatmaya gelir. Yıllar önce söylemeyi unuttuğu bir şeyi sana fısıldamaya gelir. Dinlersin… Tekrar dinlersin… Ve hikâye yeniden başlar… 

Bazı tarihler vardır ya hani kesin ve nettir. Her yılın o gününde hep sana, temsil ettiği şeyi hatırlatır. İşte o tarihler gibi bir de isimler vardır… Nerde, ne şekilde duyarsan duy, sana sadece bir kişiyi hatırlatır. Her duyduğunda kafanı çevirirsin. İçin yanar… Sonra aradan zaman geçer, onun adını duymazsın bile... Cümlelerden ismini ayıkladığın adamın kokusu yanındaki koltuktan gelmektedir sana ve sen sadece derin bir iç çekmektesindir… Film karesi gibi… Dönüp bir daha bakarsın. 

- Neden bakıyorsun öyle? 

- İşte… 

“İşte” en uzun cevaptır aslında. Çünkü sen dışından “işte” derken, için, yukarıda yazdığım her şeyi tek tek geçirir… Tüm organlarının ortaklaşa fikriyle sen susarsın, o ise tüm gün sadece kendisinin konuştuğunu sanır… Aynı anda konuştuğunuzu, ona bütün bir gün boyunca neler anlattığınıysa, belki de hiçbir zaman bilemeyecektir… 

 

 

 

 
Toplam blog
: 57
: 877
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

1985 doğumluyum ve geçmişte yaptığım işlerle ilgili her bilgiyi önceki adımlarda sizlerle paylaşt..