Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Mart '11

 
Kategori
Deneme
 

Ne yapacağını bilemediğin anlar...

Ne yapacağını bilemediğin anlar...
 

Hani saatlerce uyuduktan sonra alıştığın bir sessizlik vardır ya, konuşarak ona ihanet edersin ilk cümlende... Hani uzun uzun baktıktan sonra başka bir yere çevirince gözünü, bir daha aynı noktayı yakalayamaz ya bakışların… Hani koltuğa tüm gücünle kurulmuşken, bir su almaya kalkıp geri dönünce “ben nasıl oturuyordum az önce” diye geçirir ve tekrar o rahatlığı yakalayamazsın ya bedeninde… Hani yağmurlu bir günde, gelmek istediğin durağa yaklaştıkça inesin gelmez ya duraktan ya da dışarısı kavrulurken güneş ışınlarıyla, sen klimanın özgür serinliğine kilitlemişsindir kendini ve tam da dışarıda olmadığın için kaç karat şanslı olduğunu söyleyecekken, dışarı çıkmanı gerektiren bir telefon, cümleleri boğazına zehir yapar ya… Hani tam 400 metre koştuktan sonra, ipi göğüslemek için harcadığın son nefeste, o ipin başka bir göğüste yere düştüğünü görürsün ya…  

Hani çok alakasız bir insan, en az onun kadar alakasız bir zamanda aradığında, telefon elinde, birkaç saniye hiçbir şey söylemeden sadece arayanın kimliğinin yazılı olduğu ekrana bakarsın ya… Hani gecenin bir vakti eve geldikten sonra sigaranı, geldiğin yerde unutmuş olduğunu ilk fark ettiğin an vardır ya… Hani en sevdiğin gömleğinin ütünün altında can çekişme dumanlarına şahit olduğun birkaç saniye sonrasında elinde ütü, gözünü ayırmadan gömleğine bakar ve hiçbir şey duymazsın ya bir süre… Hani karşıdan gelen eski sevgilinin, elini tuttuğu yeni sevgilisini ilk fark ettiğin anda sapacak sokak bulamayan gözlerini, yere ilk kilitlediğin an vardır ya…  

Hani hayalini kurarak geldiğin ve bu sayede işin yorgunluğuna hiç aldırmadığın o bir dilim pastanın dolapta olmadığını fark ettiğin ilk anın inanamaz bakışları vardır ya… Hani evin bomboş olacağını sanarak, bin bir planla açtığın o kapının arkasında gördüğün insanlara inanamayarak, ayakkabını çıkardığın anın umut kırıklığının dolduruşu vardır ya ruhunu… Hani güneşli olacağını düşündüğün için ne de güzel organizasyonlarının bol yağmurlu bir havada boğuluşunu, sabah ilk perdeyi araladığında dehşetle, kara bulutlara bakarken fark ettiğin o ilk saniyeler vardır ya… Hani dolabın kapısını açar açmaz, yere düşen bir koli yumurtanın aynı anda kırılışına şahitlik ettiğin o bakışların vardır ya, birkaç saniye bakar ve dolabın kapısını bırakırsın… Hani sevdiğin birisinin ölüm haberini aldığın ilk anda beyninin boş bir levhaya döndüğü o ilk saniye vardır ya…  

İşte bu anlarda ne yapacağımı bilmedim hiç… Sadece sustum… Şimdi de sadece susacağım… Ne yapacağımı bilmediğim bir ilk an daha yaşıyorum… Ama bu ilk anlar sadece bir kere yaşanıyor ne şanslıyım ki… Bir dahaki sefere, ne yapmam gerektiğini biliyor olacağım… Ama bir dahaki sefer için izin verecek miyim, işte orası biraz muamma…  

Sevdiğim bir arkadaşımın, Ömer Koray Ergüder’in bir sözü var ki kendi kendime hep aynı şeyi söylüyorum ve bununla avutuyorum kendimi: “Atladığım en yüksek zirve sen değilsin.”  

 

 
Toplam blog
: 57
: 877
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

1985 doğumluyum ve geçmişte yaptığım işlerle ilgili her bilgiyi önceki adımlarda sizlerle paylaşt..