Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Şubat '08

 
Kategori
Siyaset
 

Şimdi laiklik öldü de Türkiye din devleti mi oldu?

Şimdi laiklik öldü de Türkiye din devleti mi oldu?
 

ABD ve Avrupa ülkelerinin değişen Dünya ve Ortadoğu konjonktüründe Türkiye’yi “etnik eksenli” çatışmada daha fazla meşgul etmeye ara verme kararı ile PKK’yı şeklen de olsa sahipsiz bıraktığı bir süreci yaşıyoruz.

Fakat bu sürece eş zamanlı olarak içine girdiğimiz süreçten Türkiye’nin bundan böyle uzun zamandır zaman yükseltilen ve hiç bitmeyen yani zaten zemini hazır olan “laiklik eksenli” çatışmaların içinde oyalanacağı anlaşılıyor.

Bu yeni çatışma alanının koordinatları zaten biliniyor.

Bu yeni çatışma zeminin iki koordinatta oluşturuluyor.Bir yanda “laiklik ilkesi” diğer yanda “Alevi vatandaşlarımız” üzerinden yürütülen bir kargaşa zemininde daha fazla meşgul edileceğimiz görülüyor.

ABD ve Avrupa’nın yüzlerce yıl önce asla hiçbir kompleks içine sürüklenmeyecek biçimde hallettiği “laiklik” ve “mezhep” meselelerini bize çatışma konusu haline getirilmesi aslında “tereciye tere satmak”tan başka bir şey değil.

Binlerce yıl Anadolu toprakları üzerinde “ayrı gayrı bilmeden” aynı şehirlerde, aynı sokaklarda, aynı evlerde kardeşçe yaşamış farklı dinlerin, farklı mezheplerin, farklı ırkların kendi topraklarının kültüründen, kendi geleneklerinden, kendi inançlarından, kendi tecrübelerinden uzaklaşmasını, kendine ve toprağına yabancılaşmasını ve unutkanlığını fırsat bilerek bu “çirkin tezgaha” cesaret etmeleri bile ibret belgesidir.

Hangi “nifak tohumu”nun binlerce yıldır birlikte kardeşçe yaşamış insanları birbirlerine tahammül edemez bir derecede çıldırttığını anlamak zorundayız..

Bankalarımızın %60’ı, Sigorta Şirketlerinin %90’ı, İletişimimizi sağlayan Telekom başta olma üzere cep telefonu şirketlerinin %80’i, Pektim başta olmak üzere bütün büyük ve hayati sanayimiz, Limanlarımız, madenlerimiz son 10 yılda yabancıların eline geçmiş..

Çiftçinizin ektiği mahsulün tohumunun %90’ı, kullandığı gübrenin %65’i yabancıların eline geçmiş…

Son beş yılda Türkiye’nin borcu tüm Cumhuriyet tarihi boyunca alınan borçtan daha fazla olmuş..

Televizyon ve gazetelerimizin dahi yabancıların satılabilmesine izin verilmiş.

Maden Kanunu, Petrol Kanunu, Tohumculuk Kanunu, Tütün Kanunu, Şeker Kanunu gibi Türkiye’yi yabancı şirketlere ruhsatlandıran yasalar peş peşe çıkmış..Yetmemiş Vakıflar Kanunu çıkarılarak yabancı vakıflara toprak satılması, Türk topraklarında Vatikan gibi Ekümenlik ilanının yolu açılmış..

Kimseden ses yok..

Ama konu “Başörtülü öğrencilerin Üniversiteye girmesine izin veren kanun” olunca ellerde bayraklar dillerde en sert sloganlar sokaklar doluyor.

Yabancıların Türkiye’yi şirket şirket parayı basıp satın almasına tahammül edenler nedense başörtülü komşu kızının, hala kızının üniversiteye gitmesine tahammül edemiyorlar?

Finans sektörümüzden tarımımıza, sanayimize ticaretimize yabancıların hakim olması karşısında “Cumhuriyetin kazanımları yok oluyor”, diye düşünmeyenler başörtülü bir kızın Üniversite okuma talebi karşısında “Cumhuriyetimiz elden gidiyor” diye ortalığı ayağa kaldırıyorlar..

Bu kişilerin tek hassas oldukları konu “laiklik” sanki…

Laiklik korunsun da varsın ülke işgal edilsin, satın alınsın sanki umurlarında değil, yeter ki bu topraklarla özdeşleşmiş İslam dinine ait bir sembol ortada görülmesin..

Beyni sulanmış Türk solunun vahim durumudur bu aslında…

Bu tablo sosyal adaletsizliğin, gelir dağılımı dengesizliğinin, emperyalizmin bütün vahşetinin, bütün gücüyle hissedildiği Anadolu topraklarında solun niçin yeşeremeyip hep sır üstü geldiğinin Anadolu insanının solculara bir türlü ısınamamasının sebebidir bu tablo aslında.

Bu Türkiye’de sol bir partinin gerçekten solcu bir parti olsa %70lere varan oylar alması içten bile değildir.

Anadolu insan iki Mustafa’sına söz söyletmez:Muhammet Mustafa ve Mustafa Kemal…

Evinin başköşesine Kuranı Kerim ve Mustafa Kemal Paşa’nın resmine koyan Anadolu insanı solun Atatürk Posterinin arkasına sığınarak inancı, geleneği, demokrasi talebine karşı mücadele etmesine kanmamaktadır.

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal geçtiğimiz hafta “Bazı Hanefi fıkıhçıları kulakların altındaki saçların görülebileceğini söylemişlerdir. Hayatın içinde kadınların yüzün altındaki saçları gösterebileceğini ifade etmiştir. Din bilginlerinden Hanefi mezhebinin kurucusu Ebu Hanefi, namazda dahi kadının saçının dörtte birinin görünmesinin namazı bozmayacağına dair değerlendirmeleri vardır. İslam teolojisi içinde, İslam fıkıhı içinde bir tek saç telinin bile gözükmesi kabul edilemez anlayışını söyleyenler olduğu gibi, olayı böyle görmeyen çok saygıdeğer İslam bilginleri de vardır.” dedi.

Bir yandan laiklik savunucusu olacaksınız diğer yandan Meclis Kürsüsünü Cuma Hutbesine çevirip bir Anayasa maddesi değişikliğine karşı çıkarken İslam dinin yorumlarını referans göstereceksiniz.

Deniz Baykal’ın bu konuşması ile ortaya koyduğu tavrı laikliğe aykırıdır.

Türbana karşı çıkanlar hem türbanı takma özgürlüğünü laikliği zedeleyen bir fiil olarak kabul ediyorlar ham de bu karşı çıkışlarını İslam Dinin kitabı Kuranı Kerimin ayetlerini referans gösteriyorlar.

Laik bir ülkede bir yasaya ister karşı çıkın ister lehinde olun gerekçenizi bir din kuralına, kutsal kitabına dayandıramazsınız.

Çünkü; laiklik, devlet yönetiminde herhangi bir dinin referans alınmamasını ve devletin dinler karşısında tarafsız olmasını savunan prensiptir.

Meydan Larousse’un laiklik maddesinde “Laiklik, dinin kamu hayatı üstündeki etkisini sınırlamak amacını güder” denilirken devamında “devlet ile din işlerinin ayrılması; devletin insanın inanç, ibadet, din ve vicdan hürriyetinin gerçekleşmesi bakımından tarafsız olması ve güvence altına almasıdır” şeklinde ifade edilmektedir. Bir din veya mezhep mensuplarının başka din veya mezhep mensuplarına karşı ya da kişinin inanç, ibadet, vicdan ve düşünce hürriyetini yaşamasına yönelik her türlü baskı ve tahakkümü önlemek laik devletin görevidir.Bu bağlamda laiklik; dinsizlik olmadığı gibi din karşıtlığı da değildir." denilmektedir.


Laiklik "din ve vicdan özgürlüğünü koruyan bir teminat" ise, halka güvenen, toplumsal pratiklerin teşekkülünde insanların ve grupların ifade özgürlüklerine ve kendilerini özel, sivil ve kamusal alanlarda gönüllerince görünür kılmalarına saygısı olan yöneticiler ve hukukçular laikliği “özgürlükler lehine” yorumlamaktan neden kaçınıyorlar?


Türkiye'de Laiklik konusunda sorunlar yaşıyoruz Ancak sorunların kaynağında laikliğin bizatihi kendisi değil, onu yorumlayan zihniyet ve laiklik üzerinden otoriter bir rejim özlemi içinde olanların muhayyilelerinden kaynaklanmaktadır.


Türban laikliğe aykırı olduğu iddiası keyfî bir yorumdur. Aksine laiklik başı örtme hakkını korur..


Bir yıl öncesini hatırlayalım…


Kendilerine Atatürkçü, Cumhuriyetçi diye adlandıran kişi ve kurumların iddiası eşi türbanlı bir şahsın Cumhurbaşkanı olması laikliğe aykırıydı ve böyle bir şey olursa Cumhuriyet elden gidecekti…


22.Temmuz Seçimlerini bu paranoya ile geçirdiler ve netice de bu gerginliğin sonucunda eşi türbanlı bir kişiyi Cumhurbaşkanı yapmadılar diye hırslanan millet hayatındaki bütün sorunları unutarak sırf bu saikla seçim tercihini yaptı.


Şimdi aynı pankart ve aynı sloganlarla aynı insanlar ayakta.


Yine yanlış zemindeler.


Yine “tarafı” olduklarının lehine değil, “karşı taraf”a hizmet ediyorlar.


Türban sorunu “laiklik zemininde” tartışıldığı sürece “türban” her adımını zaferle taçlandıracaktır.


Çünkü, türban taraftarları türbanı “özgürlükler zemininde” tartışmaktadır.


Türban tartışmalarına “laiklik” ve “Cumhuriyet” kavramları yerine “kamu düzeni zemininde” katılınmadıkça bir “özgürlük sorunu” olarak ortaya konulan Türban Takma Özgürlüğünün sınırlandırılması mümkün olmayacaktır.


Cumhurbaşkanımızın eşi türbanlı, Başbakanımızın eşi türbanlı olduğu için ne Cumhuriyet ortadan kalktı ne laiklik elden gitti…


Türban takan kızlarımız Üniversite kapısından girince de ne Cumhuriyet ortadan kalkacak ne de laiklik elden gidecek..


Türban takılmasını sorun etmeyenler “şeriatı” türban takılmasına karşı çıkanlar “Cumhuriyeti-Laikliği-Atatürk’ü” mü savunuyorlar?


Bin yıldır Müslüman’ı, Yahudi’si, Hıristiyan’ı, Rum’u, Ermeni’si, Türkü, Kürdü, inananı, inanmayanı, her mezhepten, her tarikattan insanı bir arada kardeşçe yaşatan Anadolu toprakları üzerinde “yabancı ellerin” kurduğu bu tuzaklarda taraf olmadan, birbirimize tahammül ederek, kucaklayarak yeniden yürümeyi başarmak zorundayız.


Anadolu’da yaşayan hiç kimse hiçbir zaman birbirine karşı “tehdit” oluşturmadı.Bu nedenle birbirimizi tehdit olarak algılamamalıyız.


Çünkü, tehdit, bu topraklarda içimizde değil; dışımızda yabancı topraklardadır….

 
Toplam blog
: 178
: 1496
Kayıt tarihi
: 01.10.07
 
 

Balıkesir doğumlu.1990 İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mezunu. Balıkesirspor Kulüp Yöneticili..