Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Aralık '10

 
Kategori
Eğitim
 

Sınav Sürecinde Aile Ne Yapmalı?

Sınav Sürecinde Aile Ne Yapmalı?
 

sınav anı


Bütün aileler çocukların başarılı olmasını ister. Bu doğal bir beklentidir. Acaba, sadece başarılı olmalarını istemek yeterli mi?Aile büyüklerinin bu konudaki sorumlulukları nelerdir? Öğrencinin daha başarılı olması yönünde aileler neler yapmalıdır? Başarı, insanın var olan potansiyelini nihai tahlilde en üst seviyeye çıkarmasıdır. Günlük başarı ise bir günün bir önceki günden daha verimli geçmesidir. Potansiyelin ortaya çıkarılmasında öğrencinin istekleri ve gayretlerinin yanında ailenin de birtakım sorumlulukları olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Başarı birlikte gerçekleştirilen bir olgudur. Gerçekten çocuğunuzun başarılı olmasını istiyor musunuz? O halde üzerinize düşen ödevleri yapmak zorundasınız. Bunun için:

-Öncelikle aile büyükleri çocuklarını her yönüyle tanımalı. Her insanın yetenek, ilgi, istek ve arzuları farklılık gösterir. Çocuklarının başarılı olmasını isteyen ebeveynler, onların yeteneklerini, ilgilerini ve kapasitesini iyi tanımalıdır. Gencin bu özellikleri bilinmediği takdirde çocuğa gerçekçi hedeflerden bahsetmek mümkün olamaz. Çocuğun bu özellikleri ne kadar iyi bilinirse çocuğa o oranda gerçekçi hedefler verilebilir ve o oranda liderlik yapılabilir. Muhatabının özellikleri bilinmediği sürece ona faydalı olmak mümkün değildir. Doktor bile hastasını muayene etmeden önce onun rahatsızlığıyla ilgili her türlü bilgiyi toplar ondan sonra muayene eder.

- Çocuk için sınavı hayatın olmazsa olmazı haline getirmemek lazım. Çocukta “kazanmazsam mahvolurum, hapı yutarım, komşuların yüzüne nasıl bakarım, ailemin yüzüne nasıl bakarım” gibi düşünce oluşturan yaklaşımlar çocuğun baştan kaybetmesi anlamına gelir. Bu gibi düşüncelerin olumlu yönde hiç bir katkısı yoktur. Sınav hayatın çeşitli basamaklarından sadece biridir. Sınav hiçbir zaman zekâyı ölçmez. Sınav sonucu ne kadar çalışıp çalışmadığının göstergesidir. Önemli olan çocuğu motive etmek ve her gün az ve öz çalışmasını sağlamaktır. İlk günden sonucu düşünmek ve olası arızaları büyütmek hiçbir yarar getirmez.

-Çocuklarda özgüvenin oluşması için aileler sorumluluk üstlenmeli. Özgüven bir insanın mutlu ve başarılı bir hayat geçirmesinin en önemli öğesidir. Özgüveni yetersiz kişilerin kendilerine güvenleri olmadığı için sorumluluk almaktan çekinirler, yapmaları gereken işlerden kaçmaya çalışırlar, kaçamazlarsa da içinde bulundukları durumu büyük bir gerilim haline getirirler. Kuşkusuz özgüven sadece çocukların değil bütün insanların ihtiyaç duyduğu bir duygudur. Çoğu şeyde özgüvenin de tohumları çocukluktan itibaren atılmaktadır. Çocuklarda özgüvenin yetersiz gelişmesinin nedenlerinden biri, ailenin aşırı himayeci davranmasıdır. Bazı anneler çocuklarını en iyi şekilde yetiştirmek adına çocuklarını sevgi ve şefkate boğarlar; çocukları hiçbir zorlukla karşılaşmasın diye her türlü işi kendi üzerlerine alırlar. Bu tip ailelerde anne çocuğun yapması gereken şeyleri yapar, çocuk adına düşünür, ona fazla yük yüklemez. Aslında bu iyi niyetle yapılan bir eğitim hatasıdır. Çocuğun bütün sorumluluklarını üstlenmek çok büyük bir risktir; çünkü çocuk kendi sorununu kendi çözme becerisi kazanamaz. Bu tür bir davranışa maruz kalan çocukta “ben yapamam” duygusu meydana gelir. Bu, özgüveni azaltan bir duygudur; çocuk kendisini yetersiz, güvensiz hisseder ve annesine sormadan hiçbir şey yapamaz hâle gelir. Bir diğeri de ana-babanın yüksek başarı beklentisi, hataları sürekli vurgulayan eleştirici yaklaşımları, dayak ve benzeri uygulamalarla çocuğu sindirmeleri, çocuklarını “haylaz, tembel, pısırık, beceriksiz” gibi olumsuz yargılar içeren sıfatlarla nitelemeleridir. Bu çocuğun kendine olan güvenini zayıflatır, girişimcilik ruhunu yok eder. Anne ve babalar kimi zaman çocuklarının sınırlarını iyi değerlendiremezler ve çocuklarından kapasitelerinin üzerinde başarı beklerler. Çoğu zaman bu noktada anne ve babanın kendi özlemleri karışır işin içine – zamanında kendilerinin yapamadıklarını başka bir deyişle içlerinde kalanı çocuklarıyla telafi etmeye çalışmaktadırlar. Kapasitesi ve donanımı olmadığı konular nedeniyle beklenti içine girilerek çocuklar “beceriksiz” olarak nitelendirilmemelidir. Bu gibi durumlarda anne-babanın yapması gereken davranış; gençten, var olan kapasitesinin üstünde başarı beklentisi içerisine girmemeleri, kaygılarını yükseltecek tutum ve davranışlardan kaçınmalarıdır. -

Anne baba gencin seçimlerine saygıyla yaklaşmalıdır. Aile çocuğun vereceği kararlara duygusal açıdan yaklaşmamalı. Gencin gelecekle ilgili, seçeceği üniversite hakkındaki fikirlerine hoşgörü ile yaklaşmalı, onun vereceği kararlar mantık ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmeli. Elbette yol gösterici olmalı, kendi tecrübeleriyle öğrencinin enerji ve ataklığını bir araya getirmeli; alınan kararların ortak karar haline gelmesine katkı sağlamalıdır. Herkesin inandığı ve ilan ettiği bir hedefe ulaşmak çok daha kolay olacaktır.

- Ailenin eğitime bakış açısı, başarıyı en çok etkileyen faktörlerden biridir. Bir öğrenci sınıfa gelirken yalnız gelmez, beraberinde ailesinin kültürünü değerlerini, yapısını, problemlerini kendi davranış ve tutumlarına yansımış olarak getirir. Eğitim ailede başlar. Kişiliğin büyük bir kısmı ailede oluşur. Bunları sonradan değiştirmek neredeyse imkansızdır. Çocuktaki “tembel-çalışkan, yalancı-doğrucu, girişken-pısırık” gibi zıtlıklar ailede başlar, gelişir ve çoğu zaman da bu zıtlıklar aile tarafından pekiştirilerek çocuğun kimliğini haline gelir. Dolayısıyla aile bireylerinin ilişkileri, bu kişilerin eğitim hakkındaki görüşleri, gencin sınava bakış açısını da önemli ölçüde etkileyebilir. Gencin eğitimi üzerinde etkisi olan tüm aile bireylerinin eğitim hakkındaki görüş ve tutumlarının tutarlı olması gerekir. Kendi eğitimlerine ne kadar önem verirlerse çocuğun öğrenme ve gelişme şansı da o kadar fazla olacaktır.

-Çocuğun daha verimli çalışması düşüncesiyle ailenin normal hayat düzenini bozması pek uygun olmayan davranıştır. Ailenin yapacağı şey evdeki fiziksel ortamı uygun hale getirmektir. Aileler yaşantılarında gereksiz sınırlamalara veya değişikliklere gitmemelidir. Eğer olağanüstü değişikliklere giderseniz çocuğunuzda "ailem benim kazanmamı çok istiyor, her isteklerimi yerine getiriyor; bu yüzden benim de bu sınavı muhakkak kazanmam gerekir" düşüncesi oluşur. Dolayısıyla çocuğun aşırı motivasyonu söz konusu olur ki, sonu başarısızlıkla neticelenir.

- Çocuğun kendi hayatını yaşayacağı akıldan çıkmamalıdır. Dolayısıyla aile kendi amaçlarını çocuk üzerinden gerçekleştirmeye kalkmamalı. Anne-babanın gençliğinde yapmak isteyip de çeşitli nedenlerden dolayı ulaşamadığı hedefleri; gençten istemesi ve bu konuda ısrarcı olması, çocuğun iç dünyasında çatışmaya neden olabilir. Bunun büyük bir soruna yol açabileceği pek bilinmiyor, normal bir duygu gibi algılanıyor. Sonuçta öğrenci yolun yarısında üniversite değiştirmeye kalkıyor, ama aile yarısından sonra başa dönemiyor. Buna çok dikkat etmek gerekiyor. - Kişinin başarıyı yakalamasının şartlardan biri de “çalışma ortamı”dır. Kişinin çalışmada kullanacağı mekânın bazı nitelikleri taşıması gerekmektedir. Aile mümkünse çocuğuna özel bir çalışma odası ayarlamalıdır. Bu imkanı yoksa bir çalışma köşesi oluşturmalıdır. Bu özel mekân öğrenci tarafından sadece ders çalışmak için kullanılmalıdır. Çalışma odasında ders çalışmak için kullanılacak bir masa olmalıdır. Masa pencere kenarından uzakta olursa öğrenci dışarıya bakma gibi bir ihtimalden uzaklaşacağı için ders çalışmaya daha kolay motive olur. Çalışmanın gerçekleştirildiği bu oda veya mekânda televizyon, bilgisayar, gürültü gibi uyarıcılar olmamalı. Unutmayın ki başarı kolektif çalışmanın ürünüdür. Şirket müdürleri çalışanların verimliliğinden direkt sorumludur. Siz anne babalar birer şirket müdürüsünüz. Siz üretkenliğinizle örnek olamazsanız şirket iflasa gider. Kalın sağlıcakla.

İsmet Yalçınkaya Kimya öğretmeni Başarı Sınav danışmanlığı

 
Toplam blog
: 137
: 1557
Kayıt tarihi
: 23.06.08
 
 

1963 yılı Trabzon Of doğumluyu. Emekli Öğretmenim Eğitimle ilgili konulara ilgim uzun yıllar önce..