Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Temmuz '09

 
Kategori
Deneme
 

Sırça köşkün aynası

Sırça köşkün aynası
 

âyinesi iştir kişinin...


İnatçı biriyim aslında… O kadar inatçıyım ki, inatçı olduğumu dahi gizleyebilirim herkesten; günler, aylar ve hatta bazı konularda yıllarca. Konuyu “gönlüme” almaya bir niyet etmeye göreyim… Bir tanısanız beni, ya da çok yakından tanıyanlara sorsanız -ki onlar da, beni ne kadar tanıdıklarına dair benimle iddiaya girmekte serbestler-, hiç de inatçı gibi görünmem. Bırakın inadı, hakkını arayabilecek halde dahi algılanmam ilk izlenimimde. İlk izlenim işte; boy bos, ses tonu, sesi kullanış, bakış, birkaç kelime sarfediş; yani kısacası; beden dili…

Ama, özellikle bir konuyu ele almaya karar vermişsem; konuyu gündemime aldığımı bile daha fark etmeyen insanların yumuk gözleri arasından süzülerek; ele aldığım, beynimin kıvrımlarına taktığım konum hakkında gözlem ve deneyler yapma, çevreye çatmadan, kenarlara saçmadan sessizce olanı etüd etme, derinlemesine düşünme safhalarında bedenimin tüm varlığı o kadar “ağır işçidir” ki konuşma dilini unutup da pasif kaldığının farkına bile varmaz. Bir dilsiz olarak, bazı konularımı yıllarca başımın üstünde taşırım seve seve. Bu duruş beni ısrarcı, tuttuğunu koparan ya da prensipleri olandan çok, “vur ensesine al lokmasını” gibi algılatır… İşte, o anlarda o kadar görünmezim ki; gözlerimi ve yüreğimi sonuna kadar açtığımı dahi kimsecikler görmez.

Hele insanı ele veren bakışlar yok mu? Bakarım bakmasına da; hani çoğu insanda bulunan, son zamanların modasına uydurulmuş; kendine güven, kararlılık, ukalalık ve bilgiçlik maskesiyle dolaşan insanlara has, şöyle üst perdeden-ama biraz yakına gelince yapıştırma olduğu anlaşılan- sözüm ona “yüksek” manalar yüklenmiş bakışları da bulamazsınız, sessiz ve derinden çalıştığım o anlarda, bende…

Nereden mi biliyorum? Ben aynaya “bakarım”… Aynaya bakmayı ve aynaya bakanları da çok severim. Hele, ayna taşıyanları ise hep asil ve olgun bulmuşumdur; ayna taşımak dediysem, karşısındaki insanla gözden göze gönülden gönüle samimi iletişim kurmak için göz ve gönül pencerelerini hakikaten taşıyanları yani. Aslında, böylesi bir duruşun yüreklere ayna tutuş olduğunu anlayanları… Şimdi, kendimde de bulunduğuna inandığım ya da böylesi hasletlerin bende ve aynalarımda(!) olmasını tüm yüreğimle istediğim, bunca niteliği safiyane söyledim diye; beni tamamen kuzu, koyun ya da masalından kurtulamamış, ilk gördüğü kurda yol tarif eden “kırmızı şapkalı kız” da sanmayın… Veya tam aksine, ünlü bir dizinin başkahramanına has süzme niteliklere-ikon muydu o?- özenmiş de bunları kendinde var göstermeye çalışan bir tilki de… Yalnızca, iki “göz”ü ve bir demet soru işaretini sırtlamış; içinde ateşi, elinde nasırı olan bir işçiyim işte… Adım, insan sanırım…

Aynaya bakınca kendimi böyle görüyorum… Biliyor musunuz; ayna bizim mahalleye gelen luna parkta değildi… Hani şu bizi olduğumuzdan farklı gösteren aynalardan, anlayacağınız… Hepimizde bulunan “içi dışı bir” düz aynaydı, taşıdığım… Biraz sırçaları düşmüş olabilir ama yıllar içinde; yine de herkeste bulunabilecek cinsten, sıradan ama kıymetli bir ayna tuttuğum kendime… Sonra şunu yeniden hatırlatayım; kendimi doğru tarif edip edemediğimi anlamak için ya bir gün tanışırız sizinle, ya da beni bir tanıdığıma sorarsınız… Veya durun bakayım bir yol daha var… Ne demişti Ziya Paşa:

“Âyinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz

Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde”

Tamam, ben de siz de gelin bu sözü rehber alalım; ben yazayım, içimi dökeyim size kaldığım yerden, siz yeniden sözlerime kulak verin ve beni yazdıklarımla tanıyın. Sonra benim yazdıklarım arasından neler sizin iç dünyanıza, “gözlerinize” değdi -ya da teğet geçti- onları bana anlatın ki; ben de sizi tanıyayım. Benimle ilgili benim bilmediğim ipuçları bulursanız bana da söyleyin olur mu? Kendimi ve sizi “sizden” bilmeye ihtiyacım var. Ama söz, bana dair doğruyu söyleyeceksiniz. Doğru yansıtmazsanız, işte o zaman kırılırım. Ne de olsa insanlar birbirinin aynası değil mi? Sizin bir şeyleri “biz”den bilmeye ihtiyacınız ya da niyetiniz yok mu? Niyetiniz varsa; hadi “aynalaş-alım”!..

Yalnızca, inatçı biriyim. Beklerim öyle süklüm püklüm, “sorar gönüllerinizi”; endişelenmeyin. Ama aynama bir şey değdi mi? İşte o anda da, gözlerimi kocaman açar; ister gevezelikle ister suskunlukla ben de sorar, anlatırım. Anlatırken aynama iki damla düşse de… Siz de bekleyin beni olur mu? Şimdi gitmeliyim; “gözlerim” ve aynalarım beni çağırıyor. İzlerimi sürmeliyim…

Nasıl durdum ama… ”AYNA”

Dedim ya; inatçı biriyim, hayata inat.

 
Toplam blog
: 191
: 769
Kayıt tarihi
: 21.07.09
 
 

“Yazı yazmak” bir Yürek Yolculuğudur. Okumak ve yazmak bana Edebiyat alanının kapılarını açtı… Ed..