Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Mart '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Siyah beyaz ve mavi

1)

Yine olmamamız gereken bir yerde oturmuş, rüzgarın yüzümüze savurduğu küfürlerle muhatap oluyorduk.

Yüzyıllardır yaptığını yapmaya devam ediyordu rüzgar.

İkimiz de hayli dökük, bıkkın ve huzursuz görünüyorduk.

Garsonlar bile çay getirmeye tereddüt ediyorlardı sanki.

Kimse iki kere bakmıyordu yüzümüze, alışıktık buna.

İstediğimiz buymuş gibi davranıyorduk.

O tepeden tırnağa simsiyah giyinirdi. Saçları, tırnakları, takıları, yüzüne sürdüğü boyalar hatta çakmağı ve sigara tabakası bile simsiyahtı.

Siyah bir dünyada yaşıyorduk.

Ben giyinmezdim zaten. Esvaplar üzerime tesadüfen gelip konmuş gibi dururlardı.

Ortalama ademoğullarının yapmadığı her şeyi bizim yapacak olmamız ilginç gelmişti önce.

Ama çok erken tükettik her şeyi.

Birbirimizin kokusunu, yürüyüşünü, alışkanlıklarını değiştirdik.

Birlikte ayakkabılar, paltolar, arkadaşlar eskittik.

Birlikte göğüs gerdik bütün Tekel zamlarına.

Bunların dışında günler birbirine çok benziyordu.

Önümüzden spor arabalar, üstümüzden tarifeli uçaklar geçip gidiyordu, bazıları faizin faizinin faizini tasarruf ederken, bazıları asgari ücretin evrimleştirdiği bükük boynu ile delirmişçesine oradan oraya koşuşturuyordu.

Kimileri sigarayı bırakmaya çalışıyor, kimileri ise meyhanelerde oturmuş hayatlarını mahvedenlere lanetler okumakla geçiriyordu günlerini.

...

Derken onun şansı açıldı.

Çevresinde benden daha iyi insanları görebilecek kadar parası vardı artık.

Yırtmıştı...

Çekip gitti elbette.

Giderken bütün o siyahları bırakmıştı bana.

Siyahtı hala.

Siyah bir Dünya’da yaşıyordum.

...

2) Birbirimizi arayıp sormadan öylesine rastlaşırdık onunla.

‘Niyetim bozuk’ derdi hep.

‘Hadi Kaleiçi’ne gidelim’

Bir gün öncesinden Adnan’la yine kayalıklarda takılmıştık.

- Bir büyük votka ile altılık birayı devirmişizdir yine. Adnan sevgilisine kızmış sövüp sayıyordu.

Dedim ki ona;

“Oğlum sen doktor olacaksın. Tertemiz beyaz önlük giyeceksin, o zamana kadar gözlerin de bozulur, gümüş çerçeveli bir de gözlük ayarlarız sana karizmandan yanına varılmaz, bizi bile tanımazsın”

Dinlemezdi sağ olsun.

Ömrümüz kir götüren renklerle geçti...

Beyaz bizim neyimize?

“Oğlum takılıp kalma bu deli hatuna. Sen doktor olacaksın, anneler kızlarını kollarına takıp sana getirecekler...”

Onun aklı hep o çığırtkan sevgilisindeydi.

Ehe ehe...

İsmini söyleyemezdi Adnan.

Birisiyle tanışırken ‘Ben Atnan’ derdi.

‘Kıbrıs de bakim?’

‘Kıprıs’

‘Rıdvan de’

‘Rıtvan...’

‘Ulan ne adamsın, iki sene sonra doktor çıkacaksın ama daha adını söyleyemiyorsun...’

‘Çalışıyorum ama olmuyor be abi.’

Doktor olamadı.

Ama kendi kabahatinden değil.

Kendini bilmezin biri hayvani arabasıyla gecenin bir yarısı kaldırıma çıkıp ezdi Adnan’ı.

İçimizdeki beyaza en yakın adamı trafik terörü avladı.

‘Sidik tahlilcisi’ Memo’yu saymazsak.

Beş yüz kişilik arkadaş tayfasından bir tane beyaz giyen çıkaramadık.

Anneler de kızları da önümüzden süratle ve iki kere bakmadan geçip gidiyorlar hala.

...

3) Mahinur: Aa... Pardon günce mi yazıyorsun? Rahatsız etmeyeyim ben seni...

Okan: Günce ne demek?

Mahinur: Günlük...

Okan: Bugün günlüğe günce diyen, yarın cümleye tümce der... Gerçi sen de haklısın, dilimizi doğru kullanmamız lazım. Tuncay uyudu mu?

Mahinur: Çoktaan... horluyor beyefendi.

Okan: Ya Mahinur bizim bu tiyatro işi ne oldu. Bak millet sorup duruyor.

Mahinur: Bahara doğru... ne bileyim belki de olmaz hiç.

Okan: Neyse...Ne yalan söyleyeyim hiç giyesim yoktu o kostümleri.

Mahinur: ehe eh...

Okan: Noldu?

Mahinur: ... Baksana hep soracağım ama unutuyorum gerçekten evdeki televizyonu camdan attığınız doğru mu?

Okan: Doğru... Aslında Tuncay’ın fikriydi ama sonunda beni de ikna etti. Ben bahçeye inip erketelik yaptım, Tuncay da yüksek sesle bir bildiri okuyup televizyonu aşağı fırlattı.

Mahinur: Bildiri mi okudu? Nasıl yani.

Okan: İşte ‘Saygıdeğer komşularımız ben Tuncay Aksu ve arkadaşım Okan Ünver kültür emperyalizmine karşı gerçekleştirdiğimiz bu eylemi hiçbir baskı altında kalmadan bağımsızca uyguluyoruz’ diye bağırdı millete.

Mahinur: Sıkılmıyor musunuz televizyonsuz?

Okan: ilk zamanlar zor oldu ama sonradan alıştık. Aramadık bile kendisini. İnsan tek başına gerçekten donanımlı harika bir canlı. Vaktini öldürmek için niye bir .ok fıçısının yardımına ihtiyaç duysun ki?

Mahinur: Sahi Serhat nerede?

Okan: İstanbul’a halasının yanına gitti. Canı konfor çekti hıyarağasının.

Mahinur: Sen ne yapacaksın devam mı yazmaya?

Okan: ne bileyim yav. Gidip şöyle güzel bi kafayı dağıtasım var aslında.

Mahinur: ... Biraz paran var mı? Dışarı çıkıp kafayı kırmak istiyorum, bi ara veririm geri. Borç yani.

Okan: ne demek cici kelebek... Şunu bitireyim de istersen beraber kıralım kafaları.

Mahinur: İyi olur. Ama baştan söyleyeyim beni taşıman gerekebilir. Ağlama ihtiyacım da var hem.

Okan: Ağla canım ne olacak. Sen ağladıkça ben de gülerim insan ruhundaki ikileme gönderme yaparız. Farklı bir ikili oluruz bu akşam. Yanımda sürekli ağlayan mavi saçlı bir kadının olması ilginç olacak.

Mahinur: The Bar’a mı gidiyoruz?

Okan: Simurg’a gideriz. Her yere gidelim, her yerden sıkılalım bu akşam. Müzisyenler derneği yönetim kurulu emrinizdedir efendim kaygılanmayınız.

Mahinur: O zaman hazırlanıyorum ben.

Okan: Saçlarını da al yanına. Kalabalık görünelim.

Mahinur: Ne?

Okan: O tuhaf şapkalardan takma diyorum. Yani senin için bi sakıncası yoksa.

...

4) Yeşil gözlü güzel kız. İsminden bir şarkı yaptım.

İsminin ortasındaki o güzelim ‘ş’ harfi; re minör üzerinden Kürdili hicazkar’a bağlarken inan bana muhteşem oluyor. Ya da en azından bana öyle geliyor.

Yine de bu durum aşçı olsaydım senin adını vereceğim bir sıcak meze hazırlayacağım anlamına gelmiyor.

Gözündeki tüm göz izlerine inat

bana bak

Bak...

Okan Ünver

 
Toplam blog
: 104
: 489
Kayıt tarihi
: 06.03.08
 
 

1978 doğumlu Antalyalı bir müzisyenim, devamını ben de bilmiyorum..