- Kategori
- Sinema
Siyaset ve sinema
Sinemayı bir eğlence aracı olarak değerlendiren ve sanatın ne olduğuna dair geniş bir bilgi sahibi olmayanlar sinemayı siyaset-politakayla ilişkisi yok sanırlar.
Türkiye’de sinema yazıları ya da film eleştiri genelde aynı kalıplar üzerinden yapıldığından, farklı sinema eleştirileri ve film okumaları okuyuculara tuhaf geliyor. Zararlı alışkınlar kişiye zarar verdiği halde devam etmesi gibi, Türkiye’deki film eleştiri okuyucuya yanlış bir alışkanlık kazandırdı. Film eleştirisi deyince akla hemen filmin teknolojisi, yönetmenin diğer filmleri, oyunculuk, film karşılaştırmaları, yönetmen kıyaslamaları gibi sınırlı ve dar yaklaşımlar sinemanın derinliğine gölge düşürdü. Okuyucu ve izleyici de bu derinliklerden mahrum kaldı.
Geçen bir editör arkadaş, sinema yazılarımı siyasi ve kişisel bulduğunu söyledi. Kişisel kısmını zaten anlamadım. Film eleştirisi bilimsel deneyler içermediğine göre yapılan değerlendirmelerin kişisel olması gayet normal olması gerekir. Ki hangi gazete yazan sinema yazarı yazılarına bilimsel kaynak göstermiş. Bilimsel kaynağı geçelim hangi kitapları kaynak gösteriyor. Film eleştirisi özellikle film okumaları kişisel düşünceler üzerine kurulur.
İkincisi sinema yazıların siyasi oluşu konusuna gelince her zaman söylerim sinema bir propaganda aracıdır. Yani sinemanın her damlasında siyaset var. Sinema masum ve saf bir sanat değildir. Diğer sanat dallarına göre genç olmasına rağmen çok hızlı yol alması ve köklü bazı sanat dallarını geride bırakmasının altında devletlerin ve ideolojilerin sinemaya yatırım yapmaları değil midir? Bugün sinema devasa bir güce sahipse, bunun nedeni devletlerdir. Yani siyasi amaçlardır. Bugün sinema siyasi amaçlara hizmet ederken, sinemanın siyasetle ilgisinin olmadığını söylemek safdillik olur. Böyle olunca sinema eleştirisi yaparken, sinemanın siyasi amaçlarını dile getirmek ve onları deşifre etmek sinemayı siyasete bulaştırmak demek mi oluyor.
Sinema üzerinden hem siyaset yapılır hem de kişi dünya görüşü rahatlıkla yansıtabilir. Sinema seyircisi filmden etkilenip, duygusal paylaşıma geçince kişisellik yargısı ön plana çıkmıyor da, işin içinde düşünceler-fikirler girince mi sinema eleştirileri kişisel oluyor.
Sinema, bir düşünce, bir din, bir felsefe, bir yaşam biçim, bir kültür taşır. Sinema, fantezi, hayali ve ütopik şeylerle sınırlı değildir. Bunlar olsa da bunlar da bir felsefe vardır. Bugün toplumlar hızlı değişiyorsa bunun altında sinemanın görülmeyen gücü vardır.
Ve bu gücü dile getirmek ne siyasettir ne de kişiselliktir. Bu sinemanın şifrelerini dile getirmektir. Sinemanın neye hizmet ettiğini haykırmaktır. Bu ses bazıların alışkan olmadığı bir ses olabilir, ama en azından uyutucu bir ses de değildir.
Osman Tatlı
osmantatli@gmail.com