Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Temmuz '13

 
Kategori
Öykü
 

Siyasete meyilli

Siyasete meyilli
 

İNŞAAT İŞÇİLİĞİ


12-13 yaşlarında yaz tatillerinde Kuran kursuna giderdik. Pek çok kız ve erkek çocuğunun babası hiç değilse namaz dualarını öğrensin, diye onları bu kursa gönderirdi.

Ben de hevesle, hızla elifbayı, namaz dualarını öğreniyordum.

Kalfa dediğimiz büyüklerimiz bizi dinliyor, okuduğumuzu beğenince de yüzlerini azdırarak "GEÇ !" diyorlardı.

Dersimize çalışıp da kendimize cesaret gelince, kalfanın önünde iki dizimiz yerde çöker dersi okumaya başlardık. Okuduğumuz sayfa bir duadan ibaretti ve güzel okuyunca o dersi geçip başka sayfaya çalışmaya başlıyorduk. Böylece Kuran okumaya bir adım daha yaklaşıyorduk.

Ders geçmek bizim için o günün mutluluğuydu. Eve gidince büyüklerimize bugün de geçtim, diye uzaktan bağırırdık.

Nedense ben hep Hüseyin Kalfa'nın beni dinleyip bir sonraki sayfaya geçirmesini isterdim. Halbuki öbür kalfalar daha yumuşak ve fazla dinlemeden dersimizi geçirirlerdi. Hele Memet Kalfa hiç üstelemez, "Geç tamam." derdi.

Hüseyin Kalfa  ise elindeçubuk bizi iyice dinler, duaları kır'atına göre okumamızı sağlardı. Bazan da yanlış okuyup birkaç kez aynı hatayı yapınca dizimize dizimize çubukla vurur, "git, biraz daha çalış da gel ! derdi sertçe.

Önceki seferde geçirmese de  hazır olunca ben yine Hüseyin Kalfa'nın yanına gider onun beni dinlemesini isterdim. Çünkü o, Kuranı çok güzel okur ve herkes onun hafızlığını överdi. O yaşlardaki kafamla demek ki " Beni bu kalfa dinlesin ki Hoca gelip kontrol edince açığımı bulamasın"  derdim. Yani o sağlamcı, ben sağlamcı ! Öyle ya bazan Hoca gelir, bir öğrenciyi dinler eksik ve yanlışını çok görünce onu kimin geçirdiğini sorar, hatalı geçiren Kalfayı ise falakaya yatırdığı bile olurdu.

Bu şekilde Elham'ı sayfa sayfa okudum. Neredeyse Kuran'a kadar çıkmıştım ama tarla tapan işlerinden kursu bırakmak zorunda kalmıştım. 

Hüseyin'e hafız derlerdi, dediğim gibi Kuran'ı ezbere çok güzel okurdu.

Benden birkaç yaş büyük olmasına rağmen nasıl olduysa Hüseyin'le ortaokulda da yollarımız çakıştı. Derslerinde oldukça başarılıydı. Fazla samimi değildik ama hep onu kalfam olarak görür saygı duyardım.

Lise yıllarımız sağ ve solun keskin olduğu yıllardı. Bazan boykot, bazan kavga çıktığı da olurdu. Hüseyin herhangi bir olaya da karışmamıştı. Liseyi bitirene kadar beraber okuduk. Sonra herkes bir tarafa dağılıp gitti. İlginçtir sınıfın en başarısız öğrencisi hepimizden önce memur oldu. Bir çoğu da bir adamını bulup maliyeye yerleşmişti. O zaman da boyu tutan lise mezunları da usulen bir sınava tabii tutuluyor polis oluyordu.

Başka okula gidemeyen Hüseyin'i hep uzaktan uzağa izler ne yapar ne eder, meraklanırdım. Hafızlığa devam etse şimdi bir camide imamlık yapardı, der dururdum.

Hüseyin de polisliğe merak salmıştı. Ne de olsa devletin forsu vardı. Silahı beline taksa kötü mü olurdu ? Neyse o da boyu posu yerinde olduğu için polisliğe başvurmuştu. Sınava il'e gitmiş, sınava çağrılacağı koridorda bekledikçe beklemişti. 250 -300 kişi çağrılıp mülakat odasından çıktığı halde kendisine bir türlü sıra gelmemişti. Ortam iyice sakinleşip el ayak çekilince ortada öylece kalakalmıştı. İçinde bir sızı. Acaba sorun neydi ?

Sonra bir görevliye yaklaşıp "Memur bey ben de sınava geldim ama beni çağıran olmadı." diye sordu. Polis de sınav salonuna girip amirine sorunca kendisini çağırdılar ve amir : " Oğlum sen evine git, sınavı kazanman mümkün değil. Burada dosyanda "Siyasete meyilli " yazıyor, dedi.

"Amirim benim siyasetle ilgim yok, ben bir gün bile karakola düşmedim." demeye çalışıyor ama bir kez dosyasına kırmızı çizgi çekilmiş.

Kafasında binlerce soru, kalbinde sızı, dilinde bedduayla kasabaya dönüyor. Olanları eşe dosta anlatsa da yapacak birşey yok !

Kim "Siyasete meyilli " yazmıştı acaba, kim ???

Siyasete meyilli ne demekti ?

Bu siyasetin meyili acaba kaç dereceydi ?

Siyasete meyilli olmayan birisi var mıydı  ?

90 yaşında dedem bile siyasi bir meyli olmasa acaba hangi partiye oy atacaktı ?

Hatta dağda otlayan koyun bile karnını doyurmak için nereye meyillenirdi. Ot yemeye meyillenmez miydi ? Ona da "Ota meyilli" mi denmeliydi ?

Oysa Hüseyin karakolun yolunu bile bilmezdi. Kimseye bir tokat bile atmamıştı. Acaba bu vicdansızlığı, bu kötülüğü ona kim yapmıştı? Sonunda mesleksiz kalmış, başka bir işe de girememişti.

Aradan zaman geçmiş, Hüseyin evlenmiş, çoluk çocuk sahibi olmuştu. Puslar iyice dağılmış aradan yıllar geçince kendisini mesleksiz bırakan kişinin kasabadaki karakolda görevli "Salahattin" isimli bir polis olduğu anlaşılmıştı. Artık elden gelen birşey yoktu.

Salahattin Polis, sadece Hüseyin'in değil, nice Hüseyinlerin de böylece hayatını karartmıştı. Öğrendik ki kimisine askerliği zehir etmiş, erbaş olacak delikanlılar sakıncalı er olarak askerliği bitirmiş, kimisi ise devlet dairelerine girememiş, meslekten olmuştu.

Selahattin Polis ise kasabada kaldıkça kalmıştı. Hiç mi tayin istemiyordu ? İçki meclislerinden eksik olmuyor, kumar masalarından kalkmıyordu. Okeye çok düşkündü.

Benim Hüseyin'i izlediğim gibi Hüseyin'de şimdi uzaktan uzağa birçok gencin hayatını zehir eden bu Polis bozuntusunu izliyordu. Herkes onun kasabalı gençlerin bir kısmına yaptığı bu kötülükten bahsediyor, çoğu ona selam bile vermiyordu.

Hüseyin ise bir tekel bayii açmış ufak tefek geçinip gidiyordu. Bazan yanına uğradığımda, çayını içerken bu polisin yaptıklarını anlatır, "Dosyamda kırmızı çigiyi gözümle gördüm." derdi .

Aradan uzun yıllar geçmiş saçlar sakallar ağarmıştı. Selahattin Polisin saçları daha çok ağarmıştı ama önceden beri yolda yürümesi dikti, sağa sola keskin bakışı, biriyle konuşurken başını sertçe ona çevirmesi hiç değişmemişti. Sert konuşur alaycı bir şekilde kahkahayla gülerdi.

Kasabadan bir türlü tayin istemeyen Salahattin Polis belki de kasabaya yerleşmek, burada emekli olmak istiyordu.

Fakat bir sabah yatağından kalkamadı. Kalktıysa da bir türlü terliğini giyemiyordu. Karısı komşulara haber vermiş, hastaneye kaldırılmıştı, epeyce hastanede kaldı. Bir tarafına felç gelmişti. Bir türlü düzelmiyordu. Neyse tedaviler sonucu birazcık düzelmişti. Evden çıkamıyordu ama bu ne kadar böyle sürecekti ?

Sonunda elindeki dayakla yavaş yavaş çarşıya inmeye başladı. Kahvede birşeyler içiyor, tekrar aynı şekilde eve dönüyordu. Bir süre de günler günleri böyle kovaladı.

Bir gün Selahattin Polis Hüseyin'in dükkanının önüne kadar gelmiş fakat kaldırımı bir türlü çıkamıyordu. Dayağıyla kendini zorluyor bir ayağını kaldırıma koyduğu halde öbürünü bir türlü yukarı çıkaramıyordu. Ne kadar uğraşsa kaldırıma çıkamamıştı.

Kasap Ahmetle Hüseyin ise kaldırımda iki dükkan komşusu olarak çay içiyordu. Ahmet, Polisi gösterip:

- Hüseyin, şu polise bir el at da kaldırımı çıksın fukara, dedi.

Hüseyin de:

- Ulan bu benim hayatımı kararttığı gibi daha nicelerinin de hayatını kararttı. Ben buna nasıl yardım edeyim ? diye sitem etti.

Selahattin Polis söylenenleri duyuyordu. Dönüp öylece gidiverdi.

Kasabada uzun süre felçli gezen Selahattin Polis için halk:  "Ettiğini buldu." diyordu.

"Siyasete meyilli, sakıncalı" fakat gerçekte pırıl pırıl gençlerin ahı tutmuş, işte Selahattin Polis herkesin gözü önünde sürüm sürüm sürünüyordu.

Bir gün Selahattin Polisin evinden bir figan yükseldi. O Ölmüştü, memleketinden gelen birkaç kişi tabutunu yükleyip memleketine götürüyordu.

Geçenlerde bendeki emeğini asla unutamadığım Hafız Hüseyin'i bir inşaatta bekçilik yaparken gördüm. Birbirine karışmış saçı sakalı yün gibi bembeyaz ağarmıştı. Sordum " Siyasete meyilli genç !Hiç sigortan falan yok mu ? diye "Nerde arkadaşım nasıl olsun ki, bir gün bile sigortam, bağkurum yok, o günlerde mecburi değildi ki prim yatırayım." dedi .

Selahattin Polisi hatırlıyor musun ? diye sordum.

- Nasıl hatırlamam, Bu dünyada süründüğünü gördüm, Allah kendisini öbür dünyada da süründürsün. dedi. Ve ekledi,

" Biz çektik böylelerinin elinden inşallah çocuklarımız çekmesin."

Doğru, hiç değilse dört yıllık yüksek okulu bitirip polis olmuş gençleri görünce içimden seviniyorum ve : "İnşallah bunlar böyle vijdansızlık yapmaz" diyorum.

 

 

  

 
Toplam blog
: 123
: 1874
Kayıt tarihi
: 02.07.12
 
 

68 kuşağındakileri iyi bilirim. Çalışmam ziraat üzerine. İnsanların ana dilleri ile konuşmalarını..