Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ekim '10

 
Kategori
Siyaset
 

Solda Ezberler Bozuluyor

Türkiye solunun en büyük sorunlarından birinin sosyalist köklerden gelmemesi olduğunu çoğu zaman vurgularız. Kemalist argümanların kıskacına alınmış solun henüz cumhuriyetin ilk yıllarında toplumda kök salamamasının sancılarını bugün çekiyoruz. Sol iktidar olamamasının yanı sıra toplumu dönüştüremiyor. Bu durumların oluşturduğu baskı solun psikolojisini bozuyor ve teorisyenlerin kendilerine yeni yollar açmalarına temel oluşturuyor. Dünyada da olduğu üzere Türkiye solu olağan yarılmalar yaşayabiliyor. Geçtiğimiz dönemde işçi sınıfını örgütleyenler dünyayı sosyalizm ile tanıştırmışlardı. Çok ayrıntısına girmeyelim; ardından sosyal demokrasi bir ideoloji olarak ortaya çıktı. Bu iki grup (fraksiyon farklarını göz ardı edersek) birbirleriyle bir fikir çatışması içerisinde.

20. yüzyılda dünya kendini demokrasi rüzgarına bıraktı. Eğrisi ve doğrusuyla derin bir eleştiriye maruz kalsa bile demokrasi bugün insanlığın en büyük kazanımı. 21. yüzyılın başı ise özellikle solun dünyadaki etkisiz kalan hali nedeniyle liberal değerlerin öne çıkmasına sebep oldu. Solun eşitlik ütopyasına karşı özgürlük ütopyası bir karşı hedef olarak konuldu. Bireysel hak ve özgürlüklerin kazanılıyor olmasının yanına sistematik şekilde 'bireysel faydacılık' farklı yöntemlerle toplumun zihninde belirginleştirildi.

Türkiye iktidarı bugün bir iktidar olmanın yanı sıra toplumu dönüştürücü bir güce sahip. Geçmiş dönemde merkez sağ iktidarlar sadece iktidarda kalmanın yollarını ararken bugün AKP toplumu dönüştürmenin, kadrolaşmanın, köşe başlarını tutmanın ve önündeki engelleri aşmanın yollarını bulmak için bir siyaset akademisi şeklini alıyor. Aslında siyasetin amacı tanımladığında AKP'nin yaptığının 'normal' olduğu iddia edilebilir. Bu iddianın ardından AKP'nin karşısındaki güçlerin toplumu dönüştürmek konusunda neden bu kadar beceriksiz olduğunu da anlatmak gerek tabi. Ama esas mevzumuz toplumu dönüştürenler.

AKP'yi kuran ve iktidara gelmesi yolunda yardımı dokunan başlıca grup Gülen hareketinin organize ettiği Abant Platformu'dur. Abant Platformu 2002 seçimleri öncesinde boşluğu çok iyi yakalamış, entelektüel birikime sahip akademisyenler, ideologlar ve hukukçular vb ile sadece 5, 5 ay gibi kısa bir sürede 'muhafazakar demokrasi' programını yazmış bir platform. Bu program Türkiye'ye damgasını vuracak bir partiyi doğuran doktrinin ta kendisi (Süreci daha iyi anlamak isteyenler dönemin Yeni Şafak gazetesindeki yazı dizilerine bakabilir). Muhafazakar demokrasi programı AKP'yi doğurduktan sonra yaşananları zaten biliyorsunuz. Yargıda iktidar sahibi olmaya kadar gelen süreçte Türkiye Futbol Federasyonu da dahil olmak üzere birçok kurumda inanılmaz bir kadrolaşma ve dönüşüm operasyonu yaşandı.

AKP'nin, Gülen hareketinin ve birlikte oluşturdukları muhafazakar demokrasi programının esas amacının toplumun kendi karşısında olduğu bütün kesimlerini öyle veya böyle susturma çabası içinde olduğudur. Çünkü kendi mantıklarına göre bunu başarabilen bir iktidar hem toplumu kendi hedefleri doğrultusunda dönüştürebilir hem de 'bir çelişkiden öteye gidemeyen' muhafazakar demokrasi programına uygun olarak statükoyu başka bir statükonun yerine koyabilirlerdi. Konjonktüre bağlı demokrat takılan bir kadro böylece muhafazakarlığından taviz vermeden 'sistem karşıtlığı' görüntüsüyle işi kotarabilir ve toplumda karşılık bulabilirdi. Bunu başardılar.

AKP'nin bir atağı da hepimizin takip ettiği gibi Kürt ve Alevi açılımlarıyla kendi Kürdünü ve kendi Alevisini oluşturma çabasıydı. AKP'nin kendi Kürdünü oluşturma yolundaki başarısını özellikle CHP'nin boşalttığı doğuda görebiliyoruz. AKP kendi Alevisini oluşturma yolunda da adımlarına sürdürüyor. Örneğin AKP'li Alevilerin eliyle Demokratik Alevi Girişimi kuruluyor. AKP sadece Kürtlerin ve Alevilerin peşinde değil. AKP aynı zamanda kendi soluyla da ilgileniyor.

Takip edenler bilirler; 10 Aralık Hareketi içindeki bazı grupların samimiyetsizliğini sebep göstererek kısa süre önce kurulan Eşitlik ve Demokrasi Partisi'nin (EDP) içinde yer almayı reddetmişti. Konuyla ilgili basın açıklamasını 10 Aralık Hareketi resmi web sitesinde bulabilirsiniz. 10 Aralık Hareketi sürecin dışına çıktıktan sonra geride kalanlar yollarına devam ettiler. EDP'yi kurdular. Sosyal demokrat EDP referandum sürecinde anayasa değişiklik paketini "CHP'yle aynı görüşü paylaşmamak gerektiği uyarısı" ile desteklemişti. EDP o süreçte özellikle AKP'ye ve Gülen hareketine yakın medya kuruluşlarında boy göstermiş, kuruluş aşamasında yakalayamadığı kitlesel coşkuyu referandum sürecinde yakalamaya çalışmıştı. EDP bu doğrultuda hareket eden tek sol parti değil. Bir de EDP'ye katılmayı 'yeterince solcu olmadığı gerekçesiyle' reddeden Devrimci Sosyalist İşçi Partisi (DSİP) var. Özgürlükçü DSİP tıpkı EDP gibi anayasa paketini destekledi. Aynı süreçte başını Genç Siviller'in ve DSİP'in çektiği 'Yetmez Ama Evet' platformu kuruldu. Yetmez Ama Evet platformu, dolayısıyla içindeki gruplar referandum çalışmalarıyla dikkat çektiler ve hızla büyüdüler.

BirGün'ün referandum sürecindeki bir haberine göre Yetmez Ama Evet platformunun AKP ile dirsek teması içinde olduğu belgelendi. Habere göre bir telefon görüşmesinde AKP'li yöneticilerin kendi partilerinin pankartlarıyla beraber Yetmez Ama Evet platformu pankartlarının da İstanbul'un çeşitli bölgelerine asıldığını söylediler. Haberin ardından Taraf çevrelerinden ve DSİP'ten yalanlama haberleri geldi. Referandum atlatıldıktan sonra da Başbakan Erdoğan kürsüden yaptığı bir konuşmada DSİP'e ve genel başkanına teşekkür etti. Hemen ardından DSİP Genel Başkanı Doğan Tarkan medyada daha çok boy göstermeye başladı. ÖDP, EMEP, TKP gibi daha örgütlü sosyalist partilerin yaptıkları basın açıklamaları gazetelerde kendine yer bulamazken Taraf yazarı Roni Margulies ve Genel Başkan Doğan Tarkan ve 1000 örgütlü partilisi bulunan DSİP'lilerin medyada popüler olması hayli ilginçti.

AKP'nin süreç içindeki rolünü deşifre etmek için elbette hamleleri görmeye ve zamanı takip etmeye ihtiyacımız var. Ama örneğin Radikal'de yaşananlar durumun vahametini ortaya koymaya yetiyor. Kurulduğu günden bu yana İsmet Berkan'ın yönetiminde liberal söylemleriyle dikkat çeken Radikal geçtiğimiz günlerde sessiz sedasız siyasal iktidara yakınlığıyla bilinen Eyüp Can'a teslim edildi. Eyüp Can Ntv'de, Ruşen Çakır'ın programında Radikal'in liberal sol bir gazeteyken özgürlükçü sol çizgiye çekileceğini söyledi. Ruşen Çakır'ın "ama siz sağcısınız" itirazına ise "olabilir" cevabını verdi. Okuyucusuyla en barışık gazete olan Radikal'de yaşanan bu değişikliğin neye dayandırıldığı anlaşılırsa duruma el atanın iktidar olduğunu iddia etmemiz tam bir saçmalık olarak kabul edilebilir. Ama bu durumu, istifa etmek zorunda kaldığını düşündüğümüz İsmet Berkan dahi açıklayamaz. Bu değişiklik bütünüyle iktidarın istediği yönde ve Türkiye solunun toplumda karşılık bulmak için içine girdiği çabaları yok sayan; bu isteği kendi derin gücüne dayandıran ve karşısındaki kitlesel muhalefeti bertaraf etmek için girişilmiş bir değişiktir.

AKP ve Gülen hareketi entelektüel kadrolarıyla ve değişim iddiasıyla teslim aldığı solu şimdi partileri, sivil toplum kuruluşları ve medya gücüyle teslim almaya çalışıyor. Böyle bir ortamda CHP'nin nasıl pozisyon aldığı da önemli elbette. Kılıçdaroğlu'nun genel başkan olduğu son kurultay öncesinde sıkça vurguladığımız meşhur denklem değişikliğe uğruyor gibi. Hatırlayın; CHP'nin boşalttığı sosyal demokrat alanda at koşturan bir parti var demiştik, AKP. CHP, AKP ile MHP'nin arasında konumlanıyordu. AKP ise duvarsız ve çok geniş bir alanda siyaset yapıyor, zaman zaman devrimci söylemlerde bulunuyor; hem sosyal demokratları etkilemeyi başarıyor hem de sosyalistlerin yaşam alanını yok etmeye girişiyordu. CHP kurultayı geldi ve sert bir geçiş oldu. Sonrasında yaşananlar, Kemal Kılıçdaroğlu'nun sosyal demokrat duruşu ve söylemleri parti içindeki ve çevresindeki kemalistleri rahatsız etti. Geçmişte kemalistlerin CHP'den tasfiye ettiği sosyal demokratların şimdi partiye geri dönüşleriyle ciddi bir sancı oluştuğu açık. Kamuoyu önünde yaşanan ve hepimizin medyadan takip ettiği bu sancı kemalistler ve sosyal demokratlar arasında yaşanan tartışmalardan türüyor. Kılıçdaroğlu ve ekibi CHP'yi sosyal demokrat çizgiye çekmeye çalışıyor. Çünkü o meşhur denklemin ve sadece sosyal demokrat bir partinin AKP'yi durdurabileceğinin farkındalar. Kemalistleri aşmayı başarabilirlerse AKP'yi de aşabilirler. Ama henüz yolun başındalar.

Kılıçdaroğlu ve ekibinin CHP'si eğer AKP'yi iktidardan uzaklaştırmak ve toplumsal dönüşümün yönünü yeniden sola çevirmek istiyorsa yapması gerekenler var. Çok çalışmaları gerektiğini hepimiz zaten her fırsatta belirtiyoruz. Birleşmek formülü konusunda hiçbir sıkıntı yok. Çünkü reformistler arasında en azından 7 ay sonra yapılacak genel seçimlerde bir bölünme ihtimali görünmüyor. Yani Kılıçdaroğlu sadece parti içindeki muhalifleri olacak Kemalistler dışında dışarıdan rakiplerle uğraşmak durumunda kalacak. Kılıçdaroğlu'nun önümüzdeki dönemdeki en büyük amacı Gülen hareketinin entelektüel ayağını oluşturan Abant Platformu'nu kendisine rakip seçmek olmalıdır. Çünkü Abant Platformu bugün medyanın köşe başlarını tutmuş yazarlar, toplum üzerinde etki yaratmış akademisyenler ve diğer entelektüellerden oluşuyor. Söyledikleri sözler ve makaleleri ana politikaların belirlenmesinde öncülük ediyor. Her eleştirileri topluma direk şekilde iletiliyor ve CHP gibi kitle partilerini yıpranmak konusunda üzerlerine yok.

Geldiğimiz son süreçte Gülen hareketini ve dolayısıyla AKP'yi iktidardan uzaklaştırmanın tek yolu var; merkez solun kitleleri peşinden koşturmaya aday lideri Kılıçdaroğlu partisinin içinde ve çevresinde kemalizmi, ulus devleti, üniter devleti tartışmaya açmak zorunda. Entelektüel çevrelerin gücünü arkasına almak zorunda. Partisinin içinden sökülüp atılamayan ekipçilik anlayışını isimler üzerinden değil ideolojiler üzerinden yürütmeye hazır olmak zorunda. Bunları yapabilen bir CHP hiç olmadığı kadar güçlü bir parti olacaktır. Tarihinden gelen köklerini kemalizminden evrensel sosyal demokrasiye dönüştürmeyi başardığında AKP'nin ve Gülen hareketinin kendi Kürdünü kendi Alevisini kendi solcusunu oluşturma çabasının içini boşaltacak; kitleleri eşitlikçi, özgürlükçü, dayanışmacı bir solun peşinden sürükleyecektir. Bu koşu beraberinde toplumsal dönüşümü yeniden alevlendirecek, sol dinamiklerin üzerindeki ölü toprağını atacaktır. Ve bu zor görevin gerçekleştirilmesi emek mücadelesi veren sosyalist partilerin yaşam alanlarının da genişlemesine katkı verecektir.

Bütün mevzu CHP içindeki Kemal Kılıçdaroğlu yanlılarının bunu yapacak cesarete sahip olup olmadıklarıdır.

...

 
Toplam blog
: 41
: 715
Kayıt tarihi
: 15.06.08
 
 

Ortaöğrenimimi Anıttepe Lisesi'nde gördükten sonra Mustafa Kemal Üniversitesi Ziraat Mühendisliği..