- Kategori
- Şiir
Soluklandığımız anlar

Ve denizi ilk görüştür çocuksu heyecanla...
Ana kucağıdır bebeklikte,
Helal ak sütü emip ağlarken huzur bulduğumuz.
Açık alanda, usturalı sünnet korkusunu ortak bir gayretle yenip
İlk aşk, ilk buluşma ve ilk öpüşmedir ergenlikte
Ve devrim hayali kurularak uykuya dalınan
O ateşli ilk gençlik geceleridir.
Omzunu sıyıran ilk kurşun geçip de gittiğinde
Derin düşüncelerle sigaradan alınan o ilk nefestir,
Güzel bir kitap heyecanla okunup bittiğinde de hissedilen.
Mezuniyet belgeleri bir başka soluklanmadır gençlikte
Nice nefessiz kalmaların kapısını açacak olsa da.
Terhis belgesi, işe başlama çağrısı gelir ardından,
Sabırlı çabalar sonrası hak edilen soluklanmalar sınıfından,
Çoğumuz için hayal edilen türden olmasalar da...
Bilmem kaçıncı nakıs teşebbüslü aşkın sonucunda,
Gelinen o mantık katkılı son durak da
(“Benimle evlenir misin?” sorusuna aldığımız olumlu yanıt da)
Aslında soluklandığımız bir andır geleneksel anlamda.
Yaşama dair onlarca sarmaşığın
Ruhlarımızı sararak oldukça nefessiz kıldığı bir anda
İki kişilik yalnızlığın o dar patikalarında
(Ve artık sigara içil(e)meyen hastane koridorlarında)
“Baba oldunuz, tebrikler” sesini duyduğunuzda hissettiğinizdir
(“Oh! Çok yaşasın, bir kızımız / oğlumuz var artık!”)
Uzun bir kuraklık sonrası yağan yağmurlarla ıslandığımızda
Ya da, betonu delen bir çiçek gördüğümüzde de
Aynı his, aynı heyecan.
Terfiler, takım şampiyonlukları, kısa tatiller,
Sapasağlam hastane çıkışları,
Ve tuttuğunuz partinin seçimi kazanması,
Nadiren tanık olduğumuz uluslararası başarılar,
Mal, mülk edinmeler, tapular, ruhsat ve iratlı kontratlar...
Kısmen yanılsamalı soluklanmalarıdır orta yaşların.
Ve yılbaşılar, ay başılar, hafta sonları,
Yok "o" günü, yok "bu" günü, yok "şu" günü de öyle!
"Biz" hep koşar adım giderken önden
"Ben", "sen", "o", kalırız hep
Yavaş ve ağır aksak adımlarla, arkada(n)
Artık, emekliliğe doğru uğurlanırız.
Zaman değişmiştir, sorunlar ve hedefler de
Bu bir tür özgürlüktür aslında,
Zaten erk azalınca etrafın da tenhalaşır.
Nihayet, artık uzun uzun soluklanma anları geldi derken,
Çoğu kez bizlerden çalına, çalına
Düşsüz kaldığımız şu günlerde,
Kaygıların tanığı gıpgri bir gökyüzü altında,
Buğulu gözlerle anımsanan bir alışkanlıkla soruyorum
Bilmem ki, yine neden bu kadar nefessiz kalmaktayız?
İ.Ersin Kabaoğlu
15 Temmuz 2011, Ankara