Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Nisan '12

 
Kategori
Deneme
 

Son!

Son!
 

-Gel otur karşıma, hesaplaşacak konularımız var senle. Bunca zaman konuşmadıysam unuttum sanma.

Korkak adımlar ve ürkek gözlerle ama bir o kadar uysal bir şekilde sorgusuz bir itiyatla çektin tahta sandalyesini, eski, salaş anneannem zamanından kalma basma perdelerini eğreti takmiş meyhanenin.

Tahta masasının üstünde, bordo kareli bir sofra bezi, beti benzi atmış çatal ve bildiğin Allah’ın beyaz porselen tabağı. Kenarı çatlamış.

-Garson dedim. Bir 70 lik aç bize. Arkadaş sağlam içicidir. Bir haydari, beyaz peynir ve şakşuka ,koy bir de. Sonrasına bakarız. Sohbeti mi meze yapar yoksa birbirimizi mi yeriz.

-Tamam abla. Deyip beş dakika sonra servise geri geliyor garson.

Seni inceliyorum rahatsız edici biçimde. İri ellerinle boş rakı kadehini tutuyorsun. Yine yeni traşlı saçın. Lacivert balıkçı yaka kazağını ve hiç sevmediğin kanvas pantalonunu giymişsin. Arabanın anahtarları ve bol tuşlu telefonun da hemen yanı başında duruyor.

Hiçbir şey demeden basma perdeli, tahta pencerenin yağmur damlalarıyla ıslanmış camına çeviriyorum kafamı. Kuşlar yok olmuş ortalıktan. Hava koyu griye çalmış. Saat daha yeni 5’e doğru geliyor.

Küçük bir kızken sıklıkla yaptığım gibi, elim yanağımda dirseğim masada yağmuru dinliyorum. Yağmur damlalarından falına bakıyorum senin. Bana çıkacağın bir zaman var mı kulak kabartıyorum söylediklerine. Yokluğuna tam alışmışken, birden orda olduğunu hatırlatmak için;

-Neden çağırdın beni diyorsun? Bunca şeyden sonra!

Dönüp gülümsüyorum sinir bozucu bir biçimde.

-Neden mi? Bu şekilde bittiğini mi sandın? Bitmesi için bile konuşmadık biz seninle diyorum. Dedim ya daha görülecek hesabımız var.

Bir büyük yudum alıp rakımdan:

-Sek de içilmiyor şu meret be diyorum

Gülümsüyoruz ikimiz de. Yıllardır içtiğimiz her şeyin ilk yudumunda söylediğimiz ve güldüğümüz gibi.,--İçilmez diyorsun. Bir dost kelamı bile olsa yeter de sek içilmez bu meret.

Gözlerinin içinde, üşüyen ellerimin sana dokunuşunu görüyorum. Bir çizgi film karesindeki gibi gözünden fışkıran yıldızlar.

Tek elimle sevmediğim sigaranın bir tanesini alıp yakmak için çakmağa uzanıyorum. Sinirli bir şekilde çakmağı alıp kafanı yana çeviriyorsun yakarken sigaramı.

-Kızdırma beni. Sınırlarımı zorlama. Bu kadar küçülmedim.

Ne kadar küçük şeylere takıldığını hatırlayıp ne kadar büyük şeyleri es geçtiğini hatırlıyorum yeniden. Derin bir nefes çekip, yüzümü buruşturuyorum.

-İğrenç bunun tadı be

-İçme o zaman neden içiyorsun?

-Aman tamam bir şey demedim. Diyor soluklanıyorum. Dün evinin önünden geçtim.

-Gördüm!

-Başın cama dayalı ellerin perdedeydi sıkı sıkı.

-Eeee

- Ne eeesi?

-Ne olmuş yani camdan bakamaz mıyım?

-Hayır, bakarsın da bir şey olmuş gibiydi. Bir şey bekler gibi.

-Her sabah aynı saatte uyanıyor, aynı saatte bekliyorum gelmeni. Be de değişmeyen tek şey bu diyorsun. Rakının son dublesini yüzünde hiçbir ifade belirtisi göstermeden içerken.

-Neden geldin? Diyorum.

-Neden çağırdın?

-Yarım kalan bir hesabımız vardı seninle görüşecek.

-Biliyorum. Bunca yıl aynı şeyi için söz verirken, böyle gitmiş olamazdın.

-Söz verdiğim gibi. Bittiğini benden duymadan asla emin olma.

-Bitti mi? Diye soruyorsun.

Gözlerinden fışkıran alevlerin içinde dans eden bir kız görüyor kendime benzetiyorum. Hiç tereddüt etmeden atlayıp alevlerin içine…

-Bitti diyorum.

 
Toplam blog
: 11
: 325
Kayıt tarihi
: 30.01.12
 
 

Bir sonbahar mevsiminde sarı yaprakların yere düştüğü anda bir damla düştü anlıma. Biliyordum ki se..