- Kategori
- Felsefe
Sonbaharlar...

‘’Siz, ey güzel günler / Ey gençliğin çiçekleri / Heyhat! Çoktan beri / Sizin için kalbim inler ‘’ G.Bizet’in ‘’İnci Avcıları’’ Operasından
Sonbahar üzerine neler söylenmiştir neler…’’Düşen bir yaprak görürsen, beni hatırla’’ demiş şair. Belli ki, O’ nu, ’’Sonbaharlarda sevmiştir’’ Bu anlaşılıyor.
Bir ‘’Sonbahar Senfonisi’dir’’ sonbaharlar. İnsanı, yaşamından tatlı tatlı, bazen de sarsarak alır, koparır uçurur göklere.
Yar’lardan, tepe’lerden geçirir, bir kaya parçası üzerine getirip bırakır sizi. İçinizde binbir kanat çırpar.
Sonbahar’larda, çile dokunur, dert dokunur, sevda dokunur aşk gergeflerinde. Her biri apayrı güzelliklerdedir. Haz verir, gurur verir, eza verir. Bir asaleti vardır sonbaharın. Derinliği vardır hepten.
Uzaklardan bir tandır fırınında pişen ekmeğin kokusu gelir burnumuza. Birden, eskiye dönüveririz .Farlarımız , içimize dönüktür o an. Sessizleşiveririz, neden? Sarsılırız da. Kalpler buna bazen dayanamaz. Ruhumuzdan bir telin ‘’Çıt’’ diye koptuğunu hissederiz. Sil baştan, yine hüzünlere çeviririz kıblemiz. Hüzün ve sevinci, bir arada yaşarız böylece.
Bir yanda, geçmişin güzelliklerinden, henüz kopamadığımız güzellikler taptazedir içimizde. Elimizden uçup gidivermiştir, kadir kıymet bilememişizdir.Biraz da bunun hayıfını taşırız içimizde biz.
Orfe Negro filmini hatırlayanız var mı? Brezilyada müthiş bir samba, salsa fırtınalarının ardından iki sevdalı, kaldırımlarda oturmuş, aşklarını fısıldıyorlardı birbirlerine. Etraftan rüzgar, her şeyi kaldırıyor, sisler içinde iki sevgili, boşluğu dinliyorlardı düşen sonbahar yaprakları arasında. Yapraklar savruluyordu yüzlerinde. Gözlerinin yaşları karışıyordu aşıklarına. Filmde müthiş bir hareket vardı. Sonuna kadar aynı tempo ile bittiydi zaten. Bu son sahne hariçti. Çok kimse ağladıydı seyrederken. Hazindi, çaresizdiler, üstelik sonbahardı..
Bu mevsimlerin, insan psikolojisi üzerinde etkileri olmalı ki, çoğu kimse ‘’Uçmak mı, yok olmak mı, buharlaşmak mı, çekip uzaklara gitmek mi, bilemiyor. Kararsız düşlerde geziniyorlar.’’Of of’’’larından geçilmiyor bu sıralar. Tehlikeli midirler? Yooo! Ne yapacakları bilinmez de, onun için, yanlarına pek sokulmamak lazımdır derim ben. Kendilerini meçhule doğru yol almaktan müthiş mutluluk duyarlar. Bir yelkenli ile açılıp liman liman dolaşmak için tutuşurlar.
Ve de yitmek, gitmek isteyenler hep bu mevsimlerde çoğalırlar. Onların gözleri, rüzgarla şişen yelkenlilerin beyazındadır. Kimisi liman liman ömür boyu gezer, kimi Saray Burnundan veya Urla açıklarından dönmek isteyebilir. Bu sonuncular, konumuz dışındadırlar zaten.
Eskiden, turnalar’a bel bağlardık.Kuğular’dan medet umardık.’’N’olur, gittiğiniz yerlere beni de götürmez misiniz?’’ diye arkalarından seslenirdik. Turnalarla, sevdiğimize selamlar söylerdik. Şimdi gözümüz teknelerde.’’Beni de götürün limanlarınıza, gittiğiniz yerlere’’ diye ağıt yakar olduk . Hayallerimiz derin, derin olmasına.Ve de vazgeçilmeyen bir marka gibi algılanıyor sonbaharlar
…
Sonbaharların;bizden çok şey alıp gittiğine ve de verdiklerine inanmışızdır bir kere. Gökte bir bulut ağlasa, ’’Hah, deriz, uzaktaki sevgili bu gün ağlamış deriz. Bizim de yüreğimiz hemencecik sislere bürünüverir.Bunu nasıl anlarız? Ruhumuzdan o an için bir tel, ’’Çıt’’ diye kopuverir de ondan.
Çareleri yitirdiğiniz anlar olmaz mı? Olur elbet.İşte o an, kabuğu çatlamış nar misali, buğulu camlar ardından, kanadığını hissediyorsanız kalbinizin, düşlerinizde bile yeşeriyorsa çimenler, dağlarınızda yakılmış ateşleri, göz yaşlarınızla söndürebiliyorsanız, bütün bunlar ‘’Sonbaharın’’ marifetleridir.
Durun hele, daha bitmedi
Yine günlerden bir gün, bir gece yarısında, bir rüyadan uyandığımızda ve de gözlerimizi açınca, yanı başımızda beklediğimiz o sıcaklığı özleyebiliyorsak.
Ve yine günlerden bir gün, bir sahil kasabasında, sonbahar rüzgarları arasında, köpürüyorsa deniz, kumsaldaki dalgalar silse bile ayak izlerini, ’’Onundur’’ diye diye o izleri arayabiliyorsak,
Başını alıp giden sonbahara rağmen, yeşillikler hiç solmasın, umutlar hep yeşil kalsın diyebiliyorsak, işte biz o zaman sonbaharın vefalı dostları sayılırız.
Kelebekler ağlamaz. Onların kanat çırpmaları ses vermez. Kelebekler, kısacık ömürlerinin saat ve dakikaları, onlara yıllar gibi uzun gelir, bilirsiniz.Uzun yaşadıklarını sanırlar öldüklerinde yine günlerden bir gün kelebeklerle birlikte oturup, ’’Yas’’ tutabiliyorsanız, işte o zaman siz, sonbahara layıksınız.Yoksa, ağladığınız boşa gider, hiç zahmetler etmeyiniz.
Bir gün, kalbinizi tuta tuta gelip ‘’Öksüz gözlerimdesin, unutma beni’’ diyebiliyorsanız sevgilinize bu mevsimde…Bir seher vakti süt beyaz nefesiyle sisleniyorsa deniz, içinde sevdiğinin tütsüsü olan bir sabah duası getiriyorsa pencerenize, henüz uyanmamışsanız, ilikleri kadar geçen bu nefesle ürperebiliyorsanız..…
Gelene ağam, gidene paşam gibi olacak amma, ’’Elveda yaz, merhaba sonbahar!.’’ Diyoruz işte biz de…
Siz, siz olun, sonbahar rüzgarlarına dikkat edin.Benden söylemesi!
Yeter ki güller ağlamasın.’’Umutlar hep yeşil kalsın!’’