- Kategori
- Dünya
Sonuç değişmiyor.

Tunus, 1957 yılında Habib Burgiba önderliğinde Fransa’dan bağımsızlığını kazandı. Modern ve lâik bir devletin temellerini atan Burgiba bir dizi reformlar yaptı. Eğitime ve insan kaynaklarına yatırım yaptı. Kadınlara yönelik bir dizi iyileştirici düzenlemeler yaptı.
Yaşam boyu devlet başkanı oldu. Yaşlandıkça tutuculaştı. Baskılar arttıkça halk karşı çıkmaya başladı.
Halkın sesini kısmak için Burgiba manevi evladı saydığı Zeynelabidin Bin Ali’yi başbakanlığa getirdi. Gün geldi, şartlar olgunlaştı menevi evlat babasına ihanet etti. Sağlık gerekçesi ile Burgiba’yı devlet başkanlığından uzaklaştırdı. Böylece 23 yıllık Brütüs(!) Bin Ali serüveni başlamış oldu.
Bin Ali güçlü idi. Öyle ki 2004 seçimlerinde % 94 gibi bir çoğunlukla tekrar cumhurbaşkanı seçilmişti. Hayat pahalılığı, yoksulluğun artması. vs. sonucu işsiz bilgisayar mühendisi Muhammed Buazizi seyyar sebze satarken arabası zabıtaca alıkonunca kendisini yaktı.
Sonucu hepimiz biliyoruz. Son seçimde aldığı oyun yüksekliği Bin Ali’nin Tunus’u terk etmesine engel olamadı.
Domino etkisi Mısır, Yemen, Ürdün gibi uzun yıllar belli kişilerin yönettiği ülkelerde kendisini hissettirdi.
Demek ki alınan yüksek oylar halkın derdine çare olamıyor. Geçim sıkıntısı, yoksulluğun artması ve emperyalist çıkar ilişkilerinin sarmaladığı halklar gün geliyor meydanlara iniyor.
Emperyalizmin çizdiği rota değişmiyor. Dünya ekonomisine, siyasetine, kültürüne, düşüncesine yön veren dişliler durmadan çalışıyor.
Emperyal ilişkilere karşı çıkanlar öğütülüyor. Susturuluyor.
Uzak değil yakın zamanda yüzde seksenlere doksanlara varan oy oranı ile iktidarını sağlamlaştıranların yok olmasına şahit oluyoruz.
Bu süreç geçmişte de vardı şimdi de vardır, gelecekte de olacaktır.
Dünya halkları darbe ile iş başına gelen diktatörlerin yanı sıra demokrasi adı altında seçimle iş başına gelen diktatörleri de gördü.
Zalimlerinin yumruğu altında binler, onbinler, milyonlar zulüm gördü.
Kimisi idam edildi, kimisi zindanlarda çürütüldü çürütülüyor. Kimisi gaz odalarında can verdi, kimisi kurşunlara hedef oldu.
Sonuçta zalimler tarihin çöplüğüne gönderildi.
İnsanoğlu ne Pinoche’yi, ne Franco’yu, ne Mussolini’yi, ne Hitler’i ve diğerlerini asla unutmadı. Unutmayacakta.
Tarihin bol kavramlı, bol kavgalı ve ekonomik sıkıntılı döneminden geçiyoruz.
Bu kavramlar, sıkıntılar tüm halkları etkiliyor.
İnsanlar başkalarının ne düşündüğünü, ne yaptığını, olayları, yazılanları, yorumları teknolojinin muazzam hızı ile anında öğreniyor.
Kutuplaşma ve çatışmalarda o hızla yoğunlaşıyor, artıyor. İdeolojik bazda meydana gelen çatışmalar yoğunluğunu artırıyor. Fiziksel çatışmalara dönüşüyor. Birbirini hiç tanımayanlar birbirine rakip oluyor, muhalif oluyor.
Birbirlerini adeta yok edecek şahsi saldırılara açık konuma getiriliyor.
Bunca kargaşaya, huzursuzluğa neden olanlar ise ellerini ovuşturmaya devam ediyor.
Uyanmak ve emperyalizmin yok edici oyunlarını görmek ve mücadele etmek, ekonomik, sosyal, kültürel ve tarihi bağlarla birbirine sıkı sıkıya bağlı toplumların görevi olmalıdır.