Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Mayıs '11

 
Kategori
Siyaset
 

Soporifiya'nın masalı

Bir varmış, bir yokmuş… 

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, uzak diyarlarda, her tarafı verimli topraklarla kaplı, topraklarının çevresi yemyeşil ormanlarla çevrili, dört bir yanında hem yerin bir kat altında hem iki kat üstünde hazineleri olan, bir uçtan bir uca yürüseniz yanınıza hiç yiyecek almadan, hiç su taşımadan her ihtiyacınızı yolda karşılayabileceğiniz kadar bereketli Soporifiya adında bir ülke varmış. 

Soporifiya’nın insanları da toprağı kadar yardımsever ve iyi niyetliymiş. Bu ülkede, bu özellikleri taşıyan bir delikanlı yaşarmış. Delikanlı da halkının özelliklerinin farkındaymış. Farkındaymış da, yıllardır: 

“Ne yapsam, nasıl etsem de Soporifiya’lılara daha faydalı olacak birşeyler yapsam” diye düşünmekten geceleri gözüne uyku girmezmiş. Ülke her türlü zenginliğine rağmen insanlarının fedakar, iyi niyetli olmaları ve kral tarafından cahil bırakılmaları nedeniyle çok fakirmiş. Bu yüzden delikanlı da ne yapabileceğine karar veremiyormuş. 

Soporifiya’lılar yediyüz senedir az gitmişler, uz gitmişler, dere tepe düz gitmişler, dönüp bir bakmışlar ki arpa boyu yol gitmemişler… Zaman olmuş, devran dönmüş, delikanlı bu durumdan iyice rahatsız olmaya başlamış ve harekete geçmeye karar vermiş. Kendisi gibi düşündüklerini bildiği arkadaşlarını çağırmış: 

“Güzel Soporifiya’mızın her köşesine gidin ve halkımızın durumunu öğrenin, sonra da gelip bilgi verin. Birlikte çareler düşünelim” demiş. 

Arkadaşları ülkenin en uzak köylerine, evlerine kadar dolaşmışlar. Dağları aşmışlar, bulutları yarmışlar, kar yağmış kara batmışlar, kara kara düşünmüşler. Güneş parlamış, kâh yanmışlar da dayanmışlar, kâh dayanamamışlar da bir gölgede yan yatmışlar, yine de ilerlemişler. Halka sormuşlar: 

“Ah bizim cefakârlarımız, vefakârlarımız, ne yaparsınız, ne yersiniz, ne içersiniz, deyin bize!” 

İnsanlar da: 

“Ah bizim iyi yürekli hemşehrilerimiz, hamdolsun el kadar toprağımızı ekeriz, üç sırık fasulyemiz büyürse yeriz, üç günlük yoldaki dereye gitmeye dermanımız olursa suyundan içeriz, hiçbiri olmazsa açlıktan kendimizden geçeriz” demişler. 

Geri döndüklerinde: “Halkımızdan suyu olanın işleyecek toprağı, toprağı olanın suyu, toprağıyla suyu olanın toprağı işleyecek bilgisi, toprağı, suyu, bilgisi olanın tohum, fidan alacak parası, maden bulanın madeni çıkaracak gücü, gücü olanın işleyecek aletleri yok. Üstüne üstlük bir de diğer devletlerdeki bazı kötü kalpli büyücüler Soporifiya’mızın zenginliklerine göz dikmişler, ne yapıp edip bir parçasına sahip olmak istiyorlar. Hatta duyduğumuza göre ülkemizin hazinelerinin farkında olan bazı tüccarlarımız bu büyücülerle konuşuyorlar ve onlara destek vermeleri karşılığında büyücülerden kendilerini zengin etmelerini istiyorlarmış” diye öğrendiklerini anlatmışlar. 

Delikanlı duyduklarına çok üzülmüş. Oturmuş, kırk kere düşünmüş, kırk tilki dolandırmış da kırkının kuyruğu birbirine dolanmamış, arkadaşlarını toplamış, fikirlerini almış ve bir plan yapmış. Bu plana göre Soporifiya’lılar ülkenin zenginliklerine sahip çıkacak, kaynakları en verimli şekilde kullanmak için çalışacak ve ülkeyi hep beraber kalkındıracakmış. Bunu yaparken de kendilerine yol gösterecek ve ülke çapında yapılması gerekenleri idare edecek yöneticilerini kendileri seçecekmiş. 

Delikanlı arkadaşlarına: “Ey bana sadık temiz kalpli dostlarım, bu planın ayrıntılarını halka anlatmak üzere bize güvenen gönüllülerle birlikte bir sefere çıkın ve ülkenin her yerine gidin. Yapılması gerekenleri herkese haber edin ” demiş. 

Halk kendisine anlatılanları çok beğenmiş, delikanlının fikirlerine hayran olmuş. 

Günler günleri, aylar ayları, yıllar yılları kovalamış. Ülkenin her yerinde büyük hareketlilik varmış. Tarlalar sürülüyor, sulama için kanallar açılıyor, ulaşımı kolaylaştırmak için kükredi mi yeri sarsan, tepesindeki burnundan duman tüten demirden atların çektiği demirden evler imal ediliyor, yeraltı zenginlikleri yerüstüne çıkartılmaya çalışılıyormuş. Soporifiya’lılar kendilerine verdiği refah sözünü tutacağını anladıklarından, idareci olarak başlarına delikanlıyı kral seçmişler. Genç kral da memnun, işlere daha da hevesle sarılmış. 

Bu sırada diğer ülkelerdeki kötü kalpli büyücüler de boş durmuyorlarmış. Ülkesinin hazinelerinin paylaşılmasını engelleyen genç krala içlerinden ateş püskürüyorlarmış. Ama halkı tarafından çok sevilen genç krala açıkça saldırmanın insanları krala daha da bağlayacağını bildiklerinden, gizli gizli işgal planlarını yapıp fırsat kolluyorlar ve harekete geçmek için zamanını bekliyorlarmış. 

Gel zaman git zaman, genç kral hastalanmış; hem de çok kötü şekilde. Kendisine zamanın en ünlü şifacılarının getirilmesi teklif edilmiş ama o sadece Soporifiya’nın şifacılarının yardımını kabul etmiş. Herkes nefesini tutmuş halde genç kralın sağlığı hakkında gelecek iyi haberleri beklemeye başlamış. Ama durumu gün geçtikçe kötüleşiyormuş. Hastalığı nedeniyle yataktan çıkamaz hale gelmiş. Ne yapılsa fayda etmiyor, hastalık hızla ilerliyormuş. 

Ve bir sabah kara haber gelmiş: 

“Genç kral öldü!”. 

Bu haber halkı kedere boğmuş. Herkes genç kralın arkasından yas tutmuş. Ama, diğer ülkelerdeki kötü kalpli büyücüler için bu, planlarını uygulamak için ellerine geçen en büyük fırsatmış. Sözleriyle genç kralın ölümüne üzüntülerini bildirirken içlerinden bayram ediyorlar, kendilerine planlarını bu kadar kısa zamanda uygulama fırsatı verdiği için tanrılarına dua ediyorlarmış. 

Genç kralın bir arkadaşı, yıllardır kralın gölgesinde kalmanın da verdiği hırsla işe koyulmuş. 

İlk olarak, genç kralın yapılmasını istediği ama kendi fikrine uymayan işleri durdurmuş. Zaten halk daha tam olarak yerleşmemiş yeniliklere alışmaya çalışıyorken yapılan bu değişiklikler Soporifiya’lıların akıllarının iyice karışmasına neden olmuş. Artık doğruyu yanlışı ayıramaz, kendilerine ne söylenirse yapmaya hazır hale gelmişler. 

On güz dönümü geçmiş, yirmi güz dönümü geçmiş. Soporifiya’lılar dünyaya ayak uydurmaya çalışmaktan yorulmuş, güçsüz düşmüş. Bu durum tam da kötü kalpli sefil büyücülerin beklediği şeymiş. Yavaş yavaş harekete geçip Soporifiya’nın ileri gelenleriyle görüşmelere başlamışlar. Soporifiya’lıların akıllarının karışmasından faydalanarak yardım teklif etmişler. Kötükalpli büyücü şefi: “Ey aklı karışık Soporifiya halkı! Biz size yardım etmeye geldik. Karışmış haldeki aklınızı alıp götüreceğiz, tamir edip getireceğiz. Tabii biraz değiştireceğiz ama genç kraldan önceki kralın zamanındakinden daha kötü olmayacak. Şu haliyle zaten hiçbir işe yaramaz, tamir edilince hiç değilse eski haline dönecektir; ama tabii artık bizim söylediklerimize ihtiyacınız olacak” demiş. Hemen ardından da asıl niyetlerini belli eden sözleri söylemiş: 

Her kim bizden borç aldı,  

Ülkesi dimdik kaldı,  

Boynu büküldü ama,  

Tasası da azaldı. 

Soporifiya’lılar hep birlikte Kötükalplibüyücüşefi’ne cevap vermişler: 

Al da götür şu aklı,  

Büyücüler pek haklı,  

Zaten işe yaramaz,  

Bu haldeyken çok farklı. 

Bunu duyan Kötükalplibüyücüşefi, sevinçle: 

Ha şöyle, yola gelin! 

Çalışsın yalnız elin,  

Biz düşünürüz, sen sus,  

Taş olsun sivri dilin. 

diye haykırmış. 

O günden sonra Soporifiya bir daha asla genç kralın hedefi olan seviyeye ulaşamamış. Zaman zaman saray muhafızları kazan kaldırmış, kimi zaman Soporifiya’nın kötü kalpli büyücülerle işbirliği yapan büyücüleri halkla kavga etmiş. Velhasıl Soporifiya’lılar birbirleriyle uğraşmaktan bağ, bahçe, madenle uğraşmayı unutmuşlar. Kötü kalpli büyücülerin önceden yaptıkları bütün hesaplar tutmaya başlamış yani. Bundan kuvvet alan kötü kalpli büyücüler, seneler önce genç kralın bozduğu oyunlarını oynamaya başlamışlar. 

Önce, Soporifiya’lıların herhangi bir nedenle sürekli birbirleriyle kavga etmelerini sağlamak için hileleriyle ve yalanlarıyla bir gün ak diyeni, diğer gün kara diyeni kışkırtmışlar. Bu sayede ülkeyi ele geçirme planlarını uygulamak için kendilerine zaman ve imkan yaratmışlarYıllar geçmiş, nesiller değişmiş, ama Soporifiya’yı yönetenler hep kötü kalpli büyücülerin beğendikleri olmuş. Halka da bu seçilenler övülmüş beğendirilmiş ki, sonradan gelecek itirazlar azalsın. 

Bir gün, Soporifiya öyle bir hale gelmiş ki, tarlası var sürülmüyor, bahçesi var bakılmıyor, fabrikası var çalışmıyor, tabiat güzellikleri var kıymeti bilinmiyor. Çünkü kötü kalpli büyücüler yıllar önce Soporifiya’lıların yerine düşünmüşler, kararlar vermişler, “Siz ekmeyin biz veririz, siz beslemeyin biz veririz. Nasıl olsa yardım vermiyor muyuz size? O yardımla alın bizden bunları işte” demişler. Bunu duyan 

Soporifiya’lılar da: “Aman ne rahat hayat, bizi bizden çok düşünen birileri var, bizim yerimize düşünenler var. Biz yine birbirimizle olan işimize dönelim, rahat rahat tepinelim!” diye sevinmişler. 

Kötü kalpli büyücülerin başa getirdiği son kral, bakmış yardım az ihtiyaç çok, veren az alan çok; başlamış ülkenin mallarını satmaya. Fabrikalar, tarlalar, tabiat güzellikleri, hepsi kötü kalpli büyücülerin verdiği malların karşılığı olarak sırayla satılmaya başlanmış. Kötü kalpli büyücülerin içleri iyice rahatlamış. Çünkü artık Soporifiya’lılar kendi ülkelerinde kendi tarlalarına, kendi koyunlarına kuzularına, kendi denizlerine dağlarına sahillerine, kendi kendilerine sahip değillermiş. 

Genç kraldan üç otuz sene sonra artık Soporifiya diye bir ülkeyi kimse hatırlamamaya başlamış. İnsanların kimisi kral, bazısı vatandaş, diğerleri oyunbozan olarak anlattığından genç kralı da herkes farklı farklı hatırlıyormuş. En sonunda zaten akılları karışık olan Soporifiya’lılar bu karışıklıktan kurtulabilmek için hiç hatırlamamaya karar vermişler. Böylece genç kralın dünyaya bıraktığı bütün izler de silinmiş. 

Kötü kalpli büyücüler mutlu, Soporifiya’lılar ise kötü kalpli büyücüler nasıl istiyorsa öyle yaşamışlar. 

Gökten sert ve sulu üç elma düşmüş, üçü de kötü kalpli büyücülerin başına düşmüş. Bekleşen Soporifiya’lılara ise kötü kalpli büyücülerin artıkları düşmüş; Soporifiya’lıların başlarına bir daha hiçbir zaman genç kral gibi bir nimet düşmemiş. 

İyi uykular Soporifiya’lılar. 

 
Toplam blog
: 3
: 343
Kayıt tarihi
: 14.05.11
 
 

25 Yıllık çalışma hayatımın ve İstanbul'un yorgunluğunu atmak için 2010 yazında her şeyi arkada bıra..