Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Ekim '11

 
Kategori
Felsefe
 

Sosyalizmin insanseverliği hurafesine özgürlük penceresinden bir bakış

Sosyalizmin insanseverliği hurafesine özgürlük penceresinden bir bakış
 

İkisi de sosyalistti...


Sosyalizm gerçekten insancıl mıdır?

Burada sosyalistlerin insanı öncelediklerine dair  romantik efsaneden bahsetmiyorum. Burada, sosyalizmin özelliğinden bahsediyorum.

Sosyalizm insanı önceler mi? Endişesi gerçekten insanın kendisini gerçekleştirmesini sağlamak mıdır?

Bu iddia Marx’a dayanmaktadır. Önce sosyalizmin ne anlama geldiğine ve daha sonra insanı öncelemenin ne olduğuna bakmamız gerek.

Sosyalizm, hiç kimsenin itiraz edemeyeceği en  genel tanımıyla “üretim araçlarının kolektifleştirilmesi” demektir. Bazıları bu kollektivitenin “devlet”, bazıları “toplum” veya “halk” olduğunu  söyler. Üretim araçlarının herkese ait olması demek servetin de  paylaşılması ve gerçek demokrasinin kurulması anlamına gelmektedir. Böylece mallar ve oylar halka dağıtılmış ve herkesin, her şeyi olmuş olur.

Üretim araçları herkesin olduğunda, artık refah ve egemenlikle ilgili sınıf farklılığı ortadan kaldırılmış, eşitlik sağlanmış ve gerçek demokrasi kurulmuş olur.

Öncelikle başlangıç noktamızı sağlam tespit etmişsek, bu başlangıcın bizi nereye götüreceği konusunu tartışmaya başlayabiliriz.

Üretim araçlarının  bireylerden alınıp topluma veya devlete devredilmesi sayesinde, ürünlerin de topluma devredildiği düşünülür. Marx üretim araçlarını, yani fabrikaları ve içindeki makineleri  topluma devretmeyi düşünürken aklındaki aslında ürünlerin herkesin ulaşabileceği bir hale geleceğiydi. Yani o, refahı,   ürünlerin herkes tarafından elde edilebilmesi olarak anlıyordu. Öyle ki madem ürünler kapitalist üretim biçimiyle bir kere  üretilmeye başlamış ve hep böyle üretilmeye devam edecekti, bütün mesele, üretilen şeyleri paylaştırmaktı.

Mesele şu ki kapitalistlerce üretilen malları üretenler, makineler değil insanlardı. Dolayısıyla bir “üretim biçimi”, insan ilişkilerini değiştirmekle otomatik şekilde değişip süremiyor, sürdürülemiyordu. Bir ayakkabı fabrikasını millîleştirdiğinizde, kendi kendine çalışan bir “millî fabrika” elde edemiyordunuz. Çünkü makineleri çalıştıran şey, “üretim biçimi” denen bir otomatizm değildi. Makineler, ideolojileri öğrenerek üretim yapmazlar.

Üretim bir insan eylemidir. Ve her eylem bir değişiklik arzusuna dayanır. Her değişiklik arzusu da daha iyiye yönelme güdüsüne dayanır. Marksistlerce “kâr güdüsü” diye açgözlülükle ilgilendirilmeye çalışılan şey budur. Bu, insan tabiatının bir parçasıdır.

Üretim araçlarının, yani fabrikaların ve makinelerin insanların elinden alınması halinde ne olur? İnsanlar gene aynı şekilde üretmeye devam eder mi? Marx böyle olacağını, çünkü işçilerin kendilerine ait makineleri çok daha şevkle kullanacağını iddia ediyordu.

Bir makinenin belirli hiçbir sahibinin olmaması demek onunla üretilen şeylerin de belirli bir sahibinin olmadığı anlamına gelir. Bir ürün niçin üretilir? Sosyalistler buna derhal kendi sözde bilimselliliklerinin dayanağı olan ihtiyaçlar hiyerarşisiyle cevap verebilir. Oysa  böyle bir hiyerarşinin olabilmesi için insanın tercih yapamayan bir hayvan olması gerekir. Velev ki böyle bir hiyerarşi olsa bile hangi ürünün  hiyerarşinin neresinde olduğunun tespit edilmesi mümkün değildir.

Veya… Kollektifleştirilmiş makinelerin üretiminin ihtiyaçlar hiyerarşisine göre yapılması, insanlara neye ihtiyaç duymaları gerektiğine karar veren başka bir hiyerarşik yapının kurulmasını gerektirir.

Üretim araçları toprakta, kendiliklerinden bitmezler. Onlar bireysel yaratıcı zekâların ürünüdürler.  Üretim araçlarının kolektifleştirilmesi, onları yaratacak zekâların da kolektifleştirilmesi gereğini ortaya çıkarır.

Buraya kadar her şey normal gibi görünmektedir. Öyleyse neden insanlar kendiliklerinden sosyalizme yönelmemekte, hâlâ kapitalizmin sömürüsünü sürdürmektedir?

Adına sosyalizm denen ideolojinin, üretim araçlarını kolektifleştirmek, ortaklaştırmak hedefi, öncelikle,  yaratıcı zekânın yaratma işinin de kolektifleştirilmesi demektir. Bu noktada yaratıcı zekâ, bir birey olarak toplumun malı haline getirilir.  Bireyi, hele zekâsıyla çok şeyi değiştirebilecek bireyi, toplumun kayıtsız şartsız emri haline getirmenin adı ise “köleliktir”. Sosyalizm, bütün özgürlük ve bireysellik iddialarının aksine, sözde hedeflediği refaha ulaşmak için belirlediği yöntemin daha en başında, insanı köleleştirir.

Yaratıcı zekânın, toplumun esiri edilmesinden sonra, onun meydana getirdiği üretim araçlarını kullanan insanların, o araçları nasıl kullanmaları gerektiğini, onlara toplum adına emredecek birilerinin olması gerekir. Aksi takdirde, mesela bir torna tezgâhını işleten herhangi bir işçi, onu kendi bireysel menfaati için kullanmaya başlayabilir.  Bireysel menfaatin, doğrudan doğruya ahlâksızlık sayıldığı bir rejimde, işçilerin herhangi bir amaç gütmesi mümkün değildir. Onların yapabileceği tek şey, toplumun kendilerine bürokratlar vasıtasıyla emrettiği şeyleri üretmektir. Sosyalizm, üretim araçlarını kolektifleştirerek bireyi özgürleştireceğini iddiasında, ikinci aşamada,  sözde  kurduğu  proleter diktatörlüğünde proleterleri köleleştirir.

Son aşamada, sosyalizm, ürünlerle ilgili emir komuta zinciri ile kaçınılmaz şekilde tüketicileri de köleleştirir. Çünkü neyi tüketmeleri gerektiği, üretimin emir komuta altına alındığı daha ilk aşamada belirlenmiştir.

Çünkü sosyalizm,  yaratıcı zekâların, işçilerin ve tüketicilerin, “Kendi bilgilerini, temel haklara riayet kaydıyla, kendi bildikleri gibi kullanabilmek” hakkını, onların elinden alır, yani özgürlüklerini…

Bunun böyle olmayacağını, sosyalizmin anlamının bu olmadığını söyleyecek olanlar, ya sosyalizmin tanımını veya sonuçlarını yanlışlayabilmelidirler. Eğer sosyalizm üretim araçlarının kolektifleştirilmesi anlamına geliyorsa, bunun sonucunun özgürlük olamayacağı ve uygulandığı her yerde de özgürlüğü ortadan kaldırdığı ortadadır.

Kendilerini özgürlük kahramanı olarak tanıtan Afrikalı liderlerin tamamının  neden vahşi diktatörler olduklarını merak ediyorsanız, ülkeleri için uygun gördükleri ideoljinin ne olduğuna bir göz atmanızı hararetle öneririm.

Bir zehrin tabiatını niyetinizin iyiliğiyle değiştiremezsiniz. Bir silahı ağzınıza soktuğunuzda, tetiği çekerseniz, hep aynı sonuca ulaşırsınız: Ölürsünüz.  Ve sosyalizm, üzerine şeker yazılmış bir tüfekten başka bir şey değildir.

 
Toplam blog
: 153
: 503
Kayıt tarihi
: 11.02.11
 
 

Eczacıyım, memlekete meraklıyım.....