- Kategori
- Dilbilim
Sözcüklere kıymayın efendiler!

Sözcükler, her yerde aynı anlamı vermez...
Sözcükler, toplumun ortak malıdır; birey, bunları dilediği gibi, dil dizgesi içinde kullanabilir.
Birey, konuşmalarında/ yazılarında sözcüklere kendince anlamlar da yükleyebilir. Bu anlamlar, bazen yerinde olmaz, orada sırıtabilir; dil ve anlatım yanlışı dediğimiz yanlışlar ortaya çıkar. Bu bakımdan, "dileği gibi kullanma", sözcükleri hoyratça kullanma değildir.
*****
Sözcük dağarcığı birkaç yolla genişler/ zenginleşir.
Bu yollardan biri de sözcük türetmedir. Ek-kök ilişkisinden yararlanarak yeni sözcükler türetilir.
Kullandığımız sözcükleri kimin bulduğunu her zaman bilme olanağı var mı?
Yok!
Ama ben, “sözcük” sözcüğünü kimin türettiğini/ bulduğunu biliyorum:
“Sözcük”ü 1958 yılında Melih Cevdet Anday bir yazısında kullandı; Anday’la dalga geçildi.
Ama sözcük, bugün hepimizin!
Tepe tepe kullanıyoruz!
****
Ben de severim sözcükleri...
Salah Birsel’in dediği gibi severim:
“Onları ağzıma alır, eritir, onlara takla attırırım; öylesine severim sözcükleri...”
Salah Birsel, sevgisini, sözcüklere hakkını vererek kullandı; sevgisini böyle gösterdi.
Ben de, sözcükleri yerinde kullanmayı, sözcüklerin “birleştirici” yanının/ yanlarının öne çıkarılmasını düşünür, savunurum.
*****
Gel gör ki, kimi sözcükler, “gizli amaçlar” için kullanıldığı için, çoğu kez kitleler kandırılıyor/ uyutuluyor.
Zamanla “aşınama”ya uğrayan sözcük, taşıdığı o güzelim anlamını yitirir; hoş olmayan durumları anlatır olur.
O güzelim “devrim” sözcüğü, yakışmayan ağızlarda, uygun olmayan durumlarda/ olaylarda kullanıla kullanıla aşındı; özünden uzaklaştırıldı.
“Barış” sözcüğü de “aşınma süreci”ne çoktan girdi.
Bir sıcaklık, sevecenlik, aynı ortamı paylaşma anlamı vardır “barış” sözcüğünde.
Gel gör ki, “barış” sözcüğünü bayrak yapanlar, “savaş” çıkaranlar; “savaş” çığlıkları atanlar.
Meydanı bol bulmuş, at oynatıyorlar.
Barış, içi boşaltılmış bir sözcük olarak ağızlarda sakız.
Çiğneyin beyler, çiğneyin!
Siz de biliyorsunuz ki, her çiğnenen, çiğnemenin şiddetine/ süresine göre, zamanla küçülür; özelliğini yitirir.
Çiğnenen ya mideye gider ya da ağızdan sıkan sert bir “puf”lama ile dışarı atılır.
*****
Sözcükler, yakışan ağızlarda/ durumlarda/ olaylarda değerini korur, etkili olur.
Blog'da da görüyorum, sözcükler, kavramlar saldırıya uğruyor; sözcükler, sözcüklerle aşağılanıyor.
Bir toplumun dirilişini, yoktan var edişini simgeleyen nitelemelere "öfke" neden?
"Öfke"yi gemlemesen, sözcükleri "havadan gelen para" gibi bozdur bozdur harcarsan, sözcüksüz kalırsın!
*****
Uluorta kullanılan, içi boşaltılan, ilgisiz “şey”lerle doldurulan sözcükler, kurumuş ağaç misalidir.
Yapraksız!
Cansız!
Çağrıştırdıkları olumsuz!
Odun olacak, yakılacak günü bekleyen!
Sözcükleri “odun”laştırmayın, sözcüklere kıymayın efendiler!