- Kategori
- Mizah
Spot ışığa yakalanmak.

www.i68.photobucket.com adresinden alınmıştır.
Hapishane konulu filmlerde hapishaneden kaçış sahnesinde, kocaman bir spot ışık kahramanın çevresinde dolanır durur. Hayatta bazı anlar vardır ki o kocaman spot ışık gelir ve tam sizin üzerinizde durur.
Okul müdüründen ne kadar teknik direktör olursa o kadar teknik direktörümüz olan şahsı muhterem orta yuvarlakta hepimize görev yerimizi söylüyordu. Sıra bana geldiğinde “seeen evet seeen” diyerek, senleri gevrekleştirip, çarpım tablosundan soru sorulan ilkokul çocuğunun süre kazanmak için soruyu tekrar etmesi gibi bayat bir taktiğin benzeri ile süre kazanmaya çalışıyordu. Yeterli sürede bana okul takımında bir yer bulamayan ne kadar teknik direktör olabilir okul müdürümüz beni, antrenman maçı yapacağımız, okulumuzun bulunduğu mahallenin bıçkın delikanlılarının takımına yerleştirdi. Mahalle takımı ile okul takımını rezil rüsvan etmek, sayısız gol atıp müdürümüzün al yanaklarını daha da al yapma hayallerim okul takımımızın kısa sürede attığı fark ile suya gömüldü. Farkın iyice açıldığı bir an, okulumuzun camından maçı izleyen bir arkadaşımız “Türkiye (şak şak şak alkış efekti ) Türkiye” diye tezahürat yaptı. Mahallenin bıçkın delikanlısı “Biz İngiltere miyiz ulan şerefsiz?” diye bağırınca bizim okulun camından sarkan arkadaş bu cümlenin sonundaki soru işaretine rağmen, cümle içindeki şerefsiz sözcüğünden bunun masum bir sorudan daha çok yenilecek olan dayağın bir göndermesi olduğunu anladı ve tüm saflığıyla “kardiş sen beni yanlış anladın kardiş” diye bağırdı. Arkadaşımız bir anda spot ışık altında kalmıştı ve spot ışığın sıcağı ile kardeş sözcüğü yerini kardiş sözcüğüne bırakmıştı. Mahalleli arkadaş “çıkışta görücem seni” demesine rağmen müdürümüzün araya girmesi ile beraber çıkışta beklenen buluşma gerçekleşmedi. Spot ışığın terlettiği arkadaşımız hayatına kaldığı yerden devam etti.
(Müdürümüz asıl maçın olduğu gün beni ilk yarının sonunda 1 dakika, ikinci yarının sonunda 1 dakika oynatarak, yan hakemin “sen ilk yarının sonunda oyna girmemiş miydin?” sorusuyla alay konusu olmama sebep olmuştu. İşte bu sebeple bu müdürümüz hafızamda benim için okul müdüründen ne kadar teknik direktör olur müdürümüz olarak kalmıştır.)
Mehmet Ali Erbil patentli bir espri çok hoşuma gitmişti. En yakın zamanda espriyi piyasaya sürmek için fırsat bekliyordum. Dershanedeki arkadaşımın kırmızı çizgili gömleğini görünce, işte an bu andır diyerek, “Serkan gömleğin çok güzelmiş, bunun erkekler için olanından var mı?” dedim ve esprinin etkisinin artması için gerekli olan kahkahayı yekten patlatıverdim. Serkan “Murat, gömlek babamın gömleği” dediğinde kendimi bir anda spot ışık altında buluverdim çünkü Serkan’ın babası ne yazık ki vefat etmişti. Serkan’ın gömleği ile aynı renk olmuş bir surat ile Serkan’dan özür diledim ve o da “nerden bilebilirdin ki” diyerek özürümü kabul etti ve hayat kaldığı yerden devam etti.
Bizim eve ziyarete gelen Mehmet’e giderken arabasına kadar eşlik ettim. Şantiye arabası sandığım arabayı görünce “Mehmet bu ne lan, tecavüzcü arabasıyla mı geziyorsun?” dedim. Mehmet “araba babamın arabası” dediğinde yine aynı spot ışık, yine kızaran bir surat ancak bu sefer kızarma sebebi farklıydı. Mehmet’in babası, çok şükür vefat etmemiş, hacca gitmiş muhterem bir amcamız. Adamın hacı babasının arabasına tecavüzcü arabası benzetmesi yapmak haliyle pek güzel olmadı. Özür dilendi, özür kabul edildi ve hayat yine kaldığı yerden devam etti.
(Arka camında dantel asılan, ince mor renk floresan takılan Murat 131 model arabalara pavyon arabası, Türk filmlerinde tecavüz sahnelerinde çok sık kullanıldığı için Murat 131 veya Renault Toros model arabalara tecavüzcü arabası derdik. Üniversite zamanında otostop çekerken bu arabalardan biri geçerse refleks olarak elimizi indirirdik)
Az tanıdığım teyzelerin evimize ziyarete geldiği bir gün, çıkış kapısına sadece birkaç adım kala aralık olan salon kapısından babaannemin radarına yakalandım ve babaannem “Murat bak kimler geldi, oğlum öpsene teyzenlerin elini” komutunu verdi. Özgürlüğüme kavuşmam için öpmek zorunda olduğum teyze ellerini en kısa zamanda öpmek için gözlerimi kaparım vazifemi yaparım edasında eğdim kafamı, başladım teyze ellerini öpmeye. Hiç bitmeyecek gibi gelen öpülesi eller artık sona yaklaşıyorken, bir el ısrarla geri çekiliyordu. Öpülmedik el bırakmamaya karalı olduğum için eli bir kere daha kendime çektiğimde bu sefer omzuma dokunan bir el ve elin sahibi kişinin “Yavrum o senin yaşıtın” demesi ile beraber kendimi kadınlar matinesinin ortasında spot ışık altında terliyorken buldum. Kaldığım yerden öpülmemiş elleri öpmeye devam ederek, teyzelerin gülme sesleri içinde odayı terk ettim.
Mahallede bahçe duvarının üstünde çekirdek çitleyerek yaptığımız sohbetlerin ayrı bir tadı vardı. Mahalle bakkalımız Hüseyin abi de sohbetlerimize katılır, güler eğlenirdik. Bir gün doğum tarihleri ile ilgili bir tartışmada Hüseyin abi “benim doğum tarihim belli değil” deyince, ben kendimi “abi sen fırlamasın o zaman” derken buldum. Mahalle arkadaşlarım koro halinde “ooooo” çekince, Hüseyin abinin gözleri benim için spot ışık oldu. Bir anda koro olma kararı veren mahalle arkadaşlarım olmasa Hüseyin abi söylediğim sözden belki bu kadar alınmayacaktı ama kendisi mahalleli korosunun çok pis gazına gelmişti ve küçük Emrah gibi çatılmış kaşlarla bana bakarak “bir daha gözüme gözükme” dedi. Hüseyin abi, bizim arkdaşlar koro olmasa sen bu şakadan alınmazdım demenin, küçük Emrah havalarına girmiş Hüseyin abiye etkisi olmayacağını bildiğim için, daha önce alışık olduğum çözüm yöntemini kullandım ve tahmin edeceğiniz üzere özür diledim. Olayın şokunu üzerinden atan ve fırlama sözünü kötü niyetli söylemediğime ikna ettiğim Hüseyin abi özrümü kabul etti ve hayata kaldığı yerden devam ettim.
Dershane çıkışında arkadaşım ve yeni tanıştığım arkadaşı ile yürürken, “abi biz sayısalı yapacaz diye göbeğimiz çatlıyor, bu öküzler sayısalı yapıyor, bir de kalan zamanda sözelin de hepsini yapıyor” dediğimde arkadaşım biraz önceki cümlede öküz diye andığım dershane birinciliğine oynayan arkadaşlardan bir tanesinin de yanımızda olduğunu söyledi. İçimden “kardeşim birisi alsın şu spot ışığı üstümden, bu ne ya, bütün potlar ben kırayım diyemi bekliyor” diye isyan ederek, arkadaştan özür dileyerek, özrümün kabul edilmesi ile hayata kaldığı yerden devam ettim.