- Kategori
- Siyaset
Statüko ya uyum sağlayacak ya da trajik biçimde veda edecek!

Türkiye çok gecikmiş bir biçimde yirmi birinci yüzyıla daha yeni yeni adımını atıyor.
12 Eylül 2010 Referandumu bir dönüm noktası oldu.
Bu arada Ergenekon Davası sürecinde yaşadıklarımız, ortaya çıkan belge ve bilgiler, yazılıp çizilenler, ses kayıtları bürokratik oligarşinin hareketsiz kalmasına yol açtı.Bu hareket daha doğrusu komplo kabiliyetini yitirdikçe devletin yapısı devlet-millet ilişkisi daha sağlıklı bir yapıya kavuşmaya başladı.
Türkiye’nin bürokratik oligarşiden demokratik kurumlara geçişine milletin verdiği Referandum desteği bu nedenle önemini giderek daha fazla anlayacağımız bir dönüm noktasıdır.
Türkiye ekonomisiyle, dış politikasıyla, demokratik kurumlarıyla geleceğe daha emin adımlara ilerleyerek önce bölgesinin sonra tüm dünyanın en gözde ve en etkin devletlerinden birisi olma yolunda en önemli adımları atabilmiştir.
Yeni dünyayı ve yeni Türkiye’yi anlayamayan kesimler elbette olacaktır.
Aslında yıllardır ellerinde bulundurdukları egemenlik gücünü kaybeden statükonun savunucularıdır bu yeni Türkiye’yi anlamazlıktan gelerek direnç gösteren.
Her şeyi konuşabildiğimiz özgür bir döneme adım attık.
Cumhuriyetin “Kuruluş felsefesi”ne doğru ilerliyoruz aslında.
Binlerce yıldır tüm dünyaya örnek bir hoşgörü ve birlikte yaşama örneğini göstermiş bir millet olarak yeniden bir ara kaybettiğimiz bu “büyük gönül medeniyeti”ne dönüşüyoruz aslında…
Yani kendi cebimizde kaybettiğimiz güneşi yeniden keşfediyoruz yavaş yavaş…
1930 lu yıllarda Avrupa’yı kasıp kavuran önce ırkçılık ve ardından soğuk savaş dengeleri elbette Türkiye’yi de derinden etkilemişti. Avrupa bu hastalıklarından kurtulurken ülkemizde statükonun efendileri türlü komplolarla estirdikleri hep bildik korku paranoyalarıyla demokratik yürüyüşümüzü hep kesintiye uğratmıştı.. Biz daha yeni yeni bu hastalıklı yapıyı konuşup Cumhuriyetimizin içini demokrasi ile doldurmaya başladık.
Evvelce atılan küçük adımların açtığı yolda şimdi çok daha büyük adımlar atıyoruz.
27 Nisan 2007 e-muhtırasına Hükümetin şapkayı alıp kaçmaması ve direnişi ardından yapılan seçimde mevcut hükümete %47lik destek, %47 oy alarak iktidar olan bu partiye açılan kapatma davası ve Ergenekon soruşturması ile ortaya dökülenler ve en son 12 Eylül 2010 Referandumunda Anayasa değişikliği oylaması adı altında aslında bütün bu sürecin de oylandığı referandumda %58lik bir onay Türkiye’nin önünü açtığı kadar demokrasi, hukuk devleti, çoğulcu, çağdaş bir Türkiye’yi savunanların elini güçlendirmiş oldu.
Millet lehine işleyen bu süreç egemenliği milletin eline geçirmesi yıllardır egemenliği elinde tutanların direnciyle karşılaşacaktır.
Statükonun savunucuları aslında kendi egemenliklerini kaybetmemek için uğraş veriyorlar. Ama öylesine açığa düştüler ki öylesine kötü bir pozisyondalar ki yenilmişlik psikolojisi bütün dengelerini alt üst etmiş durumda.
Hırçın ve ruh haline sahipler…
Bu nedenle doğru karar verme yeteneklerini kaybetmiş durumdalar.
Millete kucak açıp barışmak yeni Türkiye’den hak ettikleri hisseyi almak yerine herkesle yaka paça oluyorlar..Milletle kutuplaşıyorlar ve kendi kendilerini köşeye sıkıştırıp dışlıyorlar…
Cumhurbaşkanı Cumhuriyetimizin 87. yılı münasebetiyle Çankaya Köşkü’nde Resepsiyon veriyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu en eski partimiz, ana muhalefet partisi CHP ortada yok…
Birkaç gün önce Cumhuriyet Gazetesi’nin düzenlediği Resepsiyon’a CHP Genel Başkanı ile tam kadro katılmıştı oysa.
Askerler niçin katılmıyor peki?
Bazı illerde başörtülü davetliler gelince Cumhuriyet Resepsiyonunu neden terk ediyorlar?
Başkumandan Cumhurbaşkanı değil mi ki onu eşinin başörtüsünü bahane ederek protesto ediyorlar?
Türk Silahlı Kuvvetleri hiç kimsenin aile şirketi değil ki dilediği gibi hareket edip başına buyruk bir çerçeve çizsin kendine.
Cumhurbaşkanı, TSK'nın başkomutanıdır. O koltuk, Mustafa Kemal Atatürk'ten kalma bir makamı temsil ediyor. Şu an görev yapan bütün komutanlar, Cumhurbaşkanı'nın emri altındadır.
Milli Güvenlik Kurulu'nda , Yüksek Askerî Şûra'da vs. Cumhurbaşkanı'nın otoritesi altında vazife yapan komutanların Cumhuriyet'in 87. yılını kutlama söz konusu olduğunda programa gelmeme hakları bulunmamaktadır. Resepsiyona katılmamak sadece Sayın Abdullah Gül'e saygısızlık değil; Cumhuriyet'in asıl sahibi “cumhur”a da saygısızlıktır. TSK gibi arkasında yüzlerce senelik geleneği olan bir kurumun böyle bir yanlış içinde olması asla kabul edilemez...
CHP Gençlik Kolları CHP Genel Merkezinde bir sergi açtı geçen gün…Açılışı Genel Başkan Kılıçdaroğlu etrafa gülücükler dağıtarak yaptı…Sergini ismi “AKP Eziyetleri”…
CHP ‘nin sergisinde bir sürür karikatür var…Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayip Erdoğan, Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ve Fethullah Gülen Hocaefendi hakkında nefret, aşağılama, kutuplaşma, hakaret kokan asabı bozuk çizgiler….
Bu tip pespaye çizgilerin, hakaretlerin birkaç kişinin egolarını tatmin etse de CHP’ye nasıl zarar vereceğini parti yönetimi bilemiyorsa o parti bu topluma yabancılaşmış demektir.
Bu uzlaşmaz, empati yeteneğini kaybetmiş, hoşgörüden uzak, nefret dolu kafayla CHP iktidar yüzü falan göremez…
Çünkü bu yapı insanların kalbini kırmakla kalmıyor evrensel hukukta suç sayılan “ayırımcılık” ve “nefret” suçu gibi iki büyük hatayı kurumsallaştırıyor.Bu mantıkla iflah olmaları mümkün değil.
Türkiye’nin üçüncü büyük partisi MHP de farksız bu açıdan bakıldığında.
Aynı mantık, aynı kavran ve söylemler MHP’ye de hakim olmuş durumda.
Medyanın amiral gemisi denilen Hürriyet Gazetesi’nin başyazarı, Basın Konseyi Başkanı Ortay Ekşi’nin yazdığına bakın…
Aynı Gazetenin bir başka yazarı Fatih Çekirge’nin Cumhurbaşkanımızın eşi hakkındaki yazısına bakın…
Yine Hürriyette yetişmiş duayen gazeteci denilen Emin Çölaşan’ın yazılarına bakın.
Sevgisizlik, saygısızlık, kutuplaşmayı teşvik, hakaret, alay, küçük görme bütün ahlak tanımlamalarında tasvip edilmeyen ne kadar özellik varsa sözler, yazılar bunlarla dolu…
Bunların hiçbir biçimde ülkeye, millete hatta kendi taraftarlarına dahi faydası yok…
Bu tarz düşünceyle, bu tarz davranışlarla, bu tarz siyasetle hiç kimse egemenlik gücünü koruyamaz…
Sadece kendi kendilerini devletten ve milletten dışlamış oluyorlar…
Yıllardır ellerinde bulundurdukları egemenlik gücünden trajik bir uzaklaşma, sahneden kopuş ve kötü bir finalle vedadır bu yaptıkları…
Yeni Türkiye’ye hiç kimsenin direnmesi ve Türkiye’yi ilerlediği yoldan geri döndürebilmesi mümkün değil artık….
Ya yeni Türkiye’yi anlayacak uyum sağlayacaklar ve birlikte yürüyecekler ya da birer birer trajik sonlarla veda edecekler…