Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Mart '08

 
Kategori
Eğitim
 

Şu insan

Şu insan
 

Bir Kutlu Doğum Haftası yaşadık. Hizmet ehli nice güzel insanın elinden, yüreğinden, gönlünden, alın terinden süzülen ne güzel programlar tertiplendi. İstifade edebildiysek ne mutlu ve ne kadar istifade edebildiysek o kadarına da ne mutlu.

Elimizden geldiğince içimizi dışımızı temizleme gayretiyle, ruhumuzla gark olmayı talep eden niyetimiz dahilinde, içine bürünmek istediğimiz tefekkür atmosferinde, ara sıra, sanki, bazı ürperti veya irkilişlerin de olduğu hayal meyâl vakîymiş gibi geldiği bir ara, bir anlık bir tefekkürün dilimin ucuna getirdiği bir ifadenin, yine birden, bir irkilişle, yazıya dönüşme neticesidir bu; klavyeye dökülenler...

Kendi çapımda, güyâ, öyle hamlederek, tefekkür diyebileceğim, belki, bâzı hadiselerin beni sevk ettiği bir düşünce sistemi de diyebileceğimiz, o andaki kavrayış veya gözümün önüne gelenlerle, haddimin ve gücümün sınırını aşan şekilde, insanlığın halini, sanki, bütününün gözümün önünde, yahut, hafıza ve havsalamda canlandığı bir belirli-belirsiz, kimi keyfî, kimî cismî hâlde müşahedemdeki hâliyle tecessüm ettiği şeklin sübût bulmuş olmasından mı, ne? Âdetâ, karşımda birisi varmış gibi, ânîden, dudaklarımdan, kulağıma sufle edilir gibi yarı açık, yarı kapalı sesle geldiğini intikal ettiğim:

"Şu insan ne garip!"

İfadesiyle, bir irkilişle kendime geldim diye söz konusu ettiğim bu irkilti hâletinin tesiriyle olacak, bu kabil basit bir hadise birden yazma inisiyatifine soktu beni...

İrkiltiye vesile; belki, beynimdeki aksülâmelin tedâi ettirdiği tecessümle, insana gariplik izafesine yer veren hayâlimdeki karşılıkta, içimde inkişâf eden bir hayret veya tuhaflık ifadesi olan kulağımdaki sesle ifadesini bulan yorum olmuştur.

Garip olabilirdim, insanları da gördüklerimle garip sayabilirdim. Fakat, şuur altım mı, ya da ne? Vehmim meselenin mahiyetine erişmeyebilir de... Ve bu arada bütün insanlığı ihâtaya müteveccih beynin fonksiyonunun küçücük gücünün aczi nisbetinde müşahedesi söz konusu bu ifade çerçevesinde ele dile alınmayacak derecede azîm bir insanlık tablosu; bu kelimenin, dilinde, şânına uygun şekil ve aksülâmel bulduğu bir ulvî kanaat önderinin kendine has ifadesiyle, İnsanlığın İftihâr Tablosu Efendimiz (SAV) Hazretlerinin varlığının fikrî ihatasının ötesine taşıp, fırlamasıyla, içimde hissettiğim bir tenzih nidâsıyla sırf o müntehâ varlığı, ruhî varlığının yüksek ufuklarında kelâma, dile alınmadan, semboluyla, şahsî mânevîsiyle üstümde hâmi olduğu itminânına girerek ve her şeyden onu tenzih ederek yine de, biz insanlara mahsus o garipliğin içinde müşahede ettiğim hâdiseleri saf dışı etmeden bu daireye girecek figürleriyle haletimi dillendirmek istedim ve bu figürlere atfen, insanı; "şu insan ne garp" ibâresiyle değil de "Şu İnsan" olarak ele alarak bir sergileyeyim dedim...

Ülkemdekiler daha küçük geldi bana. O garip dinozorun, bütün insanların içine ok gibi oturan fiilleriyle hâlâ dünyayı karıştırıp, allak bullak ettiği atmosferdeki mevcut kocabaşlarından başlayarak, bizde de olanlara o aynadan bakabiliriz diyerek, benim müşahede edip, dile getirebileceklerimden, dünya çapında göz önüne alabileceğimiz bu en çarpıcı örneği, bana göre, en başından yazıya bağlayayım diye düşündüm...

Şu anda dünyaya hükmeden bir Amerika var; hal-i hâzır başında (telâffuz ettiğim şekilde yazayım) Corc Buş var hâlâ dünyayı salvolayan... Durup dururken geldi, Irak’a girdi. Yanında İsrail gibi bir küçük piyonla sâdece Irağı değil bütün Ortadoğu’yu halletti. Eskiden, karşısında, tampon bölge komünist Rus şovmenleri vardı şimdi hiçbir mani yok desek de olur.

Üsâme Bin Lâdîn'i bilemiyorum. Gerçekten bir ona mı güç yetmiyor, yoksa, meselâ, Öcalan'ın öcü buraya kadar dedikleri benzeri, onun da sonunun bunlarca programlanmış olmasına mı Küllî İrade muradeylemiş? Bilemeyiz. Biz bize düşeni yapmakla mükellefiz...

Cenâbı Hak, bilemem, şer ehlinin elinden de hidâyete vesîle tecellîler vermeye gebe hâdiseleri mi murâd etmiş? İşimiz, istikbâlden ümitvâr olmak olduğuna göre, bunu ümit ve dua ediyoruz...

Artık bitti derken, eşi memendi görülmemiş bir şuursuzluk kombinezonu görünen şu, son; bir partinin, bir iktidarın değil, bir meclisin, bir milletin, hatta, bir devletin kaderinin, topu-topu onüç kişiye ipotekle, hakkında son kararın verilebileceği cirimsiz bir hadise dolayısıyla, kendi cirmi de sıfır olacak bir adamın, kendi kafasından, yek başına, böyle, akıbeti meçhul bir icraatta serbestlik sorumsuzluğuyla salahiyet sahibi sıfatıyla, hatta salahiyet budalası olarak ortalığı karıştırıp, allak bullak edebilmesine zemin ve fırsat verilmiş olabilmesi karşısında kafalar da allak bullak olmakta...

Kimin ne faydası var ve neticede kime ne oluyor?

Bu; bunu yapan şahıslara, yoksa, buna mâruz kalan coğrafyalardaki vatanlara mı, devletlere mi; top yekûn milletlerin fertlerine mi? Ki, bilmeseler de, devlet elden gidince, onları piyon olarak kullanıp, bunu yaptıranlar, bunu onların yanlarına mı bırakacaklar yâni? Tarih, böyle, nice Kerenski’ler kaydetmiştir...

Bakın, Saddâm ne oldu? Bu gün onu yok edenler, daha dün, Birleşik Arap Prensliklerine karşı kullanmışlardı...

Belki bir gün İsrail militanları da yok olacak... Bu gün, Amerikanın, Ortadoğu’daki aktif bir orta veya küçük boy karakolu! Filistin de dünyanın nazarını, petrolden üzerine çeken döğenek tahtası...

Bu hengâmede, bunları hafızasında tutmaya güyâ muhatap, acze düşen beynime bakıp, “bu terâzi bu sıkleti çekmez” vecîzesine sığınıp, işin içinden çıkma geldi içimden... Ve ben aslında bir not defterim kabilinden saydığım buraya şerh düştüğüm bu düşüncelerimi şayet okuyan olursa, siz saygıdeğer okuyan veya okuyanların bu sıkleti dengelemeye müheyyâ fikir, görüş ve aydınlatmalarına intizâren umum bir manzarayı, bu şekilde kestirebildiğimce müşahedelerinize arz ediyorum...

Sen, seni yaratamadığına göre, var sen kendi işine bak, Yaratan’ın işine karışma...

Senin sınırın, senin programlandığın daire dahilindedir...

Bu daire dahilinde, kâinat sana da bana da yeter, onu tüketmeye kimsenin ömrü yetmez, ve bu kâinata nasıl geldiysek, öyle de giderken, buradan bir şey de götüremeyeceğiz ki, iktisap kavgası yapalım. O halde bu kavga niye? Neyin kavgasını yapıyoruz? Sırf kendimizi bir müddet oyalamaya da bu kavga değer mi ki hayatımızı kavgayla, sevgisizlikle zehir ve ziyân edelim?

Her halde tek yapacağımız, misafiri olduğumuz, bizim için yaratılan bu düzende işin sırrı olan sevgi ve kardeşçe yaşama programını hayatımıza tatbik ederek saadetin yolunu bulmak, sulh ve sükûn içinde san’at aşk ve şevkiyle yaşayabilmeyi becerebilmemizdir herhâlde... O da, bizi de programlayan, yapan, Yaratan’ın okumak için yarattığı Kâinat Kitabı “Kitâb-ı Kebîr” ve Kur’an-ı Kerîm “Kitâb-ı Mûcîz”in okunup, idrâk ve çözümüyle ancak mümkündür derim...

Bu itibarla, insanın garipliğinden ziyâde, garip veya değil, ama bütün mahiyetiyle insandır insanı ilgilendiren ve mevzuûn adı da "şu İnsan" oldu....

Bu meyânda gerek bu düşündüklerim, gerek hayatın mânâ ve mahiyetini irdeleyen beynime dolan düşüncelerimi, ilhamıma ve yüreğimin diline düşen şî'rî mahiyette “Hayat ve Mânâ” başlığı altında dile getirmeye çalıştım...


Hayat Ve Mânâ

O olmasaydı âlem bulmazdı hayât ve mânâ
Lütf-i İlâhin sevgi timsâli o Gül-i Rânâ
Yaratman için benî âdemi ne ulvî sebep
Resûlullâhın kevnî vasfıyla hayâ ve edep
Rahmetullâhın olarak doğan İki Cihâna

Adı adınla yazılı olan hüccet Muhammet(SAV)
Ve âlemlere rahmet kıldığın o gülden demet
Ezel-ebedsin lâkîn Onunla Seni tanıttın
Kevnden zerreye nasiplenilen rahmet yarattın
Bu azîmeyi idrâkten ârî kılma yâ medet

Ey Yüce Rabbîm programında varmışım ben de
Olmasam hâşâ ot da olurdum hatta diken de
Taş da olsaydım Sana hamdolsun hem insanım yâ
Şükrü ödenmez sonsuz keremin hayat ve ihyâ
Diken de olsam seni bulurdum dalın gülünde

Hüccetten seni bilememenin nasipsizliği
Bir âdilik ki tek fârikası beşeriliği
Eşraf mahlûkat diye yarattın ne büyük nîmet
İmtihân için serbest bıraktın İlâhî hikmet
Kur’an ilmiyle ilm-el îmâna ilmin tebliği

Bütün mevcûdât sevk-i İlâhî Hakkı söylüyor
Hakk’ın yolunda hakkı görerek hakça yürüyor
Sense en kâmil Hakk’a muhatap akla sahipken
Kemâl ilmini Kant’da ararsın Kur’ân dururken
Seni illâ Marks ve Safestien mi büyülüyor

Olsun lâkin bak bu hürriyeti seninle her fert
Mutlak solusun sırf senin kadar tadarak fert-fert
O hayatını sen hayatını yaşayın mutlak
Demokrasi bu haysiyettedir paydalar ortak
Aynı vatanda ne bu sen ve ben ve bu kin nefret

Âleme ibret hakikatleri deşifre etmiş
Bak Resûlullah delillerini ilmen iletmiş
İlminde asla ne bir eksik var ne de bir sapma
Sakın ola ki hakikat varken bâtıla tapma
Aklı olana değil kâinat bir zerre yetmiş

Her zerre bir söz her dal kelime ağaç ve yaprak
Devâsâ kitap oku bak ne der hayatdâr toprak
Ve bir tercüme kelâm ilmiyle Kur’ân-ı Kerîm
Bir kısmı teslim bir kısmınınsa beyninde devrim
Sen mi yaptın ki devireceksin cehle saparak

Senin aklının işi mi ki bir zerreyi yapmak
Sonra da akıl işi midir bu zerreye tapmak
Kendi kendini sen mi yaptın ki ne tuhaf meyil
Aklınınkine bakarsın seni yapana değil
Ve hayatının akışı olur hep allak bullak

Bir seninkisi olsa gam değil bütün cemiyet
Kapkaranlık bir taassup üzre çeker eziyet
Sırf sen ne dersen odur muhakkak doğru olanı
Her bir ağıza sen vereceksin her sloganı
İnsan Hakları bu mu ve bu mu hak ve hamiyet

Heyhât bir Yüce Kat’ta sahîb-i salahiyet zât
Ne hak hukuka ne hakka bakar nefsiyle bizzat
Yetmiş milyonu bir hiç sayarak kin ve nefreti
Rehber ederek ortak edip şer muhalefeti
Millete karşı harb açmış sanki nefsî mârûzât

Ormanı kestin târûmâr olmuş çırılçıplakken
Bir zelzelede ortada kalmış sırılsıklamken
Yoktan var eden Rabb’i görmezsen ne göreceksin
Bil ki açılan bir çukura da sen gireceksin
Hakk’ı bulursan kurtulacaksın çıldıracakken

Gel bir olalım birden geldik hep ve döneceğiz
Neticede bir kader formunda hep öleceğiz
İdrâk edilip anlaşılmazsa olur öksüzlük
Ki bu ölümde programlanmış o ölümsüzlük
O ölüme biz ilmen varınca ölmeyeceğiz

İşte bu hikmet mânâ dilinde olursa maya
Kalplerimizde sebep olursa mâkes bulmaya
Bu maya ile hakikatleri ilmen idrâkle
İlm disiplini olan ahlâkî bir iksir ile
O mânâda nâs bulur gerçek bir hayat ve mânâ


Pendik; 23.03.2008

Mustafa Benkli

Hasetsiz, kinsiz, garazsız, savaşsız sevgi ve dostluğa açık, çağlayan gönüllerle muhabbet yaşayacağınız dostluklar içinde, nice güzel senelere saadetle erişme ve sevgiyle yaşama dilek, sevgi, muhabbet ve sayılarımla...

 
Toplam blog
: 9
: 723
Kayıt tarihi
: 06.01.07
 
 

Zağgiliyim; Erzurum'un Kargapazarı dağları eteğindeki bu ücrâ, çiçek yurdu, şirin mekânda Dünyâ'ya g..