Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

05 Haziran '09

 
Kategori
Öykü
 

Su ve çiçek

Eski zamanların birinde kırda kendi başına yaşayan bir çiçek varmış. Bu çiçek yalnız başına yaşarmış. Kış gelmiş yağmurlar yağmış. Bu çiçeğin yanında bir miktar su birikmiş. Bir tarafta güzel bir çiçek bir-iki karış ötesinde berrak bir su. Önce güzel çiçek bakmış suya. Hem, eğilip de bakmış. Kendini bile görmüş suyun içinde. Güzel çiçek bu berrak suya aşık olmuş. Aşık olmuş ama nasıl aşık.

O günden sonra etrafına güzel kokular saçmaya başlamış. Gelen arılara, bal almaya gelen böceklere hiç ama hiç yüz vermemiş. Üstüne kondurmamış bile onları. İşi gücü bir suya bakmak bir güneşe. Sabahtan akşama, akşamdan sabaha kadar işi hep buymuş.

Çiçek, böyle berrak bir suyu sevdiği için de mutluluktan uçar olmuş. Sevincini ve mutluluğunu yapraklarını açıp kapatarak belli etmeye başlamış.

Eeee su da taş değil ya, çiçeğin kendisine karşı olan duygularını o da anlamış. O da başlamış dalga dalga kıyıcıklarına vurmaya. Üstünden arılar bile uçurmaz, yanından karıncalar bile geçirmez olmuş. Bir karınca yaklaşacak olsa hemen dalgalanır kabarır, karıncanın üstüne üstüne gidermiş. Karıncayı oralara geldiğine pişman edermiş.

Bir süre sonra su da bu derin sevgisini aşk olarak bilmeye başlamış.

Gerçi aşkı çiçek daha iyi bilirmiş. Çok aşıkların elinde dolaşmış, göğüs ceplerinde gezmiş. Yaprakları kitap aralarında saklanmış. Birbirini seven gelinle damadın ellerinde terlemiş. Onun için o, aşkı daha iyi bilirmiş.

Bu sevgilerle bu aşklarla zamanlar geçmiş.

Çiçek bir gün “su da beni seviyor mu acaba” diye düşünmeye başlamış. Suyun üstüne doğru eğilerek yapraklarını bir açıp kapadıktan sonra var gücüyle bağırmış:

-Ey su seni çok seviyorum.

Su da hafifçe sağa sola dalgalandıktan sonra:

-Ey güzel çiçek ben de seni seviyorum, ben de seni senden çok seviyorum demiş.

Su ve çiçek her sabah gün doğuşunda bakışırlar, selamlaşırlar ve birbirlerine “seni seviyorum” derlermiş.

Aradan günler zamanlar geçmiş. Sadece “seni seviyorum” demek yetmez olmuş onlara.

Gün gelmiş, çiçek eskisi gibi etrafına kokular saçamaz olmuş. Yapraklarını her gün açıp kapayamaz olmuş. Güçten kuvvetten de düşmeye başlamış. Sonunda bir gün hastalanarak yataklara düşmüş. Hasta haliyle gene suya seslenmiş:

-Seni seviyorum” demiş.

Su da gene eskisi gibi cevap vermiş:

-Biliyorsun ben de seni seviyorum, demiş.

Daha sonraları çiçek solmaya, sararmaya başlamış. Su da sevdiği çiçeğinin başında beklemeye başlamış. Çiçek tekrar suya dönerek:

- Seni gerçekten çok sevdim, tüm yaşamım boyunca sevdim” demiş.

Daha fazla dayanamayan su damla damla ağlamaya başlamış.

Su hemen gidip çevrenin en ünlü doktorunu çağırmış. Çiçeği muayene ettirmiş. Doktor çiçeği güzelce muayene ettikten sonra suya dönerek:

-Artık yapabileceğimiz bir şey kalmamış, çiçeğin çok az bir ömrü kalmış, bu gün mü desem yarın mı desem…

Su, doktora bir şeyler yapması için yalvarmış. Ama yapılacak bir pek bir şey de kalmamış.

Su, doktora çiçeğin hastalığının ne olduğunu sormuş. Doktor da:

-Çiçeğin herhangi bir hastalığı yok. Bu güzel çiçek sadece susuz kalmış, ölümü onun yüzündendir, demiş.

Su sonunda anlamış ki; sevilen insana sadece “seni seviyorum” demek yetmiyor.

Sararıp solan güzelim çiçek sonunda suyun içine yıkılmış. Daha aşkı bitmeden kendisi bitmiş.

Göçüp gitmiş bu dünyadan, geçip gitmiş.

Haaa, demek kiii..!

 
Toplam blog
: 165
: 646
Kayıt tarihi
: 16.02.09
 
 

Recai Şahin: 1941 yılında Fethiye- İncirköy'de doğdum. İlkokul köyümde, ortaokulu Fethiye'de okud..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara