- Kategori
- Eğitim
Suç unsurunun Etik çözümü

"Suça ve suçluya etik katmak lazım."
Son günlerde haber bültenleri ve gazetelerde çıkan haberler, suç konusunu daha çok ciddiye almamız, farklı ve radikal çözümler üretmemiz gerektiğini bir kez daha bize hatırlattı. Her gün bir yenisini duyduğumuz, bazen de insanlık dışı diye nitelendirdiğimiz suçları duyuyoruz. Akabinde suçluların yakalandığını duyduğumuzda, dolayısı ile cezasını çekecek dendiğinde vicdanımız biraz rahatlıyor. Buna rağmen bu ceza mekanizması bizi rahatlatmıyor. Çünkü biz hala evimizde rahat uyuyamıyor ve çocuklarımız yanımızda değilken diken üzerindeyiz.Hayatımız hep birileri için endişelenmekle geçiyor.
Eskiden savaşta yaşlılara, kadınlara ve çocuklara dokunulmaz derlerdi. Yıllarca ülke olarak bu ilkemizle övünmüş ve gururlanmışızdır. Bu ilkeyi kuran, işleten bir kişi veya makam yok aslında. Bu durum insanımızın vicdanının zorunlu bir ilkesidir aslında. Bize göre yaratılışımızda, aciz olana zarar vermek yoktur. Günler geçti, savaş bitti. Ne oldu bu bizim vicdanımıza, neden susturduk yargıcımızı? Bu barış günlerinde savaşta yapmadıklarımızı yapmaya başladık. Artık bırakın yabancıları, kendi kadınlarımızı, yaşlılarımızı, çocuklarımızı öldürmeye başladık. Öldürmedikse de öldürmekten beter ettik. Huzurevlerinden, çocuk yuvalarından, okullardan suç haberleri gelmeye başladı.
İçimizdeki suç unsuru, en mukaddes değerlerimizi yok ediyor. Gazete arşivleri, sokağa çıkıp bir daha haber alınamayan veya sokağa bırakıldıktan sonra dönüp bakılmayan çocukların haberleri ile dolu.
Bir hocamız “Kendi varoluşu ile çelişik hareket eden tek varlık insandır.” derdi. Bu çelişki büyümeye başladı. Her geçen gün uzaklaşıyoruz kendimizden.
İnsan yaratılışı olan vicdanımızın sesini, tüm insanların altına imza atacakları “genel iyi” kavramını ve bu iyiyi kollayan etik anlayışını bastırmış durumdayız. Hatırlama, ortaya çıkarma zamanı çoktan geldi, geçiyor bile. Bu duruma radikal ama gerçekçi, günübirlik olmayan çözümler bulmanın zamanı geldi. Şiddete karşı şiddet, ateşe benzinle gitmek gibi bir durumdur. Bilinç oluşturulmadan bunun üstesinden gelmek imkansızdır.
Çağdaş eğitim sistemimiz, istenilen davranışa götürmek için cezanın yerini ödül ile değiştirmiştir. Yani, bireyde istenilen davranışı ortaya çıkarıp kalıcı hale getirmek için, olumsuzlukları görüp cezalandırmak yerine, daha çok olumluları görüp ödüllendirmenin daha uygun olacağı üzerinde durmuştur. Çünkü ceza mekanizması ortadan kaldırıldığında o davranışın geri gelme ihtimali daha yüksektir.
Eğitimcilerimizin dikkatine, ileriki yıllarda türlü sıkıntılara maruz kalan yaşlılarımızdan olmak istemiyorsanız, çocuklarınızı, torunlarınızı huzurlu bir ortamda bırakmak istiyorsanız mesleğinizin değerini bilin, çünkü kurtarıcı sizsiniz. Eğitim dediğimiz olgu genel bir kavram olmakla beraber kişiye etik öğretmeyi de kapsar.
Her davranışın akılcı temellerini atmak yerine, ahlaki değerlerle de bakılması gerektiği kabul edilmelidir. En gaddar ve kötü diye nitelendirdiğimiz kişilerin bile kimi zaman yardım ettiğini görmüş veya duymuşuzdur ki, bu aslında hiç de şaşılacak bir durum değildir. Bu kişinin özünün açığa vurumudur.
Çocuklarımızın hayatında etiğin ayrı bir yeri olmakla beraber icra ettikleri her işin etik boyutunu düşünmelerini sağlamamız gerekiyor. Her mesleğin etik anlayışı vardır. (Hemşirelik etiği, doktorluk etiği, öğretmenlik etiği v.b) Sadece bunlara dikkat çekmek önemlidir. Bunun yolu da çağdaş eğitimden geçer. Yani, kişinin her etik davranışı görülmesi, ödüllendirilmelidir ki kazanım haline gelince süreç kendiliğinden devam etsin.
Etik evrensel bir değer olup hiçbir zaman ve mekana göre değişmez. Söylenenler doğrultusunda radikal davranılıp, temelden gerekli değerler empoze edildikten sonra bu haberlerin biteceğini hepimiz göreceğiz.
Bunun imkansız olmadığını, Osmanlı döneminde pazar yerine kurulan altınların ahali tarafından sadece gerektiği kadar alınmasını örnek verebiliriz. Genel iyi kavramı ve gerekliliği ile ilgili kazanım oluştuktan sonra, yani kişi cezadan kaçmak için değil, iyiyi yapması gerektiğini düşününce sıkıntıları atlatmış olacağız. Bu konuda her fert, her kademe görevlidir. Bu kişilerin başında ebeveyn ve öğretmenler gelir. Herkesin özündeki iyiyi ortaya çıkarması gerektiğini düşünerek, bakış açısının güzel olanı görmeye şeklinde geliştirilmesi gerekir.
“ Cenneti ve cehennemi anlatmakla yükümlü din görevlilerinin bunu anlatırken cehennemin azabını anlatması gerekmekle beraber daha çok cennetin güzelliklerine zaman ayırmasının insanları daha çok motive edeceği düşüncesindeyim. Çünkü her acı söylem bu gerçek de olsa muhatabın menfaatine değilse söyleyeni de kendisine itici kılar.”