- Kategori
- Öykü
Suna gördüm deniz kenarında

Suna'nın ne zaman şurasına bir ağrı otursa...
Bakmayın şurası dediğime yahu
Her şurası kalp olacak değil ya canım!
Elleridir Suna'nın şurası.
O bilir; Ya kar yağacaktır şehre, ellerine kasvet parmaklarına ince bir sızı düşse ya da yola çıkmış birazdan posta kutusuna bırakılacak bir mektubun sancılı ağrısıdır o. Olur ya yaşlılar dizlerini ovuşturur tam o sırada üşüşmüştür haddinden fazla mavi olan gökyüzüne kara bulutlar...
Yağacak yağmuru anlatır o dizler.
Öyle birşeydi işte Suna'nın elleri.
Neyse ki aylardan haziran kar yağmazdı şehrine aklındaki kara bulutları gökyüzünde de görebiliyordu, posta kutusuna bırakılan mektubu da görebildiği gibi...
Suna'm...
Suna'm diyebilir miyim sana? İlk okulda öğrenmiştim iyelik ekleri sahiplik bildirir, iyelik ekleri doğru mu söylüyor...
Benim misin Suna'm? Oysa kalbin nerdedir, kimdedir asla bilinmez...
İhanet sokağına uğramaz amma hep çelişkiler caddesinde dolanırsın soluk sarı papatyalı entarin ile...
Pişmanlık semtine uğrarsın lakin, ancak yalnızlık aylarının son matem günün de içersin tek tek şiirleri.
Bilmez miyim...
Ah bilmez miyim...
Seni çapkın yürekli Şaire!
Herkesi sevebilecek kalbinin ılık fazla kızılımsı kanın hep kaynar birilerine...
En iyi ben bilirim belki de...
Sana yazdığım satırları zarfa koyduğum andan hemen sonra kusacağım satırları ahşap döşemelere...
İhanet mi ediyorum sana Suna'm?
Bir Şaire'ye... Ellerini kaybetmiş bir Şaire'ye yazarak ihanet mi ediyorum uzun ince beyaz tenli, eklemleri çukur gamzeli parmaklarına...
Yalnızlık ayının son matem günü yazıyorum sana
Geç oldu biliyorum Suna...
Bana ihanet etmediğini yalan söylemediğini anlamam geç oldu...
Yeni Geçmişin; Nizam
Hatice, anladı Suna'ın mektubu bitirdiğini...
Kırdı belini zayıf saman kağıdının sanki incinecekmiş gibi bir tavır ile geri koydu haddinden fazla mavi zarfa.
- Nereye bırakayım zarfı?
Suna soruyu işitmedi bile gözleri büyük salonun üzerine bulut misali serili kiliminin en şekilsiz kısmına gözlerini dikmiş son satırı da kusmuş mudur ahşap satırlara diye düşünüyordu...
Parmaklarının...
Olmayan parmaklarının...
İnce sızısı yine haklı çıkarmıştı onu...
Mektup vardı Suna'ya
Geç kalınmış bir mektup...