- Kategori
- Edebiyat
Süreyya Akçay Şiiri
SÜREYYA GÜVEN’İN ŞİİRİ·
İlk kitabı Sel Düğümleri’nden bilirim, has şiirin yolcusudur Süreyya Güven. Doğru bilmişim, Ten Nadası’yla hak verdim kendime.
Kendini ve yazdığı ilk şiirleri iyice demledikten sonra Sel Düğümleri’yle gün yüzüne çıkmaya karar veren Süreyya Güven, Ten Nadası’ndaki şiirlerinin gösterdiği gelişmeye baktığımızda şiiri çabuk kavradığını, doğru yürüdüğünü, hızlı yol aldığını görüyoruz.
Çağdaş şiirin biçimini özümsemiş, eksilterek örüyor şiirini; görünen ekonomik biçimin ardına saklıyor görünmeyen estetik büyüklüğü. Özcesi, şiirin buzdağı benzetmesi onun da şiirini imliyor.
Yalnızca övgü ya da kayırma olarak algılanma tehlikesine karşıdır bu tümcem; iyi şiir kendini anlatır zaten. “Bu bahar…”la “geçen yüzyıl”(s.9)ın bağını beş “şiir dizeyle” anlamlandırmış. “Bu bahar/ erimez karlar/ çatlamaz nehir/ taşkın düşlerim/ geçen yüzyıldan/…” “İhlal ettiği yasakları öpüyor” Ten Nadası. Derin sürüyor nadasını. “Yıllar sonrasına saklıyor köklerini”(s.11).
Şiirin şiir olmaklığını sağlayan doğallık, özgürlük, yoğunluk ve yalınlık gibi sunuma dair diğer nitelik değerlerini ve dengelerini gözetmeye çalışmış. Bu çabası da iyi. Şiire dair bir başka bilinç.
Bazı şiirlerindeki estetik kaygılı zorlamalara karşın genel olarak doğallığı seçmiş. En çok söylemindeki dizginsiz içtenliği sevdim. Şiirleri genellikle yoğun. Oysa yalınlık ve yoğunluk dengesi zıtların birliğince kotarılmalıydı. Ancak yine bazı şiirlerinde bu denge kaçmış. Örneğin damat kanlı başlıklı şiiri dengesiz güzel. Biçim ve yoğunluk, estetik ve sanat bağlamında egemen şiir anlayışının beğenisine ses verebilir: “inan bu sevinç sancı/ derisini soyup ağacı/ çıplak sulara/…/ pamuk küsbesine yabancı/ sesizilik mahçup sözden/ tez gelin dağ-mat kanlı.”(s.50) Çifte anlam taşıyan son sözcük içeriğe dair zayıf bir katkı sağlasa da şiiri postmodernitenin hegemonyasından kurtarıyor. Bu biçem geliştirilerek çok daha sağlam ve sağlıklı şiire ulaşılabilir.
Nitekim birçok şiirinde önemli dengelerden biri, yani biçim/içerik bağlamının nabzını tutmayı başarmış. Öyle olunca çok değerli şiirler oturmuş kitaba. Şiirin bu niteliği aynı zamanda onun vicdanını oluşturur. Sanat literatürünün yüzyıllardır tartıştığı bir konudur bu. Oysa yaşadığımız dünya ve verili koşullar tartışmasız kötüdür. Sermaye; devletleri, hükümetleri, orduları kirletmiştir. Dünya kanıyor, kan sızıyor her bir yanından ve kan kokuyor. İnsanlık değilse bile insan çürümüştür, pis kokuyor. Böylesine yabanıl bir gerçekliğin orta yerinde şair, yazar v.b sanatçı olmak, sanatın onurlu duruşundan, etiğe ve vicdana dair yapılanmasından kaçınmamak/ kaçmamak önemlidir. Çünkü sanatın meşruiyeti bu özelliğiyle ilgilidir. Kendinden öte olanın içine giremeyen alıcı için ötedir o, hatta “hiçbirşey”dir. Yalnızca alıcı için değil, yaşam ve zaman için de… Hiçbir şey de hiçbirşeydir. Vicdanı da yoktur, ahlakı da. Bazen yazarın tek bir öyküsü, romanı, resmi, şiiri yeter sanatına etik ve vicdan katmaya. İşte Süreyya Güven’in şiirlerinden bir örnek: “Kumaşın kaç atlaslık/ kaç sınır dikilirse/ kandan arınır dünya.”(s.43) Onlar da şiirini meşru kılmaya yeter.
· TEN NADASI, Süreyya Güven, Sone Yay.,şiir, 2011