- Kategori
- Gündelik Yaşam
Süslü ve ışıklı bir Noel ağacı

Us kelimesinin akıl anlamına geldiğini ben sonradan öğrendim. Küçükken "sen şöyle uslu uslu otur" dedikleri zaman, sesini çıkarmadan, gürültü yapmadan, kimseyi rahatsız etmeden bir köşede öyle ot gibi sessiz ve hareketsiz kalmanın adı zannederdim usu...
Meğersem akıl demekmiş. Yani öğüt, "akıllı akıllı otur" anlamına geliyor.
Akıl dediğin durağan bir şey değil. Olmamalı da. O zaman ne işe yarar ki. Akıl, sürekli aksiyon halinde olmalı ki, yeni bir şey üretsin. Eskiyle aradaki farkı bulsun, yeniliğe uzansın.
İşte uslu uslu oturduğum günlerde bana yılbaşı kutlamalarının bizim kültürümüze ters düştüğünü söylemişlerdi. Hele çam ağacı kesmenin, ne kadar yanlış ve kötü bir şey olduğunu anlatmışlardı.
O zamanlar biz her söylenene inanıyorduk. Ya da ben öyleydim diyeyim de başkalarının günahına bari girmeyeyim. Şimdiki gençlerse kafalarına yatmayan bir şeye öyle kolay kolay inanmıyorlar.
Geçen yılın son günlerinde Can bir çam ağacı almak istediğinden bahsetti. Ben bir şekilde duymazdan geldim, öylece atlattık. Bir taraftan da ne diyebilirim, nasıl ikna edebilirim diye kendi kendime zihin jimnastiği yapıyorum.
"Oğlum, bu bizim kültürümüzde olmayan bir şey, Hıristiyan kültürüyle alakalı, Batı kökenli bir gelenek" desem, cümlenin içinde çocuğun anlayabileceği pek bir şey yok. Üstelik Hıristiyan kültürü, Batı kökeni gibi büyüklerin bile henüz tam olarak anlayıp algılayamadığı bir takım terimlerle çocuğun kafasını karıştırmak, kimilerinin dediği gibi, onun beynini yıkamak da istemedim.
Hani diyorlar ya, küçücük çocukların beynini dini motiflerle doldurmaya çalışmak, onun beynini yıkamak anlamına gelir, bırakın çocuk büyüsün, kendi inancını, kendi yaşama biçimini kendi seçsin, doğrusu ben de öyle düşünüyorum.
Bu yıl bir komşumuz, aldıkları bir çam ağacını çocuğu küçük bulduğu için büyüğünü alacaklarını, isterse küçük ağacı Can'a verebileceklerini söylemiş. Can dünden razı, durur mu hiç? Hemen kabul etmiş.
Şimdi evimizde bir çam ağacı var. Süslenmiş, ışıklandırılmış. Annesinin aldığı bir spreyle de Can durmadan ona kar yağdırıyor.
Benim fazla ilgi göstermeyişime, yaptıklarına sevinmeyişime ufak ufak bozuluyor farkındayım ama, ne diyeceğimi, ne yapacağımı da bilemiyorum. Annesi de diyor ki, neyse doğrusu açık açık ona söyle, konuş diyor.
Yılbaşlarında süslenen çam ağacıyla ilgili öyle doğru dürüst bir bilgim olmadığını o zaman farkettim. Hemen biraz ansiklopedi karıştırdım. Özetle şu bilgilere rastladım:
"Noel kutlamasının bir başka temel unsuru olan çam ağacının Yunan ve Roma pagan kültürlerindeki Attis tanrısına yönelik âyinden kaynaklandığı kabul edilmektedir. Bereket tanrısı Attis’in çam ağacında yeniden vücut bulduğuna inanılmakta, buna bağlı olarak çam ağacına bereket sembolü diye tapınılmaktaydı. Bir başka görüş ise Noel ağacının eski bir İskandinav efsanesine dayandığı yönündedir. Buna göre İskandinav tanrılarından Odin, dünyayı yarattıktan sonra kendini evrenin ağacı denilen ve hiç solmayan bir çam ağacına asmak suretiyle hikmet ve bilgiye dönüşmüştür. Söz konusu efsanede Odin’in kendini feda edişi hıristiyanlarca Îsâ’nın çarmıha gerilişine benzetilmiştir. Bir diğer anlayışa göre ise çam ağacı ile ağaca mum vb. objeler asmak suretiyle ışıklandırma geleneği antik Aryan inancındaki Yule festivalinden kaynaklanmaktadır. Çam ağacının ölümsüzlüğü temsil ettiğine, ağaca bağlanan mumların ise kötü ruhları ve cadıları kovmak için yakıldığına inanılırdı. 25 Aralık tarihine denk gelen Yule kutlaması, gündüzlerin kısa oldu?u İskandinav ülkelerinde yılın en kısa “gündüz”ünde yapılan bir pagan kutlamasıydı. Buna göre çam ağacı süslemesinin yanı sıra mum geleneği daha sonra hıristiyan Avrupa’ya geçmiş, farklı ışıklandırma yöntemleri başta Noel olmak üzere her türlü kutlamanın parçası haline gelmiştir. Ağaca asılan küçük ay, güneş ve yıldız süsleri de Bâbil tanrılarının simgeleri olup Hıristiyanlığa Yunan ve Roma yoluyla girerek günümüze kadar ulaşmıştır."
İnternette de Amerika'dan son bir haber: Noelsiz Noel ağacı olur mu?
"Şükran Günü’nün simgesi ne kadar hindi ise, İsa peygamberin doğum günü kabul edilen 25 Aralık’taki Noel’in simgesi de o kadar çam ağacı olmalı.
En azından Şükran Günü biter bitmez düğmeye basılmışçasına binaların, iş yerlerinin girişlerine, parklara ve evlere dikilen ağaçlar, bunu gösteriyor.
Rengarenk lambalarla, parıltılı takılarla süslenmiş bu ağaçlar, kokuları ve görüntüleriyle Noel’in gelişini müjdeliyor."
Parıltılı birtakım malzemelerle ve ışıklarla süslenmiş çam ağacının gerçek adı meğersem Noel ağacıymış. Noel zaten, Hz. Îsâ’nın doğum günü kutlamasına verilen ad. Noel baba da yine bu anlamda, Noel hediyelerini çocuklara ulaştıran bir efsane.
Hıristiyanlar için böylesine kutsal bir anlam ifade eden Noel'le ilgili çevrilen filmlerin sayısı belli değil. Her yılbaşına doğru bunlardan onlarcası televizyonlarımızda boy gösterir.
Yani sizin anlayacağınız ben çocuğumun kafasını bu yaşta dini figürlerle doldurup beynini yıkamak istemiyorum ama, rahat bırakmıyorlar ki. Birileri durmadan beyin yıkamaya devam ediyor.
Noel babanın bir efsane olduğu, aslında hediyelerin anneler babalar tarafından çocukların yatağına konduğunu herkes biliyor. Biliyor ama bunu büyüdüğünde anlıyor. Anlayınca bundan vazgeçiyor mu? Hayır, aynı şeyleri o da çocuklarına yapmaya devam ediyor. Yani bir kültür olarak, bir gelenek olarak, sonuçta bir alışkanlık olarak bu sürüp gidiyor.
Ayrıca işin ticari boyutu, kapitalist dünyanın gözünde dolar dolar şimşekler çaktırdığı için, yılbaşı hediyeleşme sistemi, bütün medyada, reklamlar yoluyla pompalanıp satışların artırılması yönünde gayretler sarfediliyor.
Öyle bir mutluluk çemberi ki, hediyelik eşyaları satanlar memnun, hediyeyi alanlar memnun, Hıristiyanlığın propogandasını yapmak isteyenler memnun, herkes hayatından memnun. Bu çarkın arasında birileri eziliyormuş, kültürleri yozlaşıyormuş, milli benliğinden kopuyormuş, kime ne?
Kaldı ki biz Batılılaşmayı tam olarak yerine oturtamadığımız için, "ne var bunda, ne güzel işte, adamlar güzel bir âdet oluşturmuşlar, herkes gülüyor, eğleniyor, neşeleniyor, çocuklar seviniyor, yeni bir yıl da böylece kutlanmış oluyor" diyerek olup bitene ya arka çıkıyoruz, ya da seyirci kalıyoruz.
Bu yıl şansa bakın ki Kurban bayramı tam 31 Aralık'a denk geliyor. Akşama da yılbaşı var.
Dinlerarası diyaloğun ve Medeniyetler ittifakının gündemde olduğu şu günlerde, iki bayramı bir arada kutluyoruz diye sevinsek mi, yoksa Noel'in şaşaası arasında kaybolup giden bayramımıza üzülsek mi? Ya da bunları kafaya takmayıp rüzgar nerden esiyorsa ona göre sürüklensek mi?
Eğer onurlu ve omurgalı bir dik duruş sergilemeyi tavsiye edenler olursa, onlardan içi boş sloganlar yerine, somut olarak neler yapılabileceğinin örneklerini duymak istiyorum.