Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Temmuz '08

 
Kategori
Güncel
 

Susuz Yaz!

Susuz Yaz!
 

Susuzluk ve kuraklık denilince, çocukluğumun sokak arası anılarında yer alan halı yıkama ritüellerine gidiyor aklım. Komşu teyzelerin imece usulü evin önündeki kaldırım taşlarına serdikleri bol deterjanlı, kovalarca ya da hortumlarca suyu boca ederek, bütün bir kışın tozunu, kirini hatta sıkıntılarını yok etmek istercesine naylon fırçalarla aşındırdıkları halılar. Onlar halıları yeryüzünden silmek ister gibi fırçalarken, biz de ya bir hortumu kapmış ya da boyumuzdan büyük kovaları taşımaya çalışarak; çıplak ayaklarımızla köpük denizinde çığlık çığlığa dökerdik suları. Annelerimiz halıları akça pakça ettikleri için yorgun ama mutlu, biz de bol su ve köpük deryasında kendimizi kaybettiğimiz için çıldırasıya eğlenmiş bitirirdik koca günü. Evet, bir gün böyle geçer ve hiç aklımıza gelmezdi ne kadar da çok su harcadığımız. Ancak ay sonunda babalarımızın önüne fatura olarak geldiğinde onlar bir iki söylenirdi belki.

Geçtiğimiz yıl barajlarda birkaç aylık su kaldığı haberleri yayıldığı, çok sıcak bir yaz geçirme ihtimalinin gündeme geldiği ilk günlerde, bu halı yıkama ritüelleri yasaklandı ilk olarak. Belediyeler bol su harcandığı ilk göze batan kapı önü halı yıkamalarına diktiler gözlerini, çarşaf çarşaf bildiriler düzenlediler. ‘Halılarınızı hortumla yıkamayın, halı yıkama makinesiyle yıkayın veya silin. Arabanızı hortumla yıkamayın. Mümkünse kuyu suyuyla yıkayın. Kovaya koyduğunuz suyla yıkayın veya silin. Banyo yaparken, traş olurken, diş fırçalarken ve abdest alırken boşa su akıtmayın. Çamaşır ve bulaşık makinesini tam dolduktan sonra yıkayın.’

Ne kadar uyuldu bu bildirilere, ne kadar az su harcandı bilinmez ama harcadığımız her damla suya dikkat etmemiz gereken günlerde yaşadığımız kesin aslında. Çocukluğumuzun birçok güzelliği gibi gerilerde kalan, yok olan birer anıya dönüşüyor her şey. Tüketmenin dayanılmaz hafifliği ile her güzelliği birer birer yok ediyoruz çünkü. Barajlarca suyun yok olmaya başlaması, küresel ısınma, delinen ozon tabakası derken, önce birey sonra toplum olarak dikkat etmemiz gereken binlerce ayrıntı var ama insanoğlunun her şeyi sonsuz sanan doyumsuz yapısı buna müsaade etmiyor maalesef. Gözümüzle görmemiz, eksik kalmamız, azalmamız gerekiyor harekete geçebilmek için. Gazetelerde kurumuş bir baraj fotoğrafı gözümüze sokulmalı, televizyonda bir muhabir elinde mikrofon bas bas bağırmalı, susuz kalıyoruz diye. O zaman anlıyoruz biraz, bu ülke kuraklık riskinin dibine vurmuş.

O zaman Ayşe teyze halısını yıkamasın, Ahmet bey traş olurken suyu boşa akıtmasın deyiveriyor belediyeler. Böylece susuzluk azalacak sanıyorlar, kuraklığın önüne geçilecek. Peki, purosunu tüttürürken hangi ormanı yok edip yerine fabrika, hotel kurayım diyen Tahsin Bey’e, rant uğruna kurutulan toprakların her bir santimini gözünü kırpmadan satan belediye yetkilisi Murat Bey’e kim ne diyecek? Halını yıkama, suyu akıtma, paranı peşin öde suyunu ona göre harca diyerek, bu kuraklık diliminde küçük bir paya sahip olanlara yükleniliyor. Peki, büyük pay sahiplerine, toprağı kurutarak, ağaçları keserek, fabrikalarının dumanını umarsızca tüttürerek doğayı mahvedenlere ne demeli?

 
Toplam blog
: 47
: 1945
Kayıt tarihi
: 04.08.07
 
 

Eskişehir'de yaşıyorum. Kısa hikayeler yazıyorum. Bir oğlum var.   ..