- Kategori
- Ben Bildiriyorum
Şuursuzca alkışlama nereye kadar gider ?

.
Alkış bir ihtiyaçtır.
Duygusal bir yoğunluğun da fiziki ifadesidir aslında.
İçinizden gelirse alkışlar gelmezse alkışlamazsınız.
Bir tiyatro gösterisinin sonunda, perde kapanmadan önce, ya da bir açılışta, bir davette…
Normal koşullarda hiç kimse ne zaman ne şekilde alkışlayacağımızı bize söylemez.
Söyleyemez.
Çünkü ne zaman alkışlayacağımıza biz karar veririz.
Televizyon kanallarında yayınlanan bazı programlarda yaşanan bir duruma dikkat çekmek istiyorum.
Sunucu ya da program yapımcısı önce birkaç cümle kuruyor. Sonra mikrofonu ya da söz hakkını program konuğuna veriyor.
O da bir iki cümle ile geçiştirdikten sonra, tüm gözler söz hakkının sunucuya geldiğine işaret ediyor.
Ancak sunucu üçüncü bir cümleyi söyleyebilecek fikri zerafete, mental kapasiteye, bilgi birikimine sahip olmadığından hemen can simidi niteliğindeki kelimeye saldırıyor :
Alkış !
Seyirci ise bazen isteyerek bazense zorunluluktan alkışlıyor.
İşte bu eylem, aslında bu noktada amacı dışında kullanıldığı gibi, ekran başındaki çoğu izleyici için de antipatik oluyor.
Sunucunun yetersizliğini kurtarma gayretinin bir ürünü olduğu her şekilde belli oluyor.
Sunucu sıkıştı :
Alkış.
Talk showcu sıkıştı :
Alkış.
Söyleyecek bir şey bulamadı :
Alkış.
Program kilitlendi.
Alkış.
Olmaz kardeşim.
Bıktık sizin yerli yersiz yaptığınız alkış anonslarınızdan.
Amacından saptırmayın bu güzel işi.
Bu noktalara taşınacağını ve bu boyutta yozlaşacağını bilseydi, Barış Manço bizleri bu işe hiç alıştırır mıydı ?
Seneler önce yayınlanan 7’ den 77’ye adlı programında minik yüreklere örneğin dişlerini her gün fırçalıyor musun ? sorusunu sorar, evet cevabı geldiğinde ise özgün bir şekilde izleyicilere döner o meşhur kelimeyi söylerdi :
Alkış !
Elbette ki râhmetlinin programı götürememek gibi bir sorunu asla yoktu.
Bilakis onun öyle söylemesiyle program renkleniyor, söyleşi yapılan minik çocuklarda mutlu oluyordu.
Yukarıdaki tabloda bugün gelinen son nokta ise şu; bugün artık seyirci de neredeyse ezberledi bu işi. Bazen kimsenin çağrı yapmasına gerek kalmadan bir bakıyorsunuz eyleme geçmiş bile…
Sabrın sonu ile