Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Mayıs '14

 
Kategori
Öykü
 

Suya düşen hayaller

Sırtındaki çantanın ağırlığından, boynunun damarları görünüyordu. Ama ne çantanın ağırlığı, ne de bir saatlik yol hiç dert değildi Selim için. O bunları beş yıldır alışıktı, nasıl olsa.

Şimdi insanın aklına karaışabilir, bu zamanda bu kadar uzun yoldan okula öğrenci mi gelir gider diye. Eğer Selim’in evi en yakın okula bu kadar uzakta, sadece altı evin olduğu ufacık bir mahalledeyse.

Kendi yağı ve tuzuyla kavrulan, içindeki şartlardan hiç şikayet etmeyen bir aile. Her gün sırtında taşıdığı çantanın ağırlığının farkında olmadan, ailesine karşı taşıdığı sorumluluğun hep farkında olan 5.sınıf öğrencisi Selim. Dersler iyi. Selim sınıfının en başarılı öğrencilerin arasındaki yerini çoktan almıştı bile. Ah bir de bilgisayarı olsaydı Selim’in. Hem dersleri daha iyi olur, hem de okuldan sonraki zamanı daha iyi geçmez miydi? Okulunda sınıfın ortak kullandığı birkaç bilgisayar vardı ama kısıtlamalar yeterince bilgisayarla haşır neşir olmasına engeldi Selim’in. Hem sınıf arkadaşlarının çoğunun evinde bilgisayar vardı.Herkes evde oynadığı oyunlardan, araba yarışlarından  bahsederken,Selim “Babam bana da alacak ama, bilgisayarların daha iyisi çıksın diye bekliyor” diye geçiştiriyordu hep. İşin aslı Selim’in babasının bırakın bilgisayar almayı, ayda bir şehre gidip evinin ihtiyaçlarını alacak parası bile olmazdı bazen. Yıllar önce geçirdiği bir kazada bir bacağını kaybetmişti babası. Yine de boş durmazdı. Baston yapar, şehre gidenlerle pazara gönderir, el emeğiyle ailenin geçimini sağlamaya çalışırdı. Annesi de hem evin düzenini sağlar, hem de babasına baston işinde yardım ederdi. Çok mutluydu Selim’in ailesi. Selim derslerini yaparken annesi de babası da hep yanı başında otururlardı. Okuma yazma bilmeseler bile. Ama Selim anne ve babasına yanı başında görmekten hem sevinç duyardı, hem de derslerini daha istekli çalışırdı. Derslerini çalışırken en güzel hayallerini kurardı Selim. Güzel bir ev yaptıracak, babasına en güzel tekerlekli sandalyeyi alacaktı. Günler gibi Selim’in hayalleri de akıp gidiyordu birer birer. Ama içinden atamadığı, annesi ve babasına da bir türlü söyleyemediği bir hayali vardı. Kendi evinde bir bilgisayarı olsun istiyordu. Son günlerde okula gelir giderken hep bunu düşünüyordu. Hatta bazı yağışlı günlerde elindeki şemsiyesini bile açmadan yürürdü uzun süre. Çünkü dalar giderdi uçsuz bucaksız hayallerine. İyi de nasıl söyleyecekti? Kime açacaktı bu içinde yanıp duran bilgisayar ateşini? Sabah kendini okula gönderirken cebine harçlık koyamayan zavallı annesiyle babasına böyle bir arzuyu açmak onları kahrederdi. Bunu çok iyi biliyordu Selim. Çaresiz anne ve babanın, cebine harçlık koyamadıkları oğullarından “ Bana bilgisayar alabilir misiniz?” diye bir soru duysalardı neler olurdu kim bilir? Bunun ne anlama geldiğini çok iyi bilen Selim,içindeki bilgisayar arzusunu da yine içine gömüyordu. Bir akşam şöyle geçirmişti içinden Selim: “ Benim güzel anneciğim, fedakar babacığım. Biliyorsunuz bizim iki koyunumuzdan başka servetimiz yok. Ama babam ayda 2-3 baston yapabiliyor. Yani durumumuz o kadar da kötü sayılmaz. Acaba iki koyunu satsak, bilgisayarın parasını öder mi? Borcumuz kalırsa babam baston parasıyla öder. İşte o zaman herkes gibi benim de bilgisayarım olur.” Evet, bu bir hayaldi. Selim bu hayalini kalbi gibi tertemiz ve bembeyaz bir sayfaya yazıp çantasına koymuştu. Kurulan bu hayalden, yazılan o tertemiz kağıttan anne ve babasının asla haberleri yoktu.

Yine yağışlı bir gündü. Yine elindeki eski şemsiyesini açmayı akıl edemeden bir süre yürümüştü Selim. Yolun yarısına vardığında ıslandığını fark etti. Islanıncaya kadar kafasında hep anne ve babası vardı.  Altından kalkamayacakları hiç bir yük yüklemediği anne ve babası. Bazen ayda birkaç kez az miktarda harçlık aldığı babası vardı. Derslerini çalışırken onun gözlerinin içine bakan zavallı annesi vardı aklında Selim’in. Tabi bir de içindeki bilgisayar hayali. İşte bunlar hiç bırakmamıştı Selim’in küçücük yüreğini. O sabah onlarla yürüyordu Selim,yağan yağmurda.

Selim elindeki eski şemsiyeyi açtığında yağmur şiddetini arttırmıştı. Selim’in yolu üzerinde küçük bir dere vardı. Yağmurlu günlerde zavallı annesi ve babasının yürekleri hep korkuyla irkilirdi. O gün yine tembihlemişlerdi Selim’i, dereden geçerken dikkat et diye. Selim dereye geldiğinde, dereden bulanık seller akGC? rdu. Selim okuluna gitmeliydi. Eve geri dönmek hiç aklına gelmedi. Zorla taşıdığı çantasını derenin karşı tarafına fırlatmıştı. Çantanın ardından kendi geçecekti. Bastığı taşın kaymasıyla bulanık sellere kapılıvermişti Selim. Sürükleniyordu ve  kurtulamıyordu bir türlü. Tıpkı hayalleri gibi.Sel onu 1 km kadar sürüklemiş, önlüğünün derenin kenarındaki bir çam köküne takılmasıyla oracıkta kalmıştı.Artık ne Selim vardı bu hayatta, ne de hayalleri. Zavallı Selim oracıkta ölmüştü. Yetkililer ve köylüler ertesi gün bulmuşlardı cesedini. Ailesi çok perişandı. Onu herkes gibi varlık içinde okutamadıkları için, cebine her gün harçlık koyamadıkları için kahrolup,gözyaşı döküyorlardı.

Aradan birkaç gün geçmişti. Annesi Selim’in çantasını kontrol ediyor,tuttuğu kalemleri tek tek öpüp ağlıyordu.Birden Selim’in hayalini yazdığı kağıda takılıverdi annesinin gözleri. Hemen mahalleden okuma yazma bilen birini bulup okuttular kağıdı. Selim’in bilgisayar istediğini işte o zaman öğrenmişlerdi. Selim bu hayalini aynı şekilde çok defa yazmış, yazdıklarını da hep çantasında saklamıştı.

Selim’in okul yolundaki derede sele kapılması ve hayallerini ailem üzülmesin diye saklaması basın yayın organlarına kadar duyulmuştu. Ve gazeteler bu durumu haber yapmışlardı.

Bu durumdan çok etkilenen bir bilgisayar firması, Selim’in Ailesini ziyarete gelir. Durumu yakından görüp,öğrenir yetkililer. Selim’in anne ve babası için güzel bir ev yaptırırlar. Ayrıca babasının bacağına protez ayak takılır. Ailenin her ihtiyacı karşılanır. Selim’in sele kapıldığı dereye de bir köprü yaptırır bilgisayar firması.

İşte, Selim hayatta iken ulaşılmaz bir hayal olan bilgisayar, öldükten sonra her şeyiyle ona koşuyordu. Şöyle haykırmıştı Selim’in babası: “Şimdi her şeyim var, ama canımdan çok sevdiğim oğlum yok!” Demek bazen hayaller çok geç kalıyor.Çünkü Selim hayallerini aile sevgisinin gerisine saklamıştı.Hep geriden gelecekti onun hayal ve istekleri.Hatta öldükten sonra… 

 
Toplam blog
: 17
: 433
Kayıt tarihi
: 23.02.14
 
 

Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Bölümü mezunuyum. 2013 yılında alan değişikliği yoluyla Türkç..