Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Şubat '08

 
Kategori
Deneme
 

Tabure

Tabure
 

Büyük alışveriş merkezinde dükkanlar birindeyim.Uluslararası, fiyakalı bir giyim markasının dükkanındayım.

Mağazada vitrinin duvarına sırtımı yasladığımda yumuşak, geniş, kare bir taburenin üstündeyim. Sağ ve solumda mağazanın kapıları var. İnsanları süzüyor, bir yandan da mağazayı inceliyorum mahmur gözlerimle. Omuzlarımda bir ağırlık zihnimde ise bir hareketlilik. Hareketli ve tempolu müziğin etkisinden olacak, insanlar mağazanın kapısından girip dışarı çıkana kadar çok enerjik ve mutlu gözüküyorlar. Yüzlerinde bir tebessüm var. Fakat sadece askıda duran örtülere karşı öyleler. Mümkün olduğunca az konuşuyorlar. Zaten kulaklarında onları meşgul eden ve o an ağızlarını kullanışsız hale getiren bir kulaklık var. İnsanlar o kadar mutsuz görünüyorlar ki aslında. Zaten çoğu suratlarını boyalarla örtmüş vaziyetteler.Sanki yüzlerindeki o ifadeyi kaybetmek, belki de normalde zorlanarak yaptıkları tebessüm etme işini kolaylaştırmak için boyuyorlar yüzlerini.

Karşımda iki geniş koridor, soldaki biraz daha geniş. Mağaza iki koridor ve arka tarafta soyunma odalarıyla beraber kasadan oluşuyor. Dükkan içinde müşterilerin oturabileceği tek yerin üstündeyim. Tek oturan olmamdan belki de biraz göz önünde olmamdan olacak insanlar kafalarını çevirip bana bakıyorlar. Bana bakanlarda önce bir duraksama daha sonra da bir ürkme görüyorum. Yadırgamamam gerektiğini biliyorum ve yadırgamıyorum da zaten. Çünkü ben de onlardan ürküyorum. Dükkan içerisinde soğuk bir hava esiyor ama o da bunu örtbas etmek için iyi saklanmış hoparlörlerden gelen sesle, dizaynıyla, tablolardan duvarlara kendini boyamaya çalışıyor. Her şey yapmacık duruyor. Kasiyer görevlisinin tebessümü, insanların ayak altına takoz koyarak uzatılmış boyları ve o boyalı yüzleri. Ben onları bu halde yadırgadığıma göre onların da beni yadırgamaları gayet normal değil mi? Dikkatimi çok fazla çeken bir şey var. Çok az sayıda erkek bulunan bu dükkanda bir reyon görevlisi dışında herkes kız arkadaşının boynuna, beline sarılmış şekilde. Ama boynuna sarıldığı kişi onunla ilgilenmek gibi derdi olmayan, mağazaya girdiği andan itibaren raflarda ve askılarda duran örtülere odaklanmış, alışveriş robotu şeklinde kurulmuş saat gibi. Görüntünün gözüme batması bir yana, aralarında gerçek bir duygu olduğunu zannetmesem de varlığını düşünerek, hoş olduğunu tahmin ettiğim, tatmadığım, daha uzun sürede tatmayı düşünmediğim o aşk duygusunu; bu şekilde rezilce harcamalarına ve bu şekle getirmelerine kızıyorum.

Bilmem doğru muyum yanlış mıyım. Zaten doğru olsun diye mi bir şeyler konuşuyor ve yazıyorum bilmiyorum. Sakalımı ovuşturuyor, dudaklarıma düşen bıyıklarımı hafif kenara çekiyor ve bir müddet başım ellerimin arasında bekliyorum.

Beraberimde yorgunluğum, sinirim, elimde çantam ve arkamda boyalar, takozlar, örtüler, iki koridor dolusu insan, dudaklarda yalan, gözlerde zina ve kalplerde mutsuzluk, efkarımla* dışarı çıkıyorum.

Ve şimdi avludaki güvercinler, şadırvandaki su sesi, kapıdaki hat, duvardaki çini, yanımdaki defterim, arkamdaki Eminönü, altımdaki mermer, ortamdaki sıcaklık ve kulaklarımdaki vapur düdükleri ile efkarımı arttırmak istiyorum...

* Efkar: Düşünceler, fikirler.

 
Toplam blog
: 5
: 299
Kayıt tarihi
: 06.02.08
 
 

1993 Antalya doğumluyum. 6 yıldır İstanbul'da yaşayan bir lise öğrencisiyim. OKS sınavımı başarıyl..