Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

02 Kasım '10

 
Kategori
Siyaset
 

Tansu Çiller dönerse (1): BDP ile olası ilişkiler

Tansu Çiller dönerse (1): BDP ile olası ilişkiler
 

Tansu Çiller dönerse BDP ile ilişkisi ne olur?


Çiller'e "Beyaz Kurdele Kampanyası Başlatınız" çağrımız az da olsa ses getirdi. Beğenilerini iletenler de oldu, hiç hoşlanmayanlar, hatta sinirlenenler de oldu. Her görüşe saygımız sonsuz. O, bizim davetimize hala bir yanıt vermiyor da olsa biz bir tahmin oyununa girişiyoruz. Tansu Çiller, 8 yıl aradan sonra siyasete dönerse günümüzün güncel konuları hakkında tutum ve davranışı nasıl şekillenir? - Biraz beyin fırtınası yapalım.

İddia: "Tansu Çiller, bugün başbakan olsa BDP'lileri yaka paça meclisten atar."

Yanıt: HAYIR.

1990'larda HADEP'lilerin ve PKK'nın Türkiye üzerindeki emelleri "Bağımsız Kürdistan" temeli üzerine kurulu idi. PKK en güçlü ve ses getirici eylemlerini bu dönemde gerçekleştiriyor, devlet de tüm görünen ve görünmeyen güçlerini PKK'yı zaafiyete uğratmak amacıyla seferber ediyordu.

HADEP, 1991'de SHP ile yapmış olduğu ittifak sonucu meclise girebilmişti. HADEP Diyarbakır milletvekilleri Hatip Dicle ve Leyla Zana milletvekili yemini yapmak üzere çıktıkları kürsüde kamuoyunun tepkisi ile karşılaşacak eylemlere imza attılar. Ve PKK'nın terör eylemleri ile derin devlet kaynaklı olduğu iddia edilen kimi başka suikast ve eylemler ibreyi HADEP'e ve ona meclis yolu açan SHP'ye çevirdi. SHP, kendi ittifak yaptığı partiyi savunamaz noktadaydı çünkü iktidar ortağı olduğu partinin milliyetçi kanadı bu konuda onu sıkıştırmaktaydı. O süreçte HADEP kapatıldı, milletvekillerinin dokunulmazlıkları düşürüldü. Devamı niteliğindeki parti yerel seçimlere katılmadı. O günlerden günümüze meclis lojmanlarından apar topar gözaltına alınan HADEP'li milletvekillerinin görüntüleri kaldı.

Bugün, Tansu Çiller'in siyasete dönmesini arzu eden bazı kesimler "Tarih tekerrürden ibarettir" ifadesine sarılarak olası II. Çiller döneminin 90'lardaki gibi davranacağı yanılgısına düşüyorlar. Gerçekçi olmakta fayda var. Bunun neden olmayacağını biraz maddelendirelim:

1. Bir kere 1990'lı yılların konjonktürü ile 2010'un konjonktürü çok farklı. Bugün 2 milyon insanın oyunu üstelik hiçbir siyasi parti ile ittifak yapmadan alan bir siyasi parti var. %10'luk Türkiye barajını kendi çabalarıyla yıkıp geçmişler. Bir çok belediye başkanlığı ellerinde. Dün defalarca kapatılmaları önem arz etmiyordu ama bugün iki milletvekilinin (Ahmet Türk / Aysel Tuğluk) vekilliğinin düşürülmesi liberal ve demokrat bir çok gazetecinin, aydının hatta siyasinin tepkisiyle karşılaşıyor. Ve dikkatinizi çekelim: Siyaseten yasaklanan ve milletvekilliği düşürülen bu iki isim aslında hiç de siyasetten ellerini ayaklarını çekmiş değiller, hala aktifler.

2. BDP'lilerin söylemleri "Bağımsız Kürdistan" söylemlerinden "Bir ve bütün Türkiye altında demokratikleşme" söylemlerine dönmüş durumda. Bunda 90'lardaki terör mücadelesinin, Abdullah Öcalan'ın Suriye'den çıkarılması ile başlayan ve Türkiye'ye teslim edilmesi ile sonlanan kovalama sürecinin ve AKP hükümetinin doğrusu ile yanlışı ile son açılım politikalarının etkisi yadsınamaz. Terör örgütü PKK'nın son liderinin bile "Bizim Türk Silahlı Kuvetlerini yenemeyeceğimiz ortadadır" açıklaması bütün bunları doğrular nitelikte.

3. Öte yandan 12 Eylül referandumu da göstermiştir ki, Habur görüntülerine ve hukuk siyasete göz göre göre alet edilmesine rağmen (Bu konuyu hukukun siyasetle ilişkisi adlı bir yazıda daha sonra detaylandıracağım) halkın %60'ına yakın kısmı açılım politikalarına alenen destek vermektedir. Halk; kör, önünü görmeyen, itişip kakışan bir kavgadansa bir umuda tutunmaktadır. 12 Eylül referandumu ayrıca siyasetin oturması gerektiği zemine oturarak militer etkiden uzaklaşması sonucunu da vermiştir bizlere.

4. Ve Çiller'in o yıllarda danışmanlığını yapanlar bugün demokratik açılım konusunda hükümete desteklerini her fırsatta dile getiren isimlerdir. Çiller, DYP Genel Başkanlığı'na geldiği gün Türkiye Cumhuriyeti'nin de başbakanı olmuştu. Olağanüstü hal, Çekiç Kuvvet uygulamalarının olduğu, enflasyonun %90, ekonominin bozuk yürüdüğü bir dönemdi. Dolayısıyla danışmanları, teorisyenleri, akıl hocaları, ekibi devletin o günkü konumunun devamı niteliğinde ona destek olmuşlardı. Dünya değişmiş, Türkiye de değişmiştir. Çiller'in bugünkü danışmanları, teorisyenleri ve akıl hocaları bugünün şartlarına göre kalem oynatacaklardır.

Hal bu iken Çiller'in 1990'larda DYP Genel Başkanlığı'na geldiğinde kucağında bulduğu "terörle mücadele" önceliğinin yerini bugün "demokratikleşme, sivil Anayasa, hak ve özgürlükler" önceliği almış olacaktır. O gün yaptığı o günün koşullarında doğruydu, ilk yapılması gerekendi, bedenlerden kan, anaların gözlerinden yaşlar akıyordu. Bugün yapacağı ise bugünün koşulları doğrultusunda daha fazla demokrasi çağrısıdır, çabalarıdır. Siyasete dönerse Çiller'in konjonktürü doğru okuyacak politikalar izleyeceğine inancım tam. Dolayısıyla ne Kürt kökenli vatandaşlar Susurluk ve Ergenekon oluşumlarını örnek göstererek bir tepki göstermeli ne de milliyetçi muhafazakar vatandaşlar "Çiller gelirse bunların kökünü aynı 90'lardaki gibi kazır" yanılgısına düşmelidir. Sorunlara önce halk olarak ne kadar gerçekçi yaklaşırsak çözüme de o kadar yakın buluruz kendimizi.

Yani başa dönecek olursak, Çiller'in bugün yapacağı BDP'lilerle diyalog zeminini aramak ve onları bir bütün Türkiye altında daha demokratik bir zemin üzerinde siyaset yapmaya çağırmaktır. Bunu yaparken elbette ki terör örgütü ile ya da onun uzantılarıyla anlaşmaya varacak değildir ancak 2 milyon oyun ne istediğini anlayacak politikalar geliştirmek temel hedefi olacaktır. BDP'lilerin de yapması gereken kendilerini asla kabul etmeyen / etmeyecek olan kesimlerle diyalog çabalarına girişmeleri ve kendilerini anlatmalarıdır. Onlar da kendilerine karşı gibi duran %90-%95'lik kısmın ne talep ettiğini anlayacak politikalar geliştirmelidirler. Terörle anılmaktan kendilerini bir an önce kurtarmalıdırlar. Bazı BDP'li milletvekilleri hala 90'lı yıllara takılıp kalmakta, "Çiller'den, Ağar'dan" hesap sorma çağrılarında bulunmaktalar. Devlet halkın talepleri doğrultusunda toprak bütünlüğünü sağlamaya ve varlığını korumaya yönelik topyekün verdiği bir mücadeleden dolayı kimseye hesap vermez. Ve unutulmamalıdır ki "Düz ovada siyaset" çağrısında bulunan, hesap sormak istedikleri Ağar olmuştur. O mücadelenin getiri ve götürülerini en iyi o mücadeleyi yapanlar bilmektedir çünkü.

Burada yazdıklarımız tahminlerden ve olası sonuçlarından ibarettir. Böyle olmayacağını ileri sürenler de olacaktır. Onlar da düşüncelerini özgürce paylaşabilirler. Yazı dizimizin 2. yazısı Tansu Çiller'in başörtüsüne olası bakışı üzerine olacak.

 
Toplam blog
: 78
: 1198
Kayıt tarihi
: 12.10.10
 
 

Alice'in harikalar diyarındaki cennet bahçesinden sesleniyorum sizlere. Burada önyargı, olur olma..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara