- Kategori
- Güncel
Tarladan ''üst düzey yöneticiliğe''

HACI TAHİR
Hacı Tahir, iyice sıcak bastırınca çalışmaya ara verdi.
Daha yapacak çok işi vardı; tarla sürülecek, yabani otlara zehir atılacaktı ama nasıl olsa sonra yapardı.
***
Kafası geçen akşam Çolaklar’ ın düğününde gördüğü bibisinin oğlu Şehmuz’a takılmıştı…
O ne çalımdı öyle!
Lacivert takımı çekmiş, nasıl da kasım, kasım kasılıyordu.
Hele oturup bacak, bacak üstüne atınca pantolon paçasının altından görünen beyaz çorap, sivri burun ayakkabı; iyice çatlatmıştı onu…
Onun nesi eksikti?
Boy ise boy, pos ise pos… Yakışıklılık desen, hiç geri kalmazdı.
Gençliğinde köy çeşmesinin önünden geçerken kızların yüreğini hoplatırdı…
***
Artık bıkmıştı bu rençperlikten; yıllardır babası, dedesi kaç nesildir uğraşıp duruyorlardı ama ne uzuyor, ne de kısalıyorlardı.
Tamam, geçimleri diğer köylülerine göre daha iyiydi ama köy kahvesine gittiğinde rençper Hacı Tahir’ di…
Oysa, bibisinin oğlu Şehmuz öyle miydi ya?
Kahvede nasıl da itibarı vardı… Herkes nasıl da ona saygı gösteriyordu…
Yok, bu böyle olmayacaktı… Kararını verdi, akşam karısı Sümeyye’ ye düşüncesini açacaktı…
***
Açtı da…
Sümeyye çok sevinmişti…
Kocasının neyi eksikti?
***
Hacı Tahir ertesi gün il başkanı emmioğlu Mehmet’in yanına gitti. Meramını anlattı.
O da hak verdi. Hem zaten koskoca imam hatip lisesini de bitirmişti…
Yalnız biraz bekleyecekti; önce Diyanet İşleri Başkanlığı’ na ataması yapılacak oradan da istediği devlet dairesine geçişi yapılacaktı…
***
Zaten işler artık böyle yürüyordu.
Önce Diyanet İşleri Başkanlığı’ na her sene binlerce insan alınıyor, sonra çeşitli devlet kurumlarına tayinleri çıkarılıyordu.
Diyanet İşleri Başkanlığı’ nda kimse kalmadığında ise, Maliye Bakanlığı’ ndan yeniden personel talebinde bulunuluyordu.
Bu böylece sürüp gidiyordu.
***
Hacı Tahir' inki de öyle oldu.
Önce Diyanet’ e tayini çıktı, oradan ver elini başka bakanlıkta alt bir kadro.
Oradan da başka bir kuruma ‘’üst düzey yönetici’’…
Artık o da bir ‘’ üst düzey yönetici’’ ydi.
***
Gitti hemen bir lacivert takım aldı.
Altına sivri burun bir ayakkabı,
Hay Allah, beyaz çorabı unutuyordu.
Artık o da tamamdı. Bir ‘’üst düzey yönetici’’ de bulunması gereken herşey tamamdı…
***
Hacı Tahir, bayram için köyüne gittiğinde onu köyün girişinde karşıladılar.
Nereden duymuşlardı?
Elini öpen, sarılan…
Kendisiyle gurur duymuştu.
***
Kahveye gitti,
Orada da bir saygı, bir iltifat…
***
Yanına bir genç yaklaştı?
Tanımamıştı…
- Amca, beni tanımadın mı?
Birine benzetiyordu ama,
- len yoksa…
- Kemal, ne ediyon len burda?
- Bayram için geldim amca. Ama artık kesin dönüş yaptım.
- Len hayırsız yeğenim, bir gittin ‘’okuycam’’ diye 10 sene oldu. Ne iş çevirdin len?
-Yok amca, gerçekten okul için oradaydım. Okul, master, doktora filan derken zaman geçti…
- Şimdi n’ edecen?
- Valla, yeni geldim iş bakacağım. Senin de büyük adam olduğunu duydum. Belki bana bir yardımın olur?
-(Hayta, küçükken rençperliği neyi beğenmezdi. Dur şunla biraz maytap geçeyim.)
- Biliyon, biz Ankara’ ya gidince tarla tapan işleri neyi kaldı. İstersen işin başına geç, yarı yarıya kazancı kırışalım.
- Amca, olur mu? hiç öyle şey. Benim ne haddime düşmüş, çiftçilik yapmak. Ben ne anlarım? Siz yıllarca bu işle uğraşmışsınız, emek vermişsiniz, araştırmışsınız, tecrübe edinmişsiniz. Hiç yapabilir miyim?
Hacı Tahir, sandalyesinde iyice bir geriye yaslandı. Bacak, bacak üstüne attı. Gözü beyaz çorabına ilişti, içinden tebessüm etti…
***
Şöyle bir düşündü, gerçekten de ne çok şey biliyordu…
Kendisiyle bir kez daha gurur duymuştu…