Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ağustos '09

 
Kategori
Blog
 

Tartışmayı unutarak tartışmak

Tartışmayı unutarak tartışmak
 

AYNI MI, FARKLI MI?


Tartışmayı bilmeyen, işi sulandıran, “öz”ü gözden uzak tutan bir toplumuz.

Huyumuz kurusun!

Elbette farklı açılardan bakacağız “sorun”a, “olay”a; karşıtlıklar olacak.

Bundan doğal ne var?

Her söylenene alkış mı tutacağız?

Her söylenene alkış tutan, kafa sallayan bir toplumdan hayır gelir mi?

Söyleyecek sözü olan çıkar ortaya.

Söylenene katılır, katkıda bulunur ya da inandırıcı bir biçimde karşı çıkarız.

Olur biter!


Tartışmada “ne”yin öne çıktığı ya da öne çıkarıldığı önemli.

Ama “yan yol”lara sapmakta üstümüze yoktur.

Cepheleşme, ilk/ daimi durağımız; cemaatleşme son limanımız oluyor.

Demir atıyoruz bir yere!

*****

Bırakın siyasal tartışmalarda bilmem ne yarışını!

Asıl konumunu, yönlendiriciliğini, kılavuzluğunu unutarak, balıklama siyasilerin alanına dalanlara bakalım:

Livaneli’nin “Özgürlük” şarkısını bir ticari kuruluşa satması mı eleştirilmeli, yoksa siyasal konulara balıkla dalması mı?

Bana göre ikincisi.

Birincisini “emek”i pazarlama olarak görür; eleştiri konusu yapılmasını doğru bulmam. Eğer, doğru bulursak, “bizden olmayan”lardan alışveriş yapmamayı

da savunmuş olur; verilen hizmette “kalite”, “yarar” kavramlarını yok sayarız.

İşte, o zaman, farkına varmadan ya da bilinçli olarak “ayrımcılık” yolunun taşlarını kendi ellerimizle döşeriz.


Sezen Aksu’ya gelelim:

Aksu, “vatandaş” olarak, herhangi bir girişime destek olur ya da karşı çıkabilir.

Aksu da, “Kürt açılımı” konusunda Başbakan’a destek çıkıyor.

Ben bunu garipsemedim.

Ama Sezen Aksu’yu savunanların, eleştirenlerin onun “şarkıcılığı”nı öne çıkarmalarını garipsedim.

Asıl garipsenmeyecek, eleştirilecek, hesap sorulacak, “Sen ve ailen kim oluyor?” sorusunu sordurtacak şu sözler olmalıydı:

“Annem ve babam, bu sürecin karşısında duranları iki cihanda lekeli kabul ediyorlar, ben de öyle görüyorum.”

İşte, Sezen Aksu, bu sözleri ( iki cihanda lekeli ) ile eleştirilmeli; ondan hesap sorulmalıydı?

*****

Bizim Blog’a gelince:

Olaylara, yerine göre, öğretmen gözüyle baktığım için, editörleri öğretmenler, bizleri/ yazanları da öğrenciler görüyor/ sayıyorum. O bakımdan, editörlerin,
yazanlara karşı tavırları çok önemli. ( “Editörleri En İyi, Öğretmenler Anlar” başlı bir yazıyı bir gün “yayına al”acağım.)

Blog’da kendimi, okuyan, ama az yorum yazan biri olarak görüyorum.

Okuduğum, içeriğine katılmadığım, “yazma tekniği”, “anlatma tekniği” yönünden beğendiğim yazılar olduğu halde; beğendiğim kimi yazılarda o

”teknik”leri “kusur” olarak karşıma çıktı

Sonuçta, farklı konularda güzel yazılar okudum.

- Gözümden kaçan güzel yazıların olduğundan hiç kuşkum yok.-

Ama bu arada kimi yazılarda, özellikle yorumda “eleştiri sınırı”nın aşıldığını gördüm; üzüldüm. Ama değişik karakterdeki kişilerin bulunduğu bir ortamda

bunları olağan karşılamaktan başka ne gelir elimizden?

Sanal ortamda dikkatli olmak gerekiyor; farkına varmadan bir blogdaşı kırabilirsiniz.

En kötüsü de ne?

Birbirini tanımayanların, huyunu suyunu bilmeyenlerin birbirlerini kırması!

Ayrıca, sanal ortamda dolduruşa, kışkırtmaya gelme olasılığı da yok değil.

*****

Tartışmanın bir düzeyi olmalı.

Düşünülen, ağızdan çıkan her sözcük, klavyeden “yorum” olarak çıkmamalı.

Kuşkusuz yazılar da “başlık”ı ile bir düzeyi tutturmalı.

Bu “düzey” tutturulamadığı zaman devreye ne/ kim girecek?

İşte, yanıt bekleyen asıl soru bu.

 
Toplam blog
: 2458
: 2418
Kayıt tarihi
: 10.11.08
 
 

24 Kasım 1944'te İspir'de doğdum. Ankara Kurtuluş Lisesi'ni, Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi Tü..