- Kategori
- Gezi - Tatil
Tayland (koh phi phi, krabi, phuket ) gezi notları

koh phi phi mosquıto adası sahilleri
Meraklısına notlar;
KRABİ;
Otel / the I-talay, Khongkha Road,5 Krabi 400 THB
Gezi/ Ao Nang, Chicken Island, Tube Island, Poda Island ve Phra Nang mağarası tekne gezisi 500 THB
Ulaşım/ Krabi – Koh Phi Phi ferry 300 THB
Koh Phi Phi – Koh Phuket ferry 300 THB
KOH PHİ PHİ DON;
Konaklama / Putawan Bamboo Bungalows 700 THB
Günübirlik tekne turu 450 THB
Phi Phi Adası – Phuket ( Chao Koh ferry )
600 THB
PHUKET;
Konaklama / Joe Mansion Hotel 95/21 Phuket Road 500 THB
Yemek ( öneririm ) Mee Ton Poe 214/7-8, Phuket Road 80 THB
Phuket – Patong songtaew 25 THB
12.03.2016 ( KOH SAMUİ - SURAT THANİ - KRABİ )
Bangkok’tan başlayan gezimiz, Chumphon’dan Tayland Körfezi adaları olan Koh Tao, Koh Pha Ngan ve Koh Samui’e devam etti on iki gün boyunca ve bugün Krabi’ye sonrasında Andaman Denizinde Koh Phi Phi ve Phuket yolculuğuna başlıyoruz. Gezimizin ikinci ayağı olan bu bölgeden sonra Phuket’ten Filipinler’in Palawan Adası’na geçeceğiz.
Kahvaltı sonrası Songserm iskelesinde sırtçantalıların arasında yerimizi alıyoruz. Saatinden önce kalkıyor tekne. Deniz hayli sert. Samui açıklarında, kitle turizminin mabedi kruvaziyerler bekliyor, iskelede az önce vagonlar gibi dizilmiş otobüsteki turistlerin geri dönüşünü bekliyorlar. 60000 yatak kapasitesi ile turizmin ana merkezlerinden birisi Koh Samui.
Dalgalar daha da artıyor. Tayland Körfezi’nin üzerine serpilmiş pamuk kümeleri gibi bulutlar doluyor. Surat Hani’ye doğru, dalgaları kıra kıra ilerliyor teknemiz.
Dalgaların serpintisinden korunaklı bir köşeye siniyor ve göz alabildiğine muhteşem güzellikleri hazla izliyor iyot dolu tertemiz havayı ciğerlerime dolduruyorum. Giderek yaklaşıyoruz Surat Hani’ye, teknenin burnu ana karada iki devasa kayanın ortasına doğru ilerlerken hız kesmeye başlıyor.
Surat Hani, turistik yanı olmayan bir yerleşim. Ne var ki; Tayland Körfezi’nin popüler adalarına ve en çok da Koh Samui’ye yakınlığı onu Andaman Denizi adalarına geçmek isteyenler için önemli kılıyor. Bildiğim kadar, Surat Thani’de maymunlara Hindistan cevizi ağaçlarına tırmanıp, meyve toplamayı öğreten bir eğitim merkezi var.
09.30’da yanaşıyoruz, farklı yerlere giden otobüsler yan yana dizilmiş. Tayland’ın bu yanını çok seviyorum, turizm organizasyonları dağınık gibi görünse de tıkır tıkır işliyor. Krabi otobüsüne biniyoruz, neredeyse beklemeden hareket ediyor.
13.00’de anlaşılmaz bir İngilizce ile ( gerçi ben anlayamıyorum ) muavin bir şeyler söylüyor. Evet, anlıyorum ki, biraz kaos yaşayacağımız anlar başlıyor. Zira, Krabi’nin dört kilometre kuzeyindeki, Talat Kao’da bulunan otobüs terminali ile ilgili hiç de güzel şeyler okumamıştım.
Sırt çantaları, valizler iniyor, Phi Phi Adalarına gidecekler ayrılıyor, toz duman içinde tam bir curcuna yaşanıyor. Araç içinde bir şoföre, Krabi Town’a gitmek istediğimi söylüyorum, “ bilet al gel “ diyor. Bankoya gidiyorum bilet almak için, ana caddeyi gösteriyor, “ oradan bin “ diyor. “ Elli THB verdim, bunu yapıştırdılar “ diyor gülerek ve tişörtündeki yapışkan bantı gösteriyor. Tekrar bankoya gidiyorum, bu kez ellişer THB alıp, bantlarımızı veriyor ve otübüsün onbeş dakika sonra geleceğini söylüyor. Meğer kızcağız, “ muhtemelen burada beklemeyin, ana yoldan hemen binip gidersiniz “ demek istiyormuş önceleri.
On sene önce kaldığımız City Hotel önünde iniyoruz. 4350 THB ücretle kaldığımız otelin fiyatı 750 THB olmuş, üstelik yer yok. Tayland artık, ucuz bir ülke değil, bir yandan fiyatlar artmış, bir yandan bizim paramız dolar veya Euro karşısında pul olmuş, netice de Türkiye standartlarını yakalamış Tayland. Sıcakta, kelimenin tam anlamıyla dört dönüyoruz Krabi’de, sonunda “ the I-talay “ isimli küçük bir otelde yer buluyoruz ( 400 THB ) . Sessiz ve temiz bir yer. Altı saatir yollardayız, duş alıp, dinleniyoruz.
Akşamüzeri gece pazarına gidiyoruz. On yıl önce, yemeklerini yediğim İbrahim’i buluyorum aynı yerinde. Ama, yemeklerin iyileri tükenmiş, yandaki tezgahın arkasına geçiyor, lezzetli bir sebze yemeği ile mango alarak kendime geliyorum ( 130 THB ). Sonra, Vogue alışveriş merkezinin cehennemi andıran dükkanlarını ( eşimin hatırına ) dolaşıyor ve dışarı kendimi zor atıyorum. Civardaki tüm sokaklar Pazar yeri olmuş. Akıllara zarar bir karambol ve vaveyla sürüp gidiyor.
Krabi nehrinin kıyıları sakin, bir müddet oraya sığınıyor, yapış yapış rutubetli bir ortamın içinde de olsak, kafamızı dinliyoruz. Sıcaktan bir insanın buharlaşıp yok olabileceğine inanmaya başlıyorum.
Sonunda odamızın fanına ( klima dokunduğu için mümkün olduğunca fanlı odaları seçiyorum ) sığınıyor ve sıcaktan kaçmanın en iyi yolunun uyumak olduğuna kanaat getiriyorum.
13.03.2016 ( KRABİ – AO NANG – PODA – CHİCKEN ISLAND – TUBE ISLAND – PHRA NANAG - KRABİ )
Sabah 05.30, henüz ortalık karanlık, yataktan kalkıp sokağa çıkıyorum. Kimseler yok, Pazar yerinin uğultusu kesilmiş. Krabi nehrinin önünde alacakaranlık başlıyor az sonra ve ilerideki meşhur iki kaya ( Khanabnam kayaları ) görünür oluyor. Chao Fa Parkından geçip aynı adla anılan Chao Fa iskelesinin önüne geliyorum. Andaman Denizi ile beraber Krabi nehrinin suları da çekiliyor bu saatlerde anlaşılan. Tekneler dramatik bir şekilde kumların üzerine oturmuşlar, suya vurmuş balıklar misali. Sonra kuzeye, Krabi’nin yeni sembolü olmuş yengeç heykeline doğru yürüyorum.
Krabi nehri sadece beş kilometre uzunluğunda, Krabinin az ilerisinde Andaman Denizi’ne kavuşuyor. Kıyısında yine on yıl önce olduğu gibi Tai yaşlıları Tai Chi yapıyorlar müzik eşliğinde ve büyük bir disiplinle hocalarının ritmine uyum sağlıyorlar.
Anılar bırakmıyor Krabi’de peşimizi, bir sabah nefis hamurdan kızartmalar yapan bir kadınla tanışmış ve kahvaltımızı demlediğimiz çay ve bu lokmalarla yapmıştık. Özlem bu ya, eşimle arayıp buluyoruz kadını, ama, çok az lokması kalmış. Az ileride, sabah erken saatlerde açılmış halk pazarına yürüyor, sebze, meyve ve yiyecek cennetinin ortasında, bu arada da taze lokmalar kızartan bir tezgâhın önünde buluyoruz kendimizi ( 5 THB ). 7 Eleven’dan aldığımız bir kavanoz reçelle sabah kahvaltımız bir anda şölene dönüşüyor.
Dün, the I-talay’daki resepsiyonist kızdan, Ao Nang, Poda adası, Chicken island ( tavuk adası ), Tube Island ve Phra Nang mağarası için tekne turu almıştık ( 500 THB ). Ayrıca, Krabi’den Koh Phi Phi’ye ( 300 THB ), Koh Phi Phi’den Phuket’e ferry biletlerimizi ( 300 THB ) de almıştık.
Kahvaltıdan sonra otelin önünden bizi almalarını bekliyoruz. Başörtülü bir kadın telaşla bizi arıyor, songthaew’e biniyoruz. İleriden bir çift daha aldıktan sonra tam gaz on yedi kilometre ilerideki Ao Nang’a yola çıkıyoruz. Tayland’ın güneyi, Malezya sınır kapısı olan Satun’a kadar Müslüman nüfusun çok yoğun olduğu bölge, bu nedenle her yerde, rengarenk başörtüleri ile kadınları görmek mümkün.
Ao Nang kıyılarında deniz yüz metrelerce çekilmiş. Kumlar üzeri mahşer yeri gibi, kabuklular can hıraş sığınacak su birikintisi ararken, kumlar üzerinde bitmez tükenmez çizgiler oluşturuyorlar. Arkadaki geniş park, tekne turlarına katılacak kalabalıkla dolu, rehberlerin katılımcıları bir araya getirme telâşına, kumlar üzerinde kabuklu toplama yarışındaki kadınların dinamizmi karışıyor. Sahil boyunca dolaşıp, fotoğraf çekiyorum bu arada.
09.30’da düdük sesi ile toplanıp, son demlerini yaşayan bir longtail’e bindiriyorlar. Longtail, yani uzun kuyruklu teknelerin motorları, genelde araç motorlarının, deniz suyu ile soğutulmasına elverecek şekilde revize edilmiş hali. Felâket gürültü yaparak çalışırlar, sürekli yağ atarlar, bir de bunların içinde yolcu varken arıza yapmayanına rastlamadım şimdiye dek.
Yirmi kişiyi, büyük bir maharetle tekneye balık istifi yanaştırmayı becerebiliyor kaptan. Üzerimdeki ahşap gölgeliğe, ilk beş dakika içinde belki on kez kafamı vuruyor, sonra korunmayı öğreniyorum.
Ao Nang aslında Ao Phra Nang adlı bereket tanrıçasının isminin kısaltılmışı, sahilin yaklaşık üç kilometre doğusunda bu adla anılan bir mağara var ki, bugünkü programımızda burası da var, yeri gelince anlatacağım. Kitle turizminin kâbesi olma yolunda hızla ilerleyen Krabi’nin en ilşgi görwen plajlarından birisi, Ao Nang. Buradaki çok sayıda turistik tesisin atık suları, sahilin sularını resmen zehirliyor. Günü birlik tekne turu gezileri olmasa, bunca yoğun kalabalık olmayacak muhtemelen.
Bugün yoğun oluşunun nedenlerinden birisi de günlerden Pazar oluşu, bu nedenle çok sayıda Tai da var, bunca kalabalığı oluşturan.
İlk durağımız Tube Adası önleri, yine on yıl öncesine öykünmeden yapamayacağım. Tertemiz, mavinin bin tonunu içeren bir kanal gibi uzanıyordu karşıya su. Bana artık kimse, buradaki denizin ve denizaltının hayret verici olduğunu anlatamaz. Onca kalabalığın içinde denize girmek gelmiyor içimden, güneşin ulaşamadığı gölge bir kaya dibinde hareket etmeyi bekliyoruz.
Az sonra, meşhur Chicken Island ( Tavuk Adası )’nın yanından geçerken, ilginç adayı bir kez daha seyrediyoruz. Poda Adası sahillerine çıkarma yapar gibi iniyor tekneden yolcular, az sonra dağıtılan öğle kumanyaları için kuyruk başlıyor. Oturacak yer sınırlı, ileride daha lüks gezi yolcuları için hazırlandığı sandığım örtülerin üzerine oturup hastane yemeğine benzeyen öğle yemeğimizi geçiştiriyoruz. Birkaç kişi, diğer oturanları kaldırıyor, ne hikmetse bize bakıyor ama bulaşmıyorlar.
Bir önce gelişimde Poda’nın karşısındaki ilginç dikey ada ve önündeki iki tekne ile çektiğim fotoğrafı çok beğenirim ve hâlâ evimin duvarında asılıdır.
Artık biliyorum ki, daha önce gezdiğim yerlere bir daha gitmemem gerekiyor. Pek çok yerde, ilk gördüğüm an ki heyecanı, güzelliği yaşayamadığımı fark ediyorum.
Güneş tenimizi kavurdu neredeyse, kalabalık ta beynimizi. Ama, Krabi’de ancak bu kadar kalacak kadar program yapmıştım. Yarın Koh Phi Phi Adası’na geçeceğiz.
Son olarak Phra Nang Mağarası var. Aslında, tekneye bindiğimiz nokta ile burası arasında yaklaşık beş kilometre var ancak, Ao Nang plajından buralara ulaşmak için dik kayalara tırmanmak gerekiyor. Daha da güney batıya ilerledikçe daha sakin ve dik dağlardan oluşan Railay Plajları başlıyor.
Mağaraya uzanan kumsal boyunca, kafe, market restoran haline dönüşmüş teknelerin pankartları kitle turizminin ne kadar yakıcı ve tahrip edici olduğunu gösteriyor.
Phra Nang Mağarası gerçekten ilginç bir yer. Hindistan’da görmeye alıştığım Shiva lingamlarından sonra, binlerce fallus’un dizildiği bu adak mağarasını yine de yadırgamadım desem yalan olur. Efsanelere göre Phra Nang bir prenses veya balıkçı karısıdır. Kocası balıktan dönmeyince, ölümüne kadar bu mağarada yaşar ve kocasını bekler. Ahşaptan yapılmış binlerce penis suretinin dizildiği mağara, bekar kızların, balıkçıların genelde bolluk ve bereket, mutluluk isteyen Tai’ların adak yeri. Tütsü kokuları içinde huşû içerisinde gelip dua ediyorlar.
Günümüzde, Doğu ve Batı Railay sahillerine yakınlığı, özellikle tekne turlarının güzergâhında olması nedeniyle yoğun kitle turizminin baskısı altında. Mağaraya yürürken, omuz omuza yüründüğü, denizde birbirine çarpmadan yüzmeden mümkün olmadığı popüler bir destinasyon Phra Nang veya diğer adıyla Prenses Mağarası.
14.50’de Phra Nang’dan Ao Nang’a hareket ediyor teknemiz. Güzel organizasyon yine kendini gösteriyor, bizi klimalı bir Toyota ile Krabi’de sabah aldıkları The I-talay otelimizin önüne bırakıyorlar.
Odamızda bir duş alıp biraz dinlendikten sonra, Krabi’nin gösterişli Budist Tapınağı Phra Kaew’i görmek üzere henüz ateşini yitirmemiş caddelere çıkıyorum. Bir tepe üzerinde kurulmuş Kaew’e tırmanan merdivenlerin her iki yanı, Budizm’in kutsal hayvanları olan Naga’lar ile donatılmış. Ne cvar ki, bugün Pazar olduğu için olsa gerek kapalı. Çevresinde bir tur atıp Naga’lar eşliğinde aşağı
iniyorum tekrar.
Krabi Nehri’nin kıyısındayım. Ortalığı kasıp kavuran sıcak, hafif bir rüzgara bırakmış yerini. Bir banka oturup günün notlarını tamamlıyorum. Pazar günü tüm işaretleri ile devam ediyor etrafımda. Gelip geçen kalabalık ilgi ile vne yazdığımı merak edip bakıyor, çocuklar koşturuyor, anneler arkalarından bağırıyor. Derken, güneş mağlup olmuşçasına Kranabnam kayalarının yanıbaşından ateşten bir tül gibi iniyor Krabi nehrinin üzerine.
Saat 19.00’da yemek için gece pazarındayız. Çoğu tezgahta yemekler bitmiş. Kadim lokantamız İbrahim, ısrarla elinde kalan ördekli ahtapotlu pilavı ( 50 THB ) öneriyor, hatta beğenmezseniz yemezsiniz garantisini veriyor. Haklıymış, arkasından aldığımız ananas ile enerji birikimi sağladığıza inanarak kalkıyor Ve Krabi nehrinin önündeki Chao Fa iskelesine geliyoruz. Krabi nehrinde yakamozları izliyoruz bir banka üzerine oturarak, günün son saatlerini Chang birası, cips ve mango ile taçlandırıyoruz eşimle. Rüzgar kesilince, felaket bir rutubetin içinde kan ter vaziyetlerinde kalıyoruz.
20.30, Ao Nang ve adalarının harap ettiği vücudumuzu odamızın serinliği ve yatağımızın yumuşaklığına emanet edip derin uykulara dalıyoruz.
14 Mart 2016 ( KRABİ - KOH PHİ PHİ DON )
Gün doğarken, Krabi nehri kıyısında, müzik eşliğinde Tai Çhi yapan yaşlı kadınları izliyorum. Kranabnam kayaları gün doğumunda kızıla boyanıyor yine. Sonra kentin içine yürüyorum. Yaşlı çöpçü kadınlar, neredeyse sonbaharı yaşayan Krabi’de yolları kaplayan dökülmüş yaprakları süpürüyorlar usul usul. Dün lokma aldığımız kadının tezgahı kapalı, ilerideki büyük halk pazarına yürüyorum. Silme sebze, meyve ve yemek dolu tezgâhlar. Yerel halkın çoğunlukta olduğu bu pazarda kızarmış hamur kokularının kaynağını kolay buluyorum, hem de dün aldıklarımın yarı fiyatına.
Odayı boşaltıp, Koh Phi Phi ferry biletini aldığımız Andaman Wave Masters’in bizi almaya gelecek aracını bekliyoruz. Gecikmeden geliyor, birkaç yerden daha yolcu aldıktan sonra, Krabi’nin Andaman Denizi adalarına bu arada Koh Phi Phi’ye giden teknelerin hareket yeri olan Klong Jilad ( Pak Klong Ji Lhad ) iskelesine geliyoruz.
Serin koltuklarında ferry’nin keyfimiz iyi, 09.15’de hareket ediyoruz. Andaman Denizi’nde yol alıyoruz artık. Mangrow ormanları denizi istila edercesine sarkmış denizin kirli sarı sularına. Uzak Doğu’ya özgü o dimdik adacıklarla çevrili koydan açıklara ilerledikçe deniz temizlenip, durulur zannediyorum, ama heyhat. Dün gezdiğimiz Ao Nang Plajı, açıklarındaki Tavuk Adası ve diğerleri uzaklardan hayal meyal görünür oluyor. Google Earth’den bakıyorum, Krabi ile Koh Phi Phi arasındaki güzergahta deniz en fazla yirmi metre derinliğinde. Yer yer öyle sığlaşıyor ki, pervane dipteki milleri havalandırıyor ve kirli pembe renkli bir iz bırakıyor tekne ardında.
Speed botlar çok revaçta, kitle turizminin yaygın olduğu bu coğrafyada. Doğrusu, geçenlerde biz de binmiştik ama, deniz üzerinde keyifle ağır ağır ilerleyen bir tekneyi arayıp durmuştum o anlarda. Uzaklarda hızla ilerleyen beyaz noktalar Koh Phi Phi’ye giden sürat tekneleri. İleride Bambu Adası görünüyor ardından Phi Phi’nin bembeyaz şeritler halinde uzanan kıyıları başlıyor. Sağa dönerek Ton Sai Körfezine giriyor ve hız kesiyoruz. Phi Phi, türkuaz denizi, long tail tekneleri ( arada çok lüks katamaranlar ve yelkenli tekneler var ) ve falezleri andıran dimdik kayaları ile tatlı bir merhaba diyor ilk göz göze gelişimizde.
Sıcağın ver yansın ettiği saatlerde yanaşıyor, valizleri alıp etrafımızı saran hanutçuların arasında ilerliyoruz iskele boyunca. İskelenin sonunda sarı tişörtlü görevliler var. Adanın küçük, ilginin fazla olduğunu, hele hele kalacak yer bulabilmek için sürekli yokuş tırmanacağımı hissettiğim için, görevli bir kadına soruyorum. Duvara asılı tesis fotoğraflarını gösteriyor. 6800 THB’den, 400 THB’ye kadar kalacak yer olduğunu söylüyor. Ben, 700 THB’ye fanlı bir bungalov’a tamam diyorum. Hemen fiş kesiyor, kasaya ödeme yapıyorum. Kadın, beklememizi bizi alacaklarını söylüyor ve ondakika sonra bir genç geliyor. Valizlerimizi alıp bir el arabasına yerleştiriyor ve izlememizi söylüyor.
Phi Phi’nin trafiğe kapalı, daha doğrusu araç bulunmayan dar sokaklarından, dükkânların yoğun sıralandığı çarşıdan geçiyoruz. Giderek yol dikleşiyor. Gencin yüzünden terler boşalıyor, el arabasını ittirdikçe. Yol, neredeyse yürünemeyecek kadar dikleşince, yukarıdan bir kamyonet geliyor ve akıl almaz manevralarla geri dönerek, valizlerimizi alıyor, biz de arkaya oturup bu transfer şeklini hazmetmeye çalışıyoruz.
Kamyonet homurdanarak, devrilmeden büyük bir maharetle tırmanıyor patikaları ve bir tesisin önünde duruyor. Uzak Doğu’ya özgü hasır örme plakalardan yapılmış, basit bir bungalov bekliyor bizi. Fanlı, tuvaleti içeride, yer yer delinmiş cibinliği onarırsam yine, içeri börtü böcek girer mi bilmiyorum, ama; bungalovumu ve Koh Phi Phi’yi seviyorum bir anda.
Yeni mekânımızın önündeki bambu çardakta, memleket işi çay demleyip, mükemmel bir kahvaltı yapıyoruz. Sıcakların Phi Phi’ye yalayıp kavurduğu saatlerde, geldiğim dar patikadan aşağı yürüyerek
Koh Phi Phi Adası’nda ilk keşfime başlıyorum.
Altı adadan oluşan bir takımada olmasına rağmen, Phi Phi Don ve Phi Phi Ley ün yapmıştır ki, Ley sadece etrafında günübirlik tekne turları için elverişlidir, tepelik yapısı yerleşime izin vermediğinden, bir anlamda hayatını kurtarmıştır. Phi Phi Don, 8x 3.5 km’lik ölçüleri ile her geçen gün tesisleri ile daha da popüler olmakta ve yoğunlaşmaktadır.
Adanın iki ana kumsalı var. Loh Dam, sığ sulara sahip, günübirlik tur tekneleri yanaşamadığı için şanslı, insan gürültüsü, kahkaha ve motor sesi olmadığı gibi, teknelerin atıkları ile de kirlenmiyor. Ton Sai, adanın deniz ulaşımının limanı durumunda olmasına rağmen, kıyıları şaşılacak kadar temiz. Ama, tur tekneleri ve hanutçuların kalabalık ve gürültüsü, çarşının yanında oluşu, kafa dinlemek için buradan uzak durmayı gerektiriyor.
Ton Sai’in lâbirenti andıran dar sokakları rüzgar da alamadığı için fırın gibi, bir an önce çıkabilmek arzusu ile hızlı yürüdükçe kayboluyorum henüz tanımadığım bu lâbirentin içinde, neden sonra yüzüme ılık bir rüzgar çarpıyor ve Ton Sai’de dizilmiş teknelerin önünde buluyorum kendimi.
Küçük terasımızda bir müddet dinlendikten sonra hemen altımızda yer alan Loh Dalum koyuna iniyoruz. Adada, muntazam yol neredeyse yok. Sandaletlerimizin içinde terden kendinden geçmiş ayaklarımız, tozlarla birleşince oluşan çamur içinden fırlayıp çıkmak istiyor. Dikkatli yürümesek düşeceğiz toprak patikada.
Loh Dalum sahilleri genellikle kayalık ve sıcaktan birer ıstırap topu haline dönüşmüşler. Zorlanarak da olsa denizle buluşmayı becerebiliyoruz sonunda.
Akşamüzeri güneş hızını kesmeye başlayınca, önümüzdeki “ wiev point “ levhasını izleyerek ıssız toprak patikalara tırmanmaya başlıyorum. Oysa, bu saatlerde manzara noktasına yoğun ilgi olacağını düşünmüştüm. Etrafta, börtü böcek sesi ve kurumuş çalı hışırtılarından başka ses yok. Yanlış yola girdim endişesi ile etrafıma bakınıp, çaresiz devam ediyorum. Neden sonra, Laem Tong Beach ve View Point ayrımını gösteren minik levhaların bulunduğu küçük alana gelince rahatlıyor ve yoluma devam ediyorum.
Buraya çıkan pek çok patika varmış aslında, en çok, adanın merkezinden çıkanlar kullanılıyor. Merdivenleri çıkınca şaşırıyorum, yüze yakın genç kayaların üzerinde oturmuş, tam karşıda kızıl bir topa benzeyen güneşi izliyor, selfie yapıyorlar. Bunca güneş ışığında fotoğraf çekebilmek, ciddi ekipman gerektirir bence. Güneş tam karşıda Maymun Körfezi’nin üzerinden kayarak suya gömülüyor usulca.
Akşam yemeği için Ton Sai’ye iniyoruz. Karidesli ve tavuklu pilav, yerel soslarla ve garnitür bitkilerle bir şölene dönüşüyor ( 200 THB )
İçine, değişik içki şişelerinin dizildiği plastik kovalar, gece partilerinde gençlerin gözdesi. Kovanın içine dökülen içki, pipetlerle içiliyor ve elden ele dolaşıyor. Koh Pha Ngan, bucket kullanımında sanırım lider olmuştur bu coğrafyada.
Yarın için Koh Phi Phi Ley sahillerini de içeren tekne turu alıyoruz ( 1450 THB ) Bambudan kulübemizde çayımızı içip, fanın yarattığı serinliğe teslim olmak üzere odamıza giriyoruz.
Sabah, deyim yerindeyse kargalar kahvaltısını yapmadan, dün akşamüzeri yürüdüğüm patikalara sarıyorum yine. Daha güneş, ağaçların arasında kendini göstermeden ortalık ısınıveriyor. Artık, aşina olduğum yolları geçerek, gişenin önüne geliyorum. Bu sefer hazırlıklıyım, cebime giriş parasını koydum. Nalet yüzlü bir adam var bu kez, parayı uzatıp bileti alıyorum. Burası Abdul Rahman isimli bir Taylan’lı tarafından işletiliyor, muhtemelen kendi mülkleri. İçeride bir cafe ve hediyelik eşya dükkanı da var. Akşam hırpalanan gençler kendilerine gelememişler anlaşılan, birkaç kişiyiz burada. Güneş henüz yükselmeden fotoğraf çekmeye çalışıyorum.
Işığın büyüsü bozulmaya başlıyor güneş yükseldikçe, inerken bile terliyor ve sırıl sıklam dönüyorum minik kulübeme.
Dayanamayıp şnorkelimi kuşanarak atlıyorum denize, bir anda etrafımı Sergean Major balıkları sarıyor. Öyle alışmış ki balıklar, her kıpırtının kendilerine yiyecek vereceklerini biliyorlar, gezi teknelerinden kendilerine atılan yiyeceklerden dolayı. Keyifli anlardayım, Ton Sai’daki teknelerin denizde yarattığı kirlilik burada tamamen yok oldu, berrak, türkuaz bir derya içerisinde kendimden geçiyorum.
Elimde makine sahil boyunca yürümeye başlıyorum. Tekneler yanaştıkça sahil insanla doluyor, herkes selfie yapma telaşında. Ah, diyorum, kimsesizliğin ıssızlığında burada gözümü kırpmadan bir gece geçirebilseydim, güneşin doğuşunu, batışını izleyebilseydim.
Yine tertemiz sularda demir atıyor kaptan, yine turkuaz suların içinde Sergeam Major balıkları ile haşır neşir oluyorum. Daha sonra, adanın tam kuzeyindeki Tong Cape burnunun yanından güneye, Loh Dalum Körfezinin karşılarında yer alan Monkey ( Maymun ) Plajına yanaşıyoruz. Daracık mercan kumları sahiline o kadar çok tekne yanaşmış ki, insanlar omuz omuza yürüyor kumsal boyunca. Adını arkadaki ormandan gelen maymunlardan aldığı söyleniyor, ama görünürde hiç maymun yok, bence bunca kalabalığı görünce, çekinip kendi alemlerine çekilmişlerdir. Belki de; kenardaki “ Maymunları beslemeyin “ yazısına içerleyip, küstüler.
Phi Phi Don Adasının güneyi ile Phi Phi Ley’in en kuzeyi arasındaki mesafe üç kilometre bile yok. Ley’in kuzey doğusunda Viking Mağarasının önünden geçiyoruz az sonra.
Phi Leh Lagünü yeryüzündeki en güzel yerler arasında ilk sıralarda yer alıyor. Beyaz mercan kumlarının ışıkla yaptığı oyunların ürünü turkuaz-yeşil suların sakinliğinde yüzmek insan bilincinin güzellik sınırlarını zorluyor zaman zaman.
Hatırlarmısınız, 1999 yılında Maya Bay Beach filminin çekiminden sonra kitleler Maya Bay’a akın etmeye başladılar ve bu cennet köşe giderek can çekişmeye başladı.
Sabahki büyüsü bozulmuş Ton Sai denizinin, güneşin seyrinde. Yine de etrafını çeviren kayaların formları büyüleyücü. Çılgın kalabalığın arasında yanaşıyoruz kıyıya, adanın içlerine akıyor güneş yorgunu, yaşadıkları, gördüklerinden mest olmuş insanlar. Biz de Putawan Bamboo Bungalows’un iflâh kesen rampasına sarıyoruz, son enerji kırıntılarımızı ortaya koyarak.
Aşağılarda barlardan gelen yüksek volümlü müzik, zaman zaman kulak zarlarımızı yalarken, garip kulübemizin hamarat fanının serinlettiği odamızın iklimine sığınıyoruz. Gezi notlarımı yazıyor, fotoğraflarımı tanzim ediyor ve bir ada uykusuna teslim ediyorum kendimi.
Bugün son günümüz Phi Phi Don Adası’nda, gözdemiz çardağımızda son kahvaltımızı yapıp, 9.00’da çantalarımızla yol kenarına geliyoruz. Açıkçası, geldiğimizde bizim çantalarımızı taşıdıkları gibi giderken de yardımcı olacaklarından emin değilim. Resepsiyon henüz kapalı. Ortalığı süpüren genç bizi görünce süpürgeyi bir kenara fırlatıp, çantalarımı kamyonete yüklüyor. Gelişte olduğu gibi, yüreğimiz ağzımızda telerleğin ne zaman şarampole düşeceğine bakarak transfer noktasına geliyoruz. Transfer noktası dediğim, çantalarımızın kamyonetten el arabasına aktarıldığı yer. Araba önde biz arkada, henüz kimsesiz ve gece yorgunu caddelerden geçerek feribot iskelesine geliyoruz. Aslında feribot değil ulaşımı sağlayan tekneler, yani araç taşımıyor, ama; burada ferry olarak anılıyorlar.
Güvertede gölge bir yer bulup, etrafı temaşa etmeye başlıyorum. Phuket’ten gelen süret tekneleri arkaşlarında kahverengi mil izleri bırakarak yolcularını Phi Phi’ye taşıyorlar. Güzergahımızın en derin noktası otuz metre civarında.
Çıkıştan sonra on dakika yürüyebilirsek, pembe songtaev’lerle ( yolcu taşıyan kamyonet ) Phuket’e gitmek mümkün. Ama, bastıran sıcakta gözüm yemiyor ve bir gence Phuket’e giden araçları sorunca, az ileride bekleyen minübüslere yönlendiriyor. Araçtakilerin hepsi yabancı ve Patong plajına gidiyorlar. Şöföre Phuket’te otellerin yoğun olduğu bir yerde bırakmasını söylüyorum ( 100 THB ). Civardaki oteller ya dolu, ya da 1000 THB’nin üzerinde. Kelimenin tam anlamı ile terden her tarafımız sırılsıklam oluyor otel ararken, sonunda Joe Mansion adlı temiz bir yer buluyoruz ( 500 THB ).
Sonra, Ratsada Road, Phuket Road ve Rommani Road üzerinde dolaşıyoruz. Hava serinledikçe, insanlar piyasaya çıkmaya başlıyor. Old Phuket, şimdilerde ticaret merkezi olmuş, daha çok konfeksiyon, hediyelik eşya mağazaları ile ön planda. Koloniyal mimari tarzındaki binalar, biraz daha süslenip, albeni kazanmışlar.
Tapınak girişinde altın renginde Buda’nın eli Abraya Mudra duruşunda, yani, güvenlik, kutsama içeriyor ve karşısındakine “ korkma “ diyor. Heykelin dibinde Kaniş cinsi bir köpek, sıcaktan dili bir karış dışarıda bitkin seyrediyor beni.
Krabi Caddesine kadar yürüyor, U dönüşü yaparak tekrar Ratsada Caddesine geliyor, sonra da öğlende güzel yemeklerini yediğimiz lokantanın önünde buluyoruz kendimizi. Kapatmışlar, görevliler temizlik yapıyor. Cadde boyunca düzgün bir lokanta göremeyince 7 Eleven’dan noodle alıp, odamızda demlediğimiz çay ve kahvaltılıklarla akşam yemeğini geçiştirmiş oluyoruz.
Kahvaltının ardından, halk otobüslerinin bulunduğu durağa yürüyoruz Patong Plajı’na gitmek için Otobüsün camları yok, püfür püfür esiyor, bu arada caddedeki tozları da içselleştirerek Ramong’a geliyoruz. Trafik sıkışıyor, kaotik bir yaşam sürüyor görünür panoramada. Big C ve Central Festival gibi büyük alışveriş mağazaları da burada.
PHUKET VE PATONG;
Havaalanından güneye giden otoyol, adanın antik başkentinin bulunduğu Thalang adındaki tozlu bir köyden geçer. Birman istilacılar Thalang’ı kuşatmış ve yağmalayarak yakıp yıkmışlardır.
Tarihinin daha önceki ve daha olumlu bir döneminde ise şehir, Birmanların bir aydan daha uzun süren zorlu bir kuşatmasına dayanmayı başarmıştır. 1785’teki bu savaşta, Leydi Muk ve kardeşi Leydi Chan, Leydi Muk’un eşi olan valinin ölümünden sonra yönetimi ele alarak büyük bir kararlılıkla şehri savunmuşlardır.
Kıyıdaki yerleşim yerlerini Müslüman balıkçılar doldurmuştur. 19. Yüzyılda ise Çinli göçmenlerle birlikte adanın içi etnik ağırlıklı olarak Çin’lilerle doldu. Bu insanlar kalay madenlerinde çalışmaya gelmişlerdi. Kral V. Rama hükümdarlığında, Phuket kalay madenciliği yönetim merkezi oldu ve 1933 yılında, bir parlamenter sistem olarak monarşiyle birlikte ada kendi içinde bir il olarak kuruldu.
Son durakta iniyoruz. Gökdelenler, devasa tesisler, sahil boyunca ve bir arkasında gidiş-geliş olarak hazırlanmış asfalt, amansız güneşin insafsızlığına yardımcı oluyorlar. Rüzgarın akıp gideceği bir koridor kalmamış Patong’da. 2006 yılında geldiğimde, iki yıl önceki tsunaminin tahribatı hâlen gözler önündeydi. Aradan geçen on yıl içinde Patong daha beter bir yapılaşmaya ulaşmış.
Dikkat ettmişseniz, Phuket ve Patong’la ilgili güzel şeyler yazmıyorum. Zaten Phuket’e geliş amacım, Phuket Havaalanından Filipinler’in Busuanga Adası’na uçakla gidecek olmam. Yoksa, gezi ve tatil amaçlı genelde Tayland belki de son uğrayacağım yerlerden.
Denize girmek gelmiyor içimden, karşıdan gelen enfes kokuları izleyerek bir lokanta buluyorum caddenin diğer kenarında. Jumbo karides ( 1O adet / 100 THB ), parmak patates ( 50 THB ) ile yan taraftaki Family Markt’tan buz gibi Chang biraları ( 55 THB ) kapınca keyfim yerine geliyor dolayısıyla, Patong da daha çekilir oluyor.
16.00’da en yakın duraktan Phuket otobüsüne biniyoruz. Big C ve Central Festiva mağazalarını dolaşıp, üçbuçuk kilometrelik bir uzun yürüyüşle Phuket’e girerken, şirin bir karides restoranı görüyor ve giriyoruz. Kağıttan bir önlük takıyorlar boynuma, arkadan kızarmış nefis karidesleri masa örtüsünün üzerine döküyorlar. Keyif ve mizah dolu bir ortamda hem dinleniyor hem lezzetle hemhâl oluyoruz. Derken Joe Mansion, odamız, yatağa uzanıp gezi notlarını tamamlayıp, güneşin yorduğu vücudu uyku tamirine teslim etmek kalıyor.
Bugün ülke değiştiriyoruz. Tayuland’dan Filipinler’in Busuanga Adası’ndaki Coron yerleşimine gideceğiz. Daha önce yazdığım gibi Phuket’te bulunuş nedenimiz de bu. Filipinler’e götürecek olan Cebu Pasific Havayolları’nın Phuket kalkışlı uçuşunu tercih nedenimiz Tayland Körfezi Adaları ( Koh Tao, Koh Pha Ngan ve Koh Samui ) ile Andaman Denizi’ndeki Koh Phi Phi Adasını gezdikten sonra tekrar Bangkok’a dönmek yerine Phuket’ten Filipinler’e geçmekti.
Gelmişken biraz dolaşalım diyerek, neredeyse tüm dünyanın AVM’lerine benzeyen bu mekanda biraz dolaşıp, Ramong’un kaotik kavşağına yürüyor ve sabah bindiğimiz Patong songtaewinin yaşlı şöförü ile Phuket’e dönüyoruz. Öğle yemeğinde yine Mee Ton Poe’deyiz. Deniz ürünlü pilav ve çilek shake alıyoruz ( 160 THB/ 2 kişi ).
Bizi Phuket Havaalanına götürecek olan otobüsün hareket edeceği Bus Station1’e yürüyoruz, dağınık, bakımsız bir terminal. Hafif esen rüzgar, yerdeki tüm tozları havalandırıp, üzerime gönderiyor. 17.30’daki hareket saatini beklerken 17.10’da hareket ediyor. Ne diyordu Tay halkı; “ Mai Pen Rai “ yani takma kafanı. Yolda bekleyenler binemiyor bu sefer, küçücük minübüz hemen doluveriyor. Felâket bir trafiğin içine düşüyoruz. 33 kilometrelik yola 1.5 saat sürüyor diye yazmalarının nedenini şimdi anlıyorum. 1.5 saat sonra ancak trafik çözülüyor, sola sapıyor, rahatlayan trafik içerisinde keyifli bir yolculuğa dönüşüyor. Naiyang Milli Parkı ve Koyu yakınlarda, sık sık levhalar buraya davet ediyor.
20.30’da kontuar açılıyor, kuyruk uzun ama ilerlemiyor, Taylara özgü bir ağırlıkta çalışıyor kontuar görevlileri. Phuket’ten Manila’ya uçacağız. Manila Busuanga Adası uçuşu Cebu Pasifik partnerlerinden Cebgo ile olacak. Sanırım Manila’da çantalarımızı alıp yeniden gümrükten geçme durumunda kalacağız. Görevli genç bunu anlatmaya çalışıyor. Manila’da oldukça hareketli geçecek bekleme süremiz anlaşılan. Sewkiz saat kadar bekledikten sonra, Manila’dan Busuanga Adası’nba Coron’a uçacağız.