- Kategori
- Sosyoloji
Tedavi edilmeyen yara kangren olur
Kabul edelim ya da etmeyelim Türkiye’de bir Kürt sorunu vardır ve bu sorun bir kangren halini almış ve Türkiye devletinin hücrelerine sirayet etmeye başlamıştır. Bu sorun devleti yöneten kişilerin ihmali yada vurdumduymazlığı neticesinde TERÖR SORUNU haline gelmiştir. Bu sorunun halledilebilmesi için öncelikle devleti yöneten erklerin, tüm samimiyetiyle, bu işe ayağı yere basan çözümleri ortaya koyup bunu korkmadan ve koltuğumu ya da siyasi geleceğimi tehlikeye atarım düşüncesine kapılmadan el atması gerekir.
Kabul etsinler ya da etmesinler Kürt sorununun milletin hücrelerine kadar sirayet etmesinin belli başlı sebepleri şunlardır.
1. Bu zamana kadar Türk devletini yöneten iktidarlar
2. Doğu da yasal olmasa da, bir gerçek olarak var olan ağalık sistemi.
3. Türk Devletinin içindeki tüm unsurların çok renklilik üzerine kurgulandığının gerek askeri ve gerekse sivil yönetimler tarafından anlaşılamaması
4. Kendini karşındakinin yerine koyamama. (ADALET MÜLKÜN TEMELİDİR)
5. Devleti yönetenlerin devletin tüm unsurlarını halkla barıştıramama (YURTTA SULH, CİHANDA SULH)
Özellikle 1984 yılından itibaren tırmanışa geçen terör olaylarında alt yapı olarak doğu ve güneydoğuyu seçen, eylemlerinin ağırlığını bu yöre de gerçekleştiren PKK’nin bugün Kürt sorununda taraftır, değildir tartışmalarının yapılmasına kadar gelen süreçte, bu azılı virüsü besleyip büyüten ve onun devletin hücrelerine kadar sirayet etmesine sebep olan bu devleti yöneten iktidarlar olmuştur.
Bir halkın kendi dilini kullanması ve bu dille kültürünü ve gelenekleri yaşatması kadar tabii bir şey yoktur. Buna itiraz dahi söz konusu olamaz. Buna itiraz etmek yarın aynı durumda sen kaldığında yanında seni savunacak bir kimseyi bulamaman demektir.
Kendini halkıyla barıştıramamış bir devlet, eğitim verdiği halkının içindeki tüm renkleri bir resmin içinde harmanlama başarısını gösterememiş bir devlet, TÜRKİYE resmini maalesef iyi çekememiştir. Doğu ve güneydoğuda yaşayan halk ile devlet, diğer bölgelerdeki halkların birbirlerini anlamaları sağlayacak bir eğitim düzeni kuramamıştır. TÜRKİYE devletinin içindeki bütün renklerin hep beraber bu devleti oluşturduğunun kendisi bile farkında olmayan devleti yöneten iktidarlar maalesef aralardaki ufak tefek açmazları bir kangren haline getirmişlerdir.
Ağalar: bir nevi kast sistemiyle yönetilen bu yapı da ağalar ve soyları hep ağa kalmış, onlara hizmet eden köleler oluşturulmuştur. Devlet halkın sırtından inmeyen ve kanlarını bir sülük gibi emen bu insanlara göz yummuş onların yaptığı her şeyi görmezlikten gelmiştir. Kendi hukukunu kendi oluşturan, adeta kendi içinde devletten daha fazla devlet olan bu kişilere siyasiler oy kaybetmemek adına ses çıkarmamışlardır.
Bu zamana kadar doğu ve güney doğuya yapılan yardımlar ya bölge milletvekillerinin yakınlarına ya da bu ağalara dağıtılmış, halk bu yardımlardan hiç istifade edememiştir ve bunu bu devleti yönetenlerde bilmektedir.
Ağalık sistemi devleti yönetenlerinde işine gelmiştir. Oradaki halk tam bir demokrasi ile yönetilmek yerine, oy kaybı hesapları düşünülerek bu feodal yapıya ses çıkarılmamıştır. Çünkü yöre halkını komple ikna etmek yerine, oradaki birkaç ağaya yapılan yüklü yardımlarla onların emrindeki tüm insanların oylarını almak daha kolay olmuştur. Devletin hiçbir birimi ne yasalara ne adalete ne hukuka ne de insan haklarına uygun olan bu sistemi ortadan kaldırmak için parmağını bile kıpırdatmamıştır. Onların var olmasını kendi geleceği için oy deposu olarak görmüş ve bu şekilde devletin yardımlarını alamayan, toprakları ağalar tarafından gasp edilmiş insanlar terör için bulunmaz bir alt yapı ve zemin oluşturmuştur.
Terk edilme duygusu, devlet tarafından ne su, ne elektrik, ne okul ne de başka asgari insani ihtiyaçlara kavuşamamış, devletin bu verimli toprakları ve kadirşinas insanları adeta yokluğun pençesine mahkum edilerek terörün kucağına itilmiştir. Yolu, suyu, elektirği geldikten sonra ise artık “Atı alan çoktan Üsküdarı geçmiş” aradaki kırılgan zemin tamiri mümkün olmayan noktaya gelmiştir. İlk kurşunun atıldığı 1984 yılından bu tarafa hala bugün devleti yönetenler yaptık, ettik gibi kesinlik ifade eden cümleler yerine caklı ve cekli cümlelerle yöreye ait uygulamalarda ne derece hazırlıksız olduklarını göstermektedirler.
Devleti yönetenler, yörenin ağalarını ve milletvekili yakınlarını bu zamana kadar hiç ihmal etmezken, maalesef yöre halkını seçim zamanından seçim zamanına hatırlamış, onlara çekyat, koltuk, kömür ve beyaz eşya dağıtarak sadakaya layık görmüştür.
BİR DEVLETİN HİÇ BİR YÖNETİCİSİ O DEVLETİN HİÇ BİR HALKINI SADAKAYA MUHTAÇ EDEMEZ. DEVLET SADAKA DAĞITAN DEĞİL, SADAKAYI ORTADAN KALDIRANDIR.
Yaklaşık 40.000 vatandaşını terör olaylarında kaybetmiş ve hala şehitlerin yaslarıyla anaların ağladığı neredeyse devletin patlamanın eşiğine geldiği bu günlerde “DEVLETİ YÖNETENLER ANALAR AĞLAMASIN, TÜRKİYE DEVLETİ GÜÇLÜ DEVLETTİR. GEREKEN HESAP SORULACAKTIR” gibi cümleler üzerinden siyaset yapamaz. Türk devletini yöneten iktidarların yanlış kararları ve oy hesapları yüzünden bu milletin ana renklerin en önemlisi olan iki güzel renk artık birbirine tahammül edemez noktaya gelmiştir. Bunun tek sorumlusu devleti yönetenlerdir. Devlet tarafından yapılacak yardemlar ve açılacak krediler direk halkın kendisine yapılmalı eskiden olduğu gibi ağalara veya yöre milletvekillerinin yakınlarına değil. Yöresel olarak halkın kendi dilini konuşması, eğitimini alması kültürünü yaşatması için her türlü yasal düzenleme yapılırken yöre halkına Türk devletine yakışan bir şekilde Türk milletinin ortak dili olan Türkçe en güzel şekilde öğretilmeli ve bu yöredeki insanlarımızın devletiyle barışması en kısa zamanda vakit kaybedilmeden yapılmalıdır. Eğitim en üst düzeyde bu toprakların birincil önceliği haline gelmeli, devletin yardımları buraların batının gelir düzeyine yaklaştırılması için gerekli insanlara, üretime yönelik olarak dağıtılmalı ve tez elden ne pahasına olursa olsun ağalık sistemi kökten kaldırılarak, ağaların değil devletin kanunlarının geçerli olduğu, halkın devletin adalet duygusundan emin olduğu bir yer haline getirilmelidir.
Birkaç sözümde yöre halkına olacaktır.
Yukarıda saydığım birçok olumsuz şartları hayatının her karesinde yaşamış yöre halkının da –tabi ki teröre bulaşmış ya da sempatizanı olanlardan bahsetmiyorum- tutarlı olmasını beklemek hem devletin, hem de bizlerin hakkı olsa gerektir.
Yıllardır çocukları okul bulamadığı için okuyamayan çocuğu için, açlık sınırında bir yaşam sürdüğü için, en asgari insanlık şartları olan elektrik, su yol gibi yardımları almadığı için, devlet öğretmen göndermediği için, doktor, ebe, imam göndermediği için sokaklara çıkmamış hak aramamış yöre insanının, PKK terör örgütünün başı olan ve “ÖMRÜNÜN SONUNA KADAR DA DAR DİYE ŞİKAYET ETTİĞİ O HÜCREDE KALACAK OLAN” terörist başının bilmem kaç santim daha küçülmüş olan hücresi için devlete baş kaldırması, polise ve askere taşla sopayla ve silahla saldırması çok manidardır. Oturduğu şehirde kanalizasyon bile olmayan, her gün pisliğinin içinde hayatını devam ettirirken bunun için bir kez olsun gösteri yapamamış, kendisini ihmal etmiş siyasilerin verdiği sadakaları kabul etmekte bir sakınca görmemiş insanların bugün yaptıkları gösterinin alt yapısını iyi düşünmeleri gerekir.
Ya da elinden alınan eğitim hakkı için bir kez hakkını aramamış, kız kardeşi dedesi yaşındaki adamlara BERDEL olarak giderken ses çıkarmamış, kız kardeşinin bir sevgilisi var diye onu kendi tabancasının kurşunuyla öldürmekten hiç çekinmemiş, ya da kız kardeşi istemediği halde evlendirilirken aile meclisinde korkusundan tek cümle dahi kuramamış çocukların ve gençlerin devlete baş kaldırırken bu cesareti nereden bulduklarını da sorgulamak gerekir. EN ÖNCE DE KENDİLERİNİN SORGULAMASI GEREKİR.
Türk devleti sadece Türklerin değildir. Türk devleti kendini Türk zanneden herkesin devletidir. Mustafa Kemal ATATÜRK’ün söylediği “NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE” sözü yüksek akıl sahiplerinin algılayabileceği bir sözdür ve yukarılara ait bir sözdür. Bu söz sadece Türk ırkına hitap etmez. Bu söz kendini Türk üst kimliğine bağlı, alt kültürleri doyasıya yaşayan ve bundan da haz duyan insanların yaşadığı bir üst kimliğe aidiyet duygusudur. Türklük fotoğraf makinesinin çekerek ortaya çıkardığı resimdir. Kürk, Laz Çerkez Abaza,” bu resmin pikselleridir.” Resmi oluşturabilmeniz için bu piksellerin hiç birini yok sayamazsınız. “Türkiye bir mozaik değildir. Türkiye sayısız rengin bir objektifte resmedildiği bir tablodur. Bu tablodan bir tek rengi çıkardığınızda o resim eksik kalacaktır. Bunu Türk devletinde yaşayan herkesin çok iyi bilmesi gerekir.
Kürt halkından olan kardeşlerimiz şunu çok iyi bilmelidir ki, onların bir halk olarak yaşayabilmesi Türk devletinin bekasına bağlıdır. Aklını bile kullanmakta yetersiz bir kişinin önderliğinde eğer bir halk olma hayali kuruyorlarsa bu onların sonu olacaktır. “Çünkü böyle bir devlet ile kimse komşu olmak istemeyecek” ve bundan bin kat daha fakir bir hayat onları bekliyor olacaktır ve bu Kürtlerin kendi kendilerine intiharı olacaktır.
Kürt halkının var olması Türk devletine kopmayan bir aidiyet bağıyla bağlanmalarından geçmektedir.
Devlete vergi vermeden hizmet beklemek, eğitim hakkımız elimizden alındı diyerek şikâyet ederken yörede görevli öğretmenlere ve diğer devlet memurlarına sahip çıkmamak ya da onların yanında olmamak, dilimizi konuşamıyoruz diye şikayet ederken, açılan Kürtçe kurslarının birer birer kapanması söylemlerle realitenin tezat teşkil etmesine sebep olmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olma kimliğini içine sindiremeyip, başka milletlerin uşaklığını kabul eden ve onlara maşalık eden PKK terörünün ele başısının posterlerini ellerinde taşıyıp, polise askere taş atmak çok yaman çelişkidir.
Hak aramak ve hak ararken hep haklı olmak varken, devletin yanlışlarını seçme ve seçilme hakkını kullanarak dile getirme ve hatta bunları elde etme imkanı varken zoru denemek ve bunu denerken devleti ve devletin diğer vatandaşlarını üzmek hiç akıllıca bir yol değildir.
Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan bir grup elit azınlığın dışında bütün vatandaşların aynı yada benzer sorunları olmuştur ve olmaya da devam edecektir. Ancak doğu ve güneydoğumuzda bulunan illerin haricinde devletin içindeki hiçbir etnik kimlik eline silah almayı denememiş hatta düşünmemiştir. Bunun KÜRT HALKININ İÇİNDEKİ AKİL İNSANLAR VE KANAAT ÖNDERLERİ TARAFINDAN ÇOK İYİ İRDELENMESİ GEREKİR.Kısaca Türkiye Cumhuriyeti gibi köklü bir devletin yıkılması ondan toprak alınması mümkün değildir. Buna ne kadar ihmalkar olurlarsa olsunlar devleti yönetenler müsaade etmezler. Onları geçtik buna bu devletin asil halkı müsade etmez. Burada yapılması gereken en akıllı iş “ TÜRKİYE CUMHURİYETİ VATANDAŞI” kimliğini gururla taşımak ve etnik kimliğini gururla yaşamaktır.
Her gün şehit haberlerinin geldiği ve herkesin artık terörle, Kürtleri birbirine karıştırmaya başladığı ve provokatörlerin kol gezdiği şu zaman, gerek devleti yönetenler ve gerekse Kürt kardeşlerimiz bu işe samimiyetle dur demeli ve gerçekten anaların ağlamaması ve civan gibi delikanlıların ölmemesi için gereken ne ise hemen en kısa zamanda yapmaları gerekmektedir. Bu vatan hepimize yetecek büyüklüktedir. Bu vatanı bu kadar çeşitli renklerle organize eden ilahi kudretin bir bildiği vardır. BU İLAHİ KUDRETİN OLUŞTURDUĞU RENKLERDEN BİR TANESİNİ BİLE YOK EDEN BUNUN BEDELİNİ ÇOK AĞIR ÖDEYECEKTİR.
LEVH-İ MAHFUZ yüzyılında egolarının ya da menfeatlerinin esiri değil, “ben” değil, “biz” diyen insanların artık tek tek görevlerini devrelacağı şu zaman dilimlerinde devleti yöneten devlet adamlarımıza tek tavsiyem bozmuş oldukları TÜRKİYE resminin tüm piksellerini yerlerine koyup, gökkuşağı kadar güzel TÜRKİYE resmini oluşturmalarıdır.
Türkiye gökkuşağı olarak güzeldir. Türkiye ne beyazdır ne de siyah. Türkiye bin bir rengin ahenkle dans ettiği bir cumhuriyettir. Ve bu devlette kendi kültürünü doyasıya yaşayan ama Türklük aidiyetiyle devletine bağlı olmayan herkes ve her oluşum, yok olmaya mahkûmdur. Bunu da herkes çok ama çok yakın bir zaman da görecektir.
2010.2011
Mehmet TEKECİ